çocuk kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2021’de Düşlerimi Tamamlayan Kitaplar

0 yorum

 


Yağmurlu bir havada patika bir yolda yürüyorsan sürprizlere açıksındır. Ancak yürüdüğün yol asfalt ve yanları kaldırım taşlı herhangi bir şehir yoluysa sürpriz beklemezsin ve gönül rahatlığıyla yürüyüş boyunca yerdeki su birikintilerinde keyfince zıplarsın. Çevrene ve üstüne sıçrayacak bir avuç yağmur suyundan başka ne olabilir ki?  Ta ki üçüncü zıplayışta bacaklarının tümü suyun içine batana kadar. Sürpriz!

2020’ye bilim kurgu-aksiyon bir filmin baş kahramanları gibi başlayıp, bazen bata çıka, bazen tepe taklak, can hıraş, sonunda yılı bitirdik. Umudumuz 2021’de…

Biliyorum ki insan neyi düşlerse onu gerçekleştirir. Ben de kitaplığımdan 2021‘de kendim ve yaşadığım dünya için düşleyebileceğim, duygularımı tanımlayan, ruhuma iyi gelen kitapları seçtim.

Yıllardır yaptığımız gezilerden biriktirdiğimiz anıları -korkunç da olsa- gülerek anlattığımız zamanların çoğalmasını ve yerlerine yenilerinin -en çok da güzel olanlarının- gelmesini diliyorum. Seçtiğim ilk kitap 2020’nin son aylarında basılan “Güzel Ülke Atlası.” Yazım aşamasında Mutlu Tönbekici’nin paylaşımlarından da takip ettiğim kitabı dört gözle bekliyordum. Elimize aldığımızda, çocuklarla birlikte her sayfasında keyifle gezindiğimiz, arada çığlık çığlığa “A biz burayı görmüştük” derken bile hakkında yeni bir şeyler öğrendiğimiz ya da “Buraya mutlaka gitmeliyiz” deyip listeye aldığımız, yalın ve net anlatımına hayran kaldığımız keyifli bir kitap.  Güzel Ülke Atlası, İstanbul’daki dünyanın ilk havalimanı Galata Kulesi’nden Ağrı’daki dünyanın ilk kaloriferli sarayı İshak Paşa Sarayına uzanan yolculuğumuz boyunca, yaşadığımız topraklarda sahip olduğumuz değerleri bir kez daha hatırlamamıza ve 2021 için umut dolu yol haritası çizmemize yardımcı oldu.

“Kumları canlı göl: Salda Gölü, turkuaz rengi suyu ve bembeyaz kumlarıyla o kadar güzel ki insan seyretmeye doyamıyor. Ama o tropikal adalara benzeyen kumsal aslında kumdan oluşmuyor! Gölün bembeyaz kumları, “siyanobakteri” adı verilen özel bir tür bakterinin oluşturduğu yaşam formu. Siyanobakteriler dünyanın yaşanabilir hâle gelmesi için gerekli oksijeni üretirler…”

2020 yılı, pandemi boyunca aile içi dayanışmanın arttığı, evde tüm hünerlerimizi -özellikle mutfakta- sergilediğimiz, herkesin her işi yapmak için çabaladığı Kadın -Erkek rolleri başta olmak üzere ezber bozan bir yıl oldu. Ama yıl kaç olursa olsun toplumun değişmeyen gizli gündemi aile içi kalıplaşmış rollerdi. Farkındalık artıkça nesiller arası görüş farkının da zamanla kapanacağına eminim. Bu uğurda mücadele edilen tüm çabaların da olumlu sonuçlanmasını ve hepimizin taşın altına elimizi koyduğumuz, 2021 için umut ve dayanışma dolu bir yıl olmasını diliyorum.

İkinci seçtiğim kitap 2020’nin bitmesine iki ay kala basılan “Benim Babam Kötü Örnek.” Uzun zamandır kitaplarını beğenerek okuduğum Aslı Tohumcu, yazdığı yetişkin kitaplarından sonra neşeli eğlenceli ve eğitici çocuk kitaplarıyla da toplumsal sorunlara parmak basmaya ve iyileştirme adına güzel mesajlar vermeye devam ediyor.

“Benim Babam Kötü Örnek” de şiirsel bir dille anlatılan kalıplaşmış aile içi rollerin değiştiği ama çevre baskısının hâlâ devam ettiği gerçeğini, hayata dair ortak sorunlarda büyüklerle çocukları aynı satırlarda buluşturuyor.

“Kötü örnek demek az gelir,” der amcam. 

“Tam bir mutfak sihirbazı. Bu yanlış bir kere”

Sahiden, babamın pişiremediği şey yoktur.

İyi de kötülük bunun neresinde?

Yıllardır değişen sınav sistemiyle gündemden düşmeyen, eleştirel düşünmeyi ve yaratıcılığı ihmal eden eğitim sistemimiz, pandemiyle birlikte yerle yeksan oldu, ara ki bulasın. Bu yetmedi gider ayak yapılan son hamle ile çocuklara, ezbere dayalı aldıkları eğitim sonucunda, adına “Yeni nesil soru” dedikleri okuduğunu anlama ve eleştirel düşünme becerisini de ölçen hikayelere boğulmuş uzun uzun paragraflardan oluşan sorular soruldu. Her şeye rağmen güne ayak uydurup dijitalde hızlı ama bol bol da kitap okuyanlar bu sınavdan başarıyla çıktılar. Kitapların zihnimizdeki yolculuğu, bize bıraktığı izler, düş gücü ve eleştirel bakış açısı bu noktada biz okuyucuların yol göstericisi olduğunun bir kez daha kanıtı oldu.

“Ama biz teknoloji çağında yaşıyoruz, her şey dijitalde” demeyin. 0-12 yaşın hâlâ daha resimli, eğlenceli kitaplara dokunmaya, onları okumaya, onlarla etkileşim kurmaya, okudukları üzerinden konuşmaya ve bol bol hayal kurmaya ihtiyaçları var.  13 yaş ve sonrası, ortaokul ve lise çağındaki çocuğa verin tableti, kitabını pdf’den okusun. Bu çağın çocuğu, eğer isterse dünyanın tüm kütüphanelerindeki kitapları önüne serer.  Evet, dijital dünyanın içinde yaşıyoruz ama biliyoruz ki bugüne dair icat edilen her şey, bir zamanlar birilerinin düşlerindeydi.

