BEYNİNE BİR KEZ HAVA DEĞMEYE GÖRSÜN






Gecenin sessizliğini yırtarak ortalığı çınlatan telefonun ziliyle uyandı, el yordamıyla önce baş ucundaki ışığı açtı sonra telefonu.

“Alo”

“İyi geceler, XXL’dan arıyorum, ekip toplandı, şu an ortaya çıkan bir vaka hakkında acil karar vermeniz geriyor, sizi bekliyoruz.”

Saate baktı, sabah 03.35…

İnsan düşünmeden edemiyor. Hangi meslek gurubu bu davranışı normalmiş gibi onaylar?

Tüm bunlar çoğu insana saçma gibi gözükebilir. Akla gelen ilk soru; Çoğunluğun katlanamayacağı çalışma koşullarına neden bazılarımız gönüllü olur?

Karantina döneminde okumaya başladığım kitaplardan biri Dr.Frank Vertosick Jr.’ın yazdığı “Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün”.  Beyin ve sinir cerrahisi olma yolunda bir doktorun yaşadığı serüveni esprili bir dille anlatırken; sıradan hastalar, doktorların zor hastalıklar karşısındaki davranışları ve olağan üstü cesaretle alınan kararların çarpıcı sonuçlarını akıcı bir üslupla kaleme almış Dr.Frank Vertosick Jr.

“Bir kez beynine hava değmeye görsün, bir daha asla eskisi gibi olamazsın. Evet yüce Tanrı bu nesneyi iyice sarıp sarmalamış, herhalde boşuna değil. Kimse onunla oynamasın diye. Bak! Beyin dediğin şey, bir bakıma 66 Cadillac gibidir. Sekiz bujiyi değiştirmeye kalkarsan, motoru tamamen indirmen gerekir. Alet, performans için yapılmış; kolay servis için değil.”


İnsan vücudu olağan üstü işleyişiyle her an sürprizlerle dolu. Vücudumuzun herhangi bir bölgesindeki aksaklığın, kopmuş bir kolun bile, öyle ya da böyle onarılması sonucu yaşamımıza devam edebilirken buna karşın beynimizin ölmeden oksijensiz kalabileceği süre yalnızca 3 dakika.

Evet, kendi kendini tamir edebilen bir işletim sisteminin var olduğu olağan üstü güçlü bir makineden bahsediyoruz, aynı zamanda bir o kadar da savunmasız, kırılgan olması insanı şaşırtıyor.

Biyolojinin baş mücevheri narin ve dokunulmaz bir biçimde kemikten bir kasanın içinde öylece dururken o kasayı açma, ona dokunma veya onu yönetme yetkisi iki kişiye ait. 

Dokunmak eylemini her ne kadar cerrahlar gibi fiziki