Bu yıl için üçüncü seçtiğim kitap, düş gücünü, yaratıcı zekasıyla birleştirip çocukları adeta heyecanlı bir maceranın içine çeken, eğlendirirken aynı zamanda da keyifle öğreten ve satır aralarında hayata dair mesajları ustaca anlatan Göktuğ Canbaba’nın “Fener Balığının Kayıp Işığı” kitabı. Adı ve kategorisi sizi yanıltmasın, 9-99 yaş arası hayallerinin peşinden gitme cesareti gösteren herkes için bu kitap.

Okyanusun derinlerinde Kızıl Yosun Köyü’nde yaşayan Fener balığı Loppi’nin ve bir gün köye gelen Okyanus Sirki sayesinde tanıştığı denizanası Poli’nin maceralı yolculuğu anlatılır.

Dertlerine çare aramak için birlikte çıktıkları bu yolculukta birbirinden tehlikeli üç karanlık diyardan geçmeleri gerekir. Şarkı Söyleyen Solucanlar Diyarı, Deliler Ülkesi ve en korkuncu Ejder Diyarı. Kahramanlarımız bu diyarlardan geçerler geçmesine ama yol boyunca edindikleri tecrübe ve bilgi yolun sonunda onları bambaşka bir maceraya sürükler.

“Kalabalık hep bir ağızdan bağırdı: Aynı kalmak istemiyoruz! İşte o an kalabalık aynı kalmanın aslında geriye doğru gitmek olduğunu, farklılıkları itmek yerine kucaklamak gerektiğini ve okyanus ne kadar renkli olursa aslında o kadar da güzel olacağını nihayet anlamıştı.” 

“Okumak duyguları tanımamızı sağlar, ruhumuzu iyileştirir” der Aslı Perker hafta sonu gazetesi Oksijen’deki Bibliyoterapi köşesinde. 2021’de ruhunuza iyi gelen kitaplar seçmeniz ve çocuk saflığında düşlediklerinizin gerçek olması dileğiyle.

Sevgiyle kalın

Hüma Oktay



  • Kitabın adı: Güzel Ülke Atlası
  • Yazar: Mutlu Tönbekici
  • Yayınevi: Taze Kitap (Aralık 2020)
  • Sayfa sayısı: 111


  • Kitabın adı: Benim Babam Kötü Örnek
  • Yazar: Aslı Tohumcu
  • Yayınevi: Can Çocuk (Kasım 2020)
  • Sayfa sayısı: 36


  • Kitabın adı: Fener Balığının Kayıp Işığı
  • Yazar: Göktuğ Canbaba
  • Yayınevi: Doğan Egmont (2014)
  • Sayfa sayısı: 166

 MARTI DERGİSİ'nde Yayınlanmıştır. 


Devamını Oku »

DİJİTAL ÇOCUK

0 yorum

 



“Yemek hazıııır” diye sesleniyorum.

Küçük oğlum “Şu an olmaz, online oynuyorum ekibimi yarı yolda bırakamam,” diyor.

Büyük oğlum, bilgisayarında EDM (Elektronik Dans Müzik) yapıyor “Drop kısmını yapıyorum gelemem,” diyor.

Eşim televizyonda film izliyor. “Az kaldı birazdan biter,” diyor.

Yaklaşık yarım saat önce acıktık diyen ev ahalisini teknolojinin önünden alıp sofraya oturmalarını sağlamam gerek ama önce izlediğim dizinin yeni çıkan fragmanı var mı bir bakayım.

Biz hangi ara bu hale geldik?

“Şimdi hepimiz elimizdeki tableti/ telefonu yavaşça yere bırakıyoruz.”

Psikiyatri Profesörü Kemal Sayar ve Klinik Psikolog Sezin Benli’nin kaleme aldığı “Dijital Çocuk”özellikle son dönemde olağan üstü gelişen dijitalle ilişkimizi gözden geçirmek adına ailelere rehber olma niteliğinde yazılmış.

Teknolojinin çocuklar ve ergenlerde, dikkat konsantrasyon eksikliğine sebebiyet verdiğini, gerçeklik algısını bozduğunu, bilişsel, dilsel ve fiziksel gelişimini etkilediğini ve bilgisayar oyunlarına bağımlılığın madde ve alkol bağımlılarındaki etkilere benzer etkiler gösterdiğini yapılan deneylerle artık kesin olarak bilindiğini söylüyor “Dijital Çocuk”.

Online eğitimlerin devam ettiği şu günlerde çocuklar okul diye saatlerce ekranlara kilitleniyor, sosyalleşmek için yine ekranları başında birlikte oyun oynuyorlar.

Görüntülü aramalar, internet üzerinden yapılan toplantılar derken, alışverişten resmi uygulamalara ve sermaye işlemlerine, kültürel kaynaklardan eğitim ve haberleşmeye kadar her alanda 7’den 77’ye hepimizin ekrana bağımlı bir hayatı var artık.

Müjde! Nur topu gibi teknoloji bağımlılığımız oldu. Bu durumda bize yapılan en büyük beddua “Wi-fi’siz kalasın inşallah” olacaktır.

Zararlarından çocuklarımızı koruyabileceğimizden endişe ettiğimiz, avucumuzun içinde saklı uçsuz bucaksız bir dünya var. Ama her an artan şüphe ile beynimi kemiren deli sorular da yok değil…

Çocuğum teknoloji bağımlısı mı oldu? Ne zaman endişelenmeye başlamalıyım?

İnternette zararlı içeriklerle karşılaşmamasını nasıl sağlamalıyım?

Siber zorbalığa karşı neler yapmam gerekir?

Peki, bu teknolojinin hiç mi iyi yanı yok? 

Bazı araştırmalar ve yapılan deneyler gösteriyor ki internet kontrollü ve yararlı bir şekilde kullanıldığında ki buna bilgisayar oyunları da dahil; çocukların ve gençlerin görsel becerilerinin gelişimine, meslek seçimlerine, fiziksel hareketsizliğe, sosyalleşmeye, daha donanımlı bireyler yetişmesine katkıda bulunuyormuş.

“Çocuklarımıza yüzmeyi ya da bisiklet sürmeyi öğrettiğimiz gibi dijital dünyada da güvenli ve etik bir şekilde yaşamayı öğretmemiz gerekiyor.”

Gelelim işin en zor kısmına, normal şartlarda çocuğun teknoloji kullanımı sınırlarının ebeveyn tarafından belirlenmesi ve çocuğun da buna uyması bekleniyor. Biliyoruz ki her şeyin fazlası zarar. Hal böyle olunca iş dönüyor dolaşıyor aile içi iletişime dayanıyor.   

“Aralarında sağlıklı ilişkiler bulunan ailelerde teknolojinin ev içindeki bağları güçlendirmeye yardım edebildiği görülürken, birbirleriyle ilişkileri daha zayıf, çatışmalı ailelerde ise süregelen problemleri arttırdığı ve aile bireylerini daha da yalnızlaştırdığı anlaşılıyor.”

“Dijital Çocuk”, son dönemde değişen hal ve gidişin, bozulan dengelerin farkına varmamızı sağladığı gibi bildiklerimizi pekiştirdi, unuttuklarımızı hatırlattı, sorularımızı cevapladı ve yeni şeyler öğretti.

Emin olduğum bir şey var. Her ne olursa olsun hiçbir şey için geç olmadığı. Ergenlikle birlikte çocuğumuz henüz aileden uzaklaşmadan (sanal ya da gerçek) hâlâ onlarla konuşabiliyorken, kelimelerimizi ve hayallerimizi paylaşabiliyorken onları dinlemeyi, sağlıklı bir iletişim için dijital değil gerçek olmayı seçelim.

Sanal dünyadan, gerçek sevgilerle

Hüma Oktay

Kitabın adı : Dijital Çocuk

Yazarlar : Kemal Sayar / Sezin Benli

Yayınevi : Kapı Yayınları (2020 basımı)

Sayfa sayısı: 207

Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır. 


Devamını Oku »

Bir Film, Bir Kitap: Özgürlük Yazarları ve İçimdeki Müzik

0 yorum

 



“Anne, yağ bitti hım hım.”

Oğlum, birden fazla arabanın olduğu benzin istasyonu konulu ağabeyinin yaptığı lego ile oynamak istiyor. Bu isteğini bir kerede anladım. Bu kolay olanı idi. Zor olan, onun kendini ifade edemediğindeki öfkesini dindirmek.

İçinizde bir sürü kelime çığ gibi çoğalır ve sese dönüşemediğinde kocaman bir öfke birikir ya, işte onu kendinizde bile kontrol etmek zorken bir başkasında nasıl yapabilirsiniz?

Bence sınırsız inanç, sonsuz sabırla…

3 yaşına kadar söylediği anlamlı kelime sayısının çok sınırlı olması, ilerleyen yıllarda bu süreci zor atlatmamızı sağladı. Bu geçici süreç, çevresindeki az sayıda onu anlayan insanla atlatılabilecek bir durumdu ama okula başlayınca ne olacaktı?

Hiç çaresiz kaldığınızı hissettiğiniz ama yine de inancınızı yitirmemek için bir umut aradığınız oldu mu? Böyle bir zamanda destek istiyor insan. Senin, onun başarabileceğine olan inancını sorgulamadan sana da inansınlar istiyor.

Çocuklar bir ressamın paletindeki  renkler gibi, her biri diğerinden farklı gelişim gösteriyor. Ancak sistem, genel kabul görmüş çerçeve içinde kalanları kabul edince, diğerleri sistemin dışına atılıyor.

Son zamanlarda okuduğum bir kitap ve seyrettiğim bir film bana, azimle mücadele edenler olduğu sürece bu sistemin evrilip, genişleyerek herkesi kapsayabileceği gerçeğini yeniden hatırlattı.

Bir Film: Özgürlük Yazarları 

Öğrencilerinin yazdıkları günlükleri (The Freedom Writers Diary) 1999 yılında kitap haline getiren Erin Gruwell’in gerçek hayat öyküsünden kurgulanmış, 2007 yapımı “Özgürlük Yazarları” filmi.

Sınıfındakilerin çoğu ıslah evine girmiş, çetelerle çatışmalara katılmış, kendi ülkelerinden uzakta şu ya da bu nedenden başka bir ülkeye sığınmış, farklı dil, din ve ırktan oluşan ailelerin çocukları. Kendilerini yeterince ifade edemedikleri için, okuldaki diğer çocuklardan farklı oldukları ima edilip dışlandıkları için, başarabileceklerine dair kendilerine en ufak bir inanç gösterilmediği için hayata karşı öfkeli çocuklar…

“Mahkemede bir çocuğu savunmam gerekecekse savaş zaten kaybedilmiş olur. Bence asıl savaş burada sınıfta verilmeli.”

Azimli bir öğretmen olmasına rağmen zor olan, bu görünüşte asi çocuklara bir şeyler öğretmek değil, okul idaresini, diğer öğretmenleri ve kendi ailesini bunu yapabileceğine inandırmak ve onların koyduğu engellere rağmen başarmaktı.

Bir Kitap: İçimdeki Müzik 

 “Sanırım hiçbir şeyi unutmamak güzel bir şey, hayatımın her anı kafamın içinde. Bu aynı zamanda çok sinir bozucu. Çünkü hiçbirini paylaşamıyorum fakat hiçbiri kaybolmuyor. Düşüncelerin kelimelere ihtiyacı vardır. Kelimelerin de sese.”  

Yürüyemiyor, kendi başına yemek yiyemiyor, tuvalete gidemiyor, elleri kolları çok güçsüz bir kalemi bile düşürmeden tutamıyor ama en çok üzüldüğü kendini ifade edebilecek sesleri çıkaramaması. Konuşmak onun en büyük arzusu.

Sharon M. Draper’in “İçimdeki Müzik” kitabının kahramanı Melody, henüz 11 yaşında.  Tekerlekli sandalyesinde salyaları akarak oturması, konuşma çabaları sırasında garip ciyaklamalar çıkarması yüzünden okulun en zeki öğrencisi olduğunu kanıtlaması epey zamanını alıyor. Ama filmdeki öğretmen Erin Gruwell’in aksine çevresinde Melody’i destekleyen ailesinden başka insanlar da var.  Sayıları az da olsa etkileri büyük.

İki öykü, iki başarı hikayesi…

Filmdeki reform sınıfının çocukları da kitabın baş kahramanı Melody de ilk başlarda “diğer” çocuklar gibi olmak istiyorlar. Ta ki kendi potansiyellerini ve onlara inanan birilerinin olduğunu fark edene kadar.

Zorluklar mı?  Var elbet.

Mesela Melody hiçbir zaman yaşıtları gibi koşup oynayamayacak. Ama o diğerlerinden farklı olarak müziğin rengini görüp, kokusunu duyabiliyor.

Aslında bir çoğumuzun fark edemediği şey, herkesle aynı olmak uğruna, görmezden geldiğimiz içimizde saklı kalan potansiyel yeteneklerimiz. Karşımızdakinin genel kabul görmüş sistemin dışında farklı oluşuna takılıp kalıyoruz, bir de bizimle aynı fikirde birini yanımıza çektik mi tamam. Dışlama çığ gibi büyüyor.  Oysa tek yapmamız gereken, farklılıkları hoşgörü ile karşılayarak ortak noktalara odaklanmak.

Tüm insanların gözleriyle değil de yürekleriyle bakmaya başladıklarında görecekleri, birlikte nefes alıp verdiğimiz, yan yana olduğumuz, aynı mekânı, aynı ülkeyi ve hatta aynı dünyayı paylaştığımız gerçeği olacaktır…

Tıpkı bir Terrarium fanusunun içindeki bitkiler gibi…

Sevgiyle kalın

Hüma Oktay

  • Filmin orijinal adı : Freedom Writers
  • Yayın tarihi : 5 Ocak 2007 (ABD)
  • Yönetmen : Richard LaGravenese
  • Öykü : Erin Gruwell Freedom Writers Diary
  • Oyuncular:  Hillary Swank, Patrick Dempsey, Scott Glenn, Imelda Staunton

 

  • Kitap : İçimdeki Müzik
  • Kitabın orijinal adı : Out Of My Mind (2010)
  • Yazar : Sharon M. Draper
  • Çeviri : Zeynep Kürük
  • Yayınevi : Genç Timaş Yayınları (2016 basımı)
  • Sayfa sayısı: 256
Martı Dergisi'inde yayınlanmıştır. 



Devamını Oku »

Çocuklarımız İçin Doğru Kitapları Nasıl Seçebiliriz?

0 yorum


 

“Anne lüffen bunu alalım!”

Bir kitaba bakıyorum bir de her şeyden habersiz masum, heyecanla parlayan gözlerle bana bakan oğluma. Henüz 3 yaşında, kitap almak için girdiğimiz dükkânda çocuk kitapları köşesindeyiz.

“Neden özellikle bu kitap?” dedim. “Spiderman var,” dedi kitabın kapağını göstererek.

Çocuklar gelişimleri boyunca modeller seçerek kendilerini onlarla özdeşleştiriyorlar. Bu rol modeller anne, baba ya da yakın çevre olurken zamanla yerini masal, film ya da kitap kahramanlarına bırakıyor.

Kitapların, çocukların dünyasındaki bu büyük rolü düşünüldüğünde bu konuda zincirleme hepimiz sorumluyuz. “Normal şartlarda” ilk sorumluluk, çocuklara sunduğu masallardaki anlatım diliyle kitabı yazan yazarların. İkinci sorumluluk, basılacak kitapların bilinçli, hassas ve özenli seçimiyle yayımcıların. Üçüncü sorumluluk ise bizlerin, yani anne-baba, öğretmen ya da kitabı çocuğa sunan biz yetişkinlerin.

Gelelim “normal olmayan şartlarda” olanlara. Aslında daha önce basılmış ama maalesef sosyal medyada yeni gündeme gelen uygunsuz içerikli çocuk kitaplarını gördükçe aklıma şu soru geliyor: Yazar hangi amaç ve ideoloji ile bunu yazdı? Yayımcı neden ve niçin bu kitabı yayınladı? İşin vicdani boyutunu, sosyal sorumluluk bilincine daha gelmedim bile…

Çocuk Kitapları Seçiminde Sorumluluğumuz

Bu durum çocuklar için üretilen içeriğin, etik, vicdani ve ahlaki sorumluluğunun ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.  “İyi de bunları kimse denetlemiyor mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Her şartta (normal, anormal) bilinçli tercihler yaparak çocuğu yönlendirme, bir nevi okuduğu kitapları denetleme görevi ailenin olmalı. Aileler, öğretmenler, sorumluluk sahibi vicdanlı bireyler birlik olup, bilinçlenme arttıkça bu tarz çıkışlar da yeterli pirim alamayacaktır. Yoksa, denetimle, sansürle yapılacak, her yazı yazana tepeden getirilecek olası müdahale bana göre yazılan, anlatılan masalların, kurulan hayallerin özgür olmaması anlamına geliyor. Amacımız yasaklamak değil, bilinçlendirmek olmalı.

Çocuk Kitapları Nasıl Seçilmeli?

Kitap seçimi, 0-12 yaş arasında bir yetişkin desteğiyle yavaş yavaş gelişen bir alışkanlık. 12 yaşa kadar sansürcü bir zihin yerine, eleştirel bakış açısı kazanan, sorgulayan, araştıran çocuklar, sonrasında kendi seçimlerini doğru yapabilirler. Gelecekte ne istiyorsak çocukken zihinlerine onu ekiyoruz çünkü.

Çocuklarım büyürken, onlara alacağım kitapları önce araştırıp, okuyup sonra onlara okur, okutur ya da önerirdim. Bu sayede “Araştır- incele- ele- seç -değerlendir” yönetimiyle bilinçli seçimler yapmayı öğrendiler.

İlk önce yazarı araştırırdım. Kim olduğu, kişisel görüşleri, ne tür kitaplar yazdığı ve nasıl bir bakış açısıyla yazdığı önemliydi benim için. Yıllar geçtikçe kullandıkları masalsı dil sayesinde bazı yazarların eserleri kitaplığımızın başköşesinde yerini aldı.

Sonra araştırma sırası yayınevlerine gelirdi. Yayınevlerinin kimliği, hangi yazarlarla çalışıyorlar, ne tür kitaplar yayımlamışlar…

Okul öncesi dönemdeki resimli kitaplarda çizimlerin yumuşaklığı, canlılığı, yazının resimle uyumu kitabı seçmemizdeki kriterlerden biriydi.

Kitapları bazen tavsiye üzerine alırdım. Fikirlerine güvendiğim pedagoglar, ebeveynler, öğretmenler…

Tüm bu araştırma süreci biraz yorucu gibi görünebilir. Ancak çocuklar okula başladığında bu sürece dahil oldukları için paylaşmak işi daha keyifli hale getirdi.

Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda, zaman içinde onların hayatına giren kitapların, zihinsel, bilişsel ve duygusal gelişimlerini nasıl etkilediğini görebiliyorum.  Her çocuk gelişimini destekleyen kitaplarla büyümeyi hak ediyor.

Sevgiyle kalın.

Hüma Oktay


Devamını Oku »

TEŞEKKÜR EDERİZ ATAM … DEDİM SESSİZCE

0 yorum

“Bugünlerimiz, yarınlarımız için teşekkür ederiz Atam”




O sabah kıyafetlerimi özenle seçtiğimi hatırlıyorum, annemin elini sımsıkı tuttuğum ve beni tören alanına götürünceye kadar bırakmadığım doğrudur.

Birazdan okulları temsilen çocuklar geçecek ellerinde bayraklarla, rengarenk elbiselerle danslarla, şiirlerle süsleyecekler töreni. Kendimi onların yanında hayal ediyorum, bir sonraki yıl okula başladığımda ben de o törende yerimi alacağım.

Çocukluğuma döndüm, Melike Funda Kaynak’ın çocuklar için yazdığı “Teşekkür ederiz ATAM … dedim sessizce” kitabını okurken.

Kitabın kahramanları, her durumda serüven dolu hikayeler uydurabilen Berke, okuduğu tarih kitaplarından edindiği bilgiyle her daim sorulan sorulara doğru cevap veren Egemen, Şafak ve inatçı kardeşi İlke ve onları bu serüvene sürükleyen Aslı’nın zamanda yolculuğuna heyecanla eşlik ettim.

Kahramanlarımız, Himayei Etfal’in içinde ailelerini savaşta kaybetmiş çocuklardan yeni şeyler öğrenirken, geçmişte yaşamanın zorluklarını hep duysalar da tarih kitaplarının dışında olayları yaşayarak görmek onlara bir kez daha ne kadar şanslı Cumhuriyet çocukları olduklarını hatırlatıyor.

“Egemen içtenlikle, “Bizi Himayei Etfal’e kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz,” dedi.

Onun bu davranışı kadını da duygulandırmıştı. Nemlenen gözlerini kırpıştırdı. “Aman çocuğum bana değil, kurtarıcımız Mustafa Kemal Paşa’ya teşekkür edin. O himayesine aldığı çocukların dışında sizleri de düşünerek bu cemiyeti kurdu. Bakın diğer arkadaşlarınız da sizin gibi.”


Beş kafadar yaptıkları zaman yolculuğunda ilk önceleri hangi yılda olduklarını ve nasıl geri geleceklerini bilmeseler de Ankara sokaklarında dolaşırken yakaladıkları ip uçlarını kullanarak birçok şeyin başlangıcına şahitlik ediyorlar.


Heyecanla satır aralarında kaybolurken bir yanda da sorular aklımda dolanıp duruyor. Sakarya Savaşında şehit olmuş Tahsin Çavuş’un peşine düşen bu beş kafadar,

Hangi yılda olduklarını bulabilecekler mi?

Cumhuriyet’in hangi yeniliklerine şahit olacaklar?

23 Nisan da Ata’yı görebilecekler mi?

Nasıl gittiklerini bilemedikleri bu yolculuğun sonunda evlerine dönebilecekler mi?

Tüm soruların cevapları, akıcı anlatımı ile Melike Funda Kaynak’ın kaleminden “Teşekkür ederiz ATAM … dedim sessizce” de…





Devamını Oku »

BUNA HAKKIN VAR

0 yorum



-Bugün okulda olanlar hakkında konuşmak ister misin?

-Bu konuda susma hakkımı kullanıyorum.


-Ödevlerini yaptın mı?

-Cevap vermeme özgürlüğüm var.


Özgürlükler, haklar ve sorumluluklar…

Çocuklar ne kadarını biliyor? Biz hangi yaşta, ne öğretmeliyiz?


Çocuklarımıza, yaşadıkları dünyayı sorgulayan ve doğru analiz edebilecek zihinsel alışkanlıklar kazandırmak ve onları, çeşitli etkileri kendi başlarına değerlendirecek bir zihne sahip olmaları için donatmak biz anne-babaların ve öğretmenlerin görevi.

Çocuklara, sırf kendilerinden küçük ve savunmasız oldukları için hükmetme gücü gören yetişkinlerin -bu ister anne-baba olsun ister öğretmen ister komşu, akraba- karşısında kendilerini nasıl savunacaklarını, neye hakları olduğunu nasıl anlatabiliriz?

Çocuklar, okullarda öğretmenleriyle ya da idari kadro ile yaşadıkları sorunları çözebilmek adına, Çocuk Hakları Bildirgesi’nin “Okul disiplininin çocukların onuruna saygı duyması gerekir” maddesini hiç duydular mı?

Bu maddenin içeriğini, tam olarak ne anlama geldiğini biliyorlar mı?

İşte tam da burada elimde tuttuğum “Buna Hakkın Var” kitabının daha çok çocuğa ulaşmasını diliyorum.



Sınıf öğretmeni Bahar Sarıkaya’nın, hak ve özgürlük kavramlarından yola çıkarak hazırladığı, “Buna Hakkın Var” Haklar ve Sorumluluklar Etkinlik Kitabı, Çocuk Hakları Bildirgesi’nin maddelerini ele alarak, onlara haklarını anlatan ve “hakkın varsa sorumluluğunda vardır” ilkesiyle onlara sorumluluklarını hatırlatan, etkinliklerle öğreten bir el kitabı. 





Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiş olan Çocuk Hakları Sözleşmesinin en temel maddesi “her çocuğun yaşam hakkı” vardır.

Sözleşmenin maddelerinden bazıları;

*Her çocuk ülkesinde özgürce yaşama ve gelişme hakkına sahiptir.

*Okul disiplini çocuğun insan olarak taşıdığı saygınlıkla bağdaşır biçimde kuralları uygular, gerekli olan önlemleri alır.

*Her çocuğun eğitim hakkı vardır. Bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinden sürdürülebilir olması devletin görevidir.

*Çocukların ekonomik sömürüye alet edilmeleri ve her türlü işte çalıştırılması yasaktır. Korunma altına alınmalıdırlar.

*Hiç kimse çocukları dövemez

*Çocuklar ailelerinin ve devletin koruması altındadır.


Bu maddeleri okuyunca her şey yolunda diye düşünebiliriz. Ancak hâlâ daha,

-10 yaşındaki çocukların fabrikalarda çalıştığı ülkeler var.

-Dünyanın her yerinde çocuklarını döven anne babalar var.

-10-12 yaşındaki kız çocuklarının, kendilerinden büyük adamlarla evlendirildiği ülkeler var…

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi, yüzden fazla ülke tarafından onay görmüş imzalanmış. Bu hakların tamamını o ülkeler tam olarak uygulayabilmiş mi? O konu kocaman bir soru işareti.

Değiştirme enerjisi, mücadele etme gücü...

Bize dokunan, sadece bizim çocuğumuzu ilgilendiren sorunlardan söz etmiyorum. Tüm dünya çocuklarının tamamı için, bütün gelecek nesiller için, var olması gereken bir adaletten söz ediyorum.


Hâlâ daha okul çağındaki çocukların trafikte dolaşıp arabaların camlarını sildiğini, kâğıt mendil sattığını, bir lira için dilendiğini, küçücük kız çocuklarının koca koca adamlarla evlendirildiğini görünce Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kim, ne amaçla kullanıyor, nerede, hangi uygulamada hata yaptı diye düşünmeden edemiyorum.


Haksızlıkları gördükçe, adaletsizlik içinizde bir öfke oluşturur ya, bir de beraberinde şiddeti getirir. Bu kadar çok haksızlık dayanılmaz hal alınca şiddette, savaşta kaçınılmaz olurmuş…

Ancak haksızlığın insanların içine yerleştirdiği öfke, şiddetten başka bir şeye de dönüştürülebilir. Değiştirme enerjisine, mücadele etme gücüne...

Çocuk Hakları Bildirgesi’ni 8-10 yaş için okulda etkinliklerle anlatan Sınıf Öğretmeni Bahar Sarıkaya, tüm çocuklar öğrensin, bilinçlensin diye etkinlikleri kitap haline dönüştürmüş.

Her anne-baba ve çocuğun baştan sona keyifle eğlenerek öğreneceği etkinliklerle dolu bir kitap, “Buna Hakkın Var” Haklar ve Sorumluluklar Etkinlik Kitabı.

Haklarını, yasayı bilen, neyin adil olup olmadığını analiz edebilen farkındalığı yüksek, bilinçli çocuklar yetiştirdikçe, kendilerini savunan ve adalet talep eden bir nesil yetiştirmiş oluruz.

Daha iyi bir dünya, daha iyi bir gelecek için elele…

Sevgiyle kalın




“Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız.”

Mustafa Kemal Atatürk



Çocuk Hakları Sözleşmesinin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.
Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.












Devamını Oku »

BİR TANIŞMA HİKAYESİ

0 yorum


Anne, yazar gerçekten pilot muymuş? 
...

Hikayede geçen olay gerçekten de gerçek miymiş? 

...

Küçük oğlumla birlikte okuyoruz kitabı, daha yedi yaşında.

Zaman zaman hikayeden uzaklaşıyor, kafasında soru işaretleri var farkındayım. Ben ise adeta hikayenin içinde dans ediyorum. Bir yandan da şaşkınım daha önce bir kaç kez okumama rağmen beni niye bu kadar etkilemedi diye. Zamanı mı değildi yoksa ruhuma iyi gelecek bir çevirmen mi bulamamıştım… Kim bilir?

“İnsan ancak yüreğiyle görür. Aslolan göze görünmez.”

Satır aralarında gezindikçe çocuklara yazıldığını sandığım bu kitabın aslında büyüklere yazılmış olduğunu anlıyorum. Ben oğluma okurken Küçük Prens’i, onun aracılığıyla kendime okuyormuşum meğer!

“Büyükler hiçbir şeyi kendi başlarına anlayamazlar; dolayısıyla sürekli olarak onlara açıklamalar yapmak çocuklar için yorucu bir iş oluyor.”

Meraklı sorular giderek artmaya başlayınca Antoine de Saint-Exupéry’i hakkında daha detaylı bilgi edinmek için birlikte araştırma yaptık. Yazarın gerçek hayatta da pilot olması ve uçağının bir çöle düşmesi oğluma ilginç geldi.

Bana ilginç gelen ise bu kitabın yer yüzündeki tüm dillere ve lehçelere çevrilmiş olmasıydı.

O an düşündüm, dünyanın her hangi bir kıtasında bir ülkede, bir kentte hatta bir köyde bile olabilir, benimle aynı hikayeyi okuyan birileri var…

“Onlardan birinde ben yaşıyorum ve gülüyorum diye, geceleyin gökyüzüne baktığında, senin için bütün yıldızlar gülüyor olacak. Yalnızca senin gülmeyi bilen yıldızların olacak!”

Daha önce bir kitabın 5-6 dile çevrilerek başka ülkelerde de okunması fikrine hayran kaldığım olmuştu lakin 420 dil ve lehçe ile tek bir yerde kalmayarak tüm evrende var olma düşüncesi beni büyüledi doğrusu.

Eskiden, seyehatlerimde gittiğim ülkenin, şehrin özelliğini yansıtan kitapçıları ve kütüphanelerini gezerdim. Nerden bilebilirdim ki yıllar sonra dilini bilmediğim ama içeriğini bildiğim bir kitabı arıyor olabileceğimi?

Çok şanslıyım…

Benimle aynı heyecanı paylaşan dostlarım, arkadaşlarım sayesinde, hiç görmediğim ülkelerden, Japonya’dan, Çin’den Malezya’dan, Kore’den, İran’dan ve Sırbıstan’dan birer birer Küçük Prens’ler kitaplığımda yerlerini almaya başladılar.

 


“Herkes gerçek bir arkadaşa sahip olamaz. Arkadaşımı unutursam, rakamlardan başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen büyükler gibi olurum.”


Kısacık bir zamanda muhteşem bir kitabın koleksiyoneri olarak buldum kendimi. Şu anda 48 adet Küçük Prens kitabım var. Bunlardan, çevirmen ve yayınevi farkıyla 11 tanesi Türkçe.

Küçük Prens sayesinde yeni edindiğim dostlarımın sayısı, koleksiyonumdaki kitap sayısından daha hızlı artış gösterdi.

Her yeni kitap, her yeni dil benim için yenilikler demek, hayatımdaki yeni dostlar demek.

Hatta Küçük Prens Müze girişimi aracılığıyla gerçekleşen “Küçük Prens’in Dil Serüveni” söyleşisi sayesinde bu evrende yalnız olmadığımı, benim gibi gökyüzünden yıldızlar toplayan bir sürü insanın olduğunu öğrendim.

“Gülünü büyütmek için harcadığın zaman, onu senin için önemli kılıyor,” dedi tilki.

Herkesin Küçük Prensle bir tanışma hikayesi var. Bu hikaye her ne kadar farklı dillerde de olsa; duygu, anlam, verilen mesajlar ve hissedilen duygular ortak.

Farklıyız lakin ortak bir noktada buluşuyoruz.

Umarım yaşamı sevmeyi, bu dünyada kendimize, başkalarına ve bu evrene karşı sorumluluklarımız olduğu gerçeğini unutmadan; dünyaya, doğaya ve geleceğin yıldızları çocuklara sahip çıkmayı bir an olsun yüreğimizden ve aklımızdan çıkarmayız.

Tıpkı Küçük Prens’in yaptığı gibi…

Sevgiyle kalın

Hüma Oktay


Kısa bir kaç not:
*Eskişehir Anadolu Lisesi’nde, Küçük Prens severlerin maddi, manevi destekleriyle “Küçük Prens Kitap Müzesi” yakında açılıyor.
*Küçük Prens kitabının, çevrilen dil ve lehçeler hakkında daha detay bilgiye koleksiyonerlerden Yıldıray Lise'nin yazılarından ulaşabilirsiniz.

Mutluluk paylaşınca çoğalırmış…

Sevgiyle Kalın
Hüma 
Ocak 2020

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlandı.








Devamını Oku »

Çıtır Çıtır Felsefe

0 yorum

Hayatı anlatan kitaplar…





“Anne dürüst olmak ne demek?” 

“Anne öğretmen, siz iyi ahlaklı çocuklarsınız dedi. İyi ahlak ne? Kötü ahlak nasıl olur?”

“İnsanlar neden ölür?”

“Büyüyünce herkes işe gidiyor. İş ne demek?” 

“O makinelerden para geliyor ya, para sihirli mi?”

Ben diyeyim 10 yıl siz deyin 13 yıl önce…

Ben o zamanlar tek çocuklu bir anne iken, anaokulu çağındaki oğluma iyi ve kötüyü, aşk ve dostluğu, şiddet ve şiddetsizliği, yaşam ve ölümü...  ve bunun gibi daha nice soyut kavramı anlatmaya çabalarken keşfettiğim Çıtır Çıtır Felsefe serisi sayesinde bir çok soru cevapsız kalmaktan kurtuldu. 

Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe eğitimi gören Brigitte Labbé‘in yazdığı ve Paris Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Michel Puech‘ın ve lise felsefe öğretmeni Pierre-François Dupont-Beurier katkılarıyla ortaya çıkan Çıtır Çıtır Felsefe serisi Günışığı Kitaplığı aracılığıyla okuyucuları ile buluşmaya devam ediyor. 

Hayat bu! Yıllar geçtikçe konular birikti, kitapların sayısı artı ve doğal olarak kitaba olan ilgi daha da arttı. Sonunda olan oldu, ağabeyinin odasına gire çıka kitaplıktan aldığı bütün seriyi kendi kitaplığına taşıdı. Kullanım hakkını saklı tutmak kaydıyla ağabey ağabeyliğini yaptı kitapların yeni yerine gitmesine ses çıkarmadı.

Yaşadığımız gezeni anlamaya çalışan çocukları, doğru sorular sorarak düşündüren, hayatın içinden örneklerle temel kavramları anlamalarına yardımcı olan Çıtır Çıtır Felsefe serisi her kitapta ayrı bir kavramı ele alıyor. 

“Bir gün ölümün geleceğini unutursak, her zaman her şeyi yarına bırakabiliriz. Her gün işlerin bekleyebileceğini, bir sürü zamanımız olduğunu, onları yarın yapacağımızı, sonra öbür gün yapacağımızı ve sonra tekrar, yarın yapacağımızı düşünür, sonuçta hiç bir şey yapamayız. 

Hayallerine ve amaçlarına ulaşma isteği duymak için insanın, yaşamın sonsuza kadar sürmeyeceğini hatırlaması gerekir. Yoksa niye kendimizi yoralım, neden çaba harcayalım ki? 


Sonuç olarak, yaşamın bir gün bitecek olması bizi, onu doğru yönlendirmek ve başarılı olmak için çaba göstermeye iter. 

O halde gerçek soru, "Neden ölürüz?" değil, "Nasıl yaşamalıyız?" sorusudur.”

Çıtır Çıtır Felsefe / Yaşam ve Ölüm /syf 38


Üzerinde düşünülecek, konuşulacak tüm kavramların olduğu bu seri, zaman zaman, tekrar tekrar okunacak kitaplar listesinde olmaya devam ediyor. 

Devam ediyor diyorum otuzbirinci son kitap Şans ve Şanssızlık raflarda ve tabiki bizim kitaplığımızda yerini aldı. Arkadaşı ile birlikte kitabı aldığımız gün okumak için eve kadar sabredin dedim ama nafile. 


İyi okumalar 

Sevgiyle kalın

Hüma 
Ocak 2019






















Devamını Oku »

Karadankaçanlar

0 yorum

Ben diyeyim Denizekaçanlar, sen de Karadankaçanlar...






Uzun yıllardır gezenti bir babadan olma, biraz çatlak ancak iyi kalpli ve çalışkan bir anneden doğma Tomris’in ve hikayeler uydura uydura yelkenli ile ülke ülke gezen annesinin hikayesi Karadankaçanlar...

Tabi bu hikayede sadece Tomris ve annesi yok.

Merakını yenemeyip herşeyi birbirine karıştıran Sütliman hanım, üç küçük yavrusunu arayan Demir Ejderhaları’ndan Mine Dörtkafa, korkunç OkurCanına Cadısı’ndan kaçan şehir halkı ve cadının tepelerden birinin zirvesinde mağranın derinliklerinde sakladığı üç küçük ejderha yavrusu…

“O yüzden madem hâlâ buradasın ve kararlısın dinlemeye devamını hikâyenin… Yada kararlı değilsin de, sıkıcılar sıkıcısı bir yetişkin ısrarla dikiliyor tepende, oku diye devamını kitabın… Anlatayım da, başladığı işi yarım bıraktı deme hakkımda sakın. Hem zaten… hiç istemesem de koparmayı ödünü yada hoplatmayı yüreğini… tutamayacağım galiba çenemi ve her durumda anlatacağım hikâyenin gerisini.”

Maceracı ikili Tomris ve annesinin yolları intikam peşindeki bir cadıyla kesişirse, merak dolu sorular gelmez mi insanın aklına?  Cadının büyüsü altındaki liman kentindeki çocuklara ne olacak? Yavru ejderhaları kim kurtaracak? OkurCanına Cadısının da bir kalbi var mı? Cadının uçan süpürgesine ne oldu?

Tüm soruların cevapları, şiirsel ve neşeli anlatımı ile  Aslı Tohumcu’nun kaleminden “Karadankaçanlar”da…

İyi okumalar.
Sevgiyle Kalın
Hüma





Devamını Oku »

Eskimus Serüvenleri

0 yorum


“Yaaa, böyle bitmemeliydi!”

İki gündür elimizden düşürmediğimiz Eksimus Serüvenleri’nin kahramanları adeta zihnimizi istila etmiş durumda. Oğlumla birlikte, zaman zaman kahramanların yerine geçip, sen olsan ne yapardın? Ben olsam şöyle yapardım gibi yorumlarla maceranın kritiğini yaparken bulduk kendimizi.

Her şey kış sezonunda Yasemin Sungurla Kitap İle Sohbet etkinliğinde kullandığım mini not defterimi bulup, karıştırmakla başladı.

Yazar etkinliğine katılan Aslı Tohumcuyla kitaplarını konuşurken araya minik harflerle eklediği çocuk kitapları yazdığı bilgisini kendime not etmişim. Yaz boyunca okunacaklar listesine de eklemeyi unutmamışım. İyiki de yapmışım. Geçenlerde internet siparişlerim geldi merakla önce çocuk kitaplarından başladım. Kitap öyle sarmış ki sesli yorum yapmışım. Oğlum merakla yanıma gelerek kitap hakkında sorular sormaya başladı. Ben heyecanla anlatırken “Dur anlatma, ben de okuyacağım” demesiyle kitaplar aramızda dolaşmaya başalamasın mı?

Birinci kitap “Üç Kişilik Ordu”yu benden sonra okumaya başlamasına rağmen ikinci kitap “Yalancı Cennet”i ben bitiremeden yetişti kerata.

Gün içinde verdiğim zorunlu kısa molalar uzun soluklu okumama engel olsada, onun gibi saatlerce aynı koltukta kalıp heyecanla, kesintisiz kitap okumayı çok isterdim. Çocuk olmayı özlediğimi farkettim.

Tabiki üçüncü kitap “Her Çocuğun Rüyası”nı benden önce bitirdi. Kitap biter bitmez, -daha önce yaptığı gibi- yanıma gelip sonunu anlatmadığına göre kesin katil uşak!

İçimdeki merak kelebekleri pırpır etse de yinede soramam, bilirim ki merakla seyrettiğim filmlerin ve okuduğum kitapların sonunu birinin söylemesi bütün büyüyü bozar.

Sonunda bende seriyi bitirdim. Evet yaaa böyle bitmemeliydi!

Kitapların en sevdiğim yanı, sonrasında yapılan sohbet. Konu konuyu açıyor, sorular, cevaplar havada uçuyor. Hatta biz olayları devam ettirip dördüncü kitabın konusunu belirleyip, hızımızı alamayıp serinin tamamının filmi çekilseydi sahnelerin nasıl olabileceğini bile hayal ettik.

İkiz kardeşlerin ailevi sırları ortaya çıkarmak isterken yaşadıkları maceralar, aile üyelerinin düştüğü zor durumlar, yeni kazanılan dostluklarla kurulan işbirliği ve hiç hesapta yokken ortaya çıkan düşmanlar.

Acaba kazanan kim olacak? Dr.Eksimus mu? Profesör Devküçük mü? Yoksa ikizler mi? Sizce savaşın kazananı olur mu? Macera boyunca kimin eli kimin cebinde? Acaba dost bildiklerimiz bizim düşmanımız mı yoksa düşmanımız bir gün gelir dostumuz olur mu?

Tüm soruların cevapları Aslı Tohumcu’nun kaleminden “Eksimus Serüvenleri”nde…

İyi okumalar.
Sevgiyle Kalın
Hüma


Haaa unutmadan katil uşak!

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.






Devamını Oku »

Şu Acayip ...

0 yorum

Ah Şu Acayip Şeyler 






Anneee….

-Yarasalar gece nasıl avlanırlar?

-Neden Hindistandaki fillerin kulakları Afrika fillerinin kulakları kadar büyük değil?

-Kulağakaçan böceği gerçekten kulağa kaçar mı?

-Balıkların kulak delikleri var mıdır?

-Neden iki kulağımız var?


Sorular ardı ardına gelince oğlumun yeni öğrendiği bilgileri benimle paylaşmak istediğini tahmin ederek,

“Bilmiyorum ama cevabını merak ettim” demem yeterli. Sonrasında onu susturabilene aşkolsun.

Kulakların Hayat Bilgisi ve Fen Bilgisi kitaplarında yazmayan, çok acayip gerçekleri, Tarık Uslu’nun kaleminden Şu Acayip Kulaklar kitabında.

Aslında “Şu Acayip Kulaklar” serinin yirminci kitabı.

İki yıl önce kitapçıda kitapları karıştırırken oğlumun ilgi alanı olan Hücre, Atom, Işık ve Renk sayesinde tesadüfen keşfettiği Tarık Uslu’nun bu serisi Fen Bilgisi derslerinin vazgeçilmez eğlencesi…


Bu seriden aldığı keyif, kitapları okurken kıkırdamasından belli.


Yaz döneminde evi karıncaların basması “Şu Acayip Karıncalar”, hiç durmadan öten cırcır böcekleri, kulağa kaçanlar, tesbih böcekleri sayesinde de “Şu Acayip Böcekler” ve daha niceleri kitaplıktaki yerlerini almaya başladılar, yeryüzü, gökyüzü, uzay derken bir bakmışız yirminci kitaba gelmişiz.


Kitabı okuduktan sonra acayip sorularla bizi sıkıştırması, “Biliyormusun anne?” diye başlayan cümleler ile uzun uzun okuduklarını anlatması sayesinde ister istemez ev halkı olarak biz de bu serinin müptelası olduk.

Tüm çocuklara, çocuk kalanlara ve ömür boyu öğrenci olanlara iyi okumalar.

Sevgiyle kalın
Hüma 







Şu Acayip Şeyler  serisi hakkındaki düşüncelerini benle paylaşır mısın?

“O kadar bilimsel ve zor şeyleri son derece espritüel bir dilde anlatmış. Ders kitaplarından daha eğlenceli. Anlatılan her şey çok kolay kafaya oturuyor. Ben böyle anlattım anne ama sen cümleleri düzenlersin.”








Devamını Oku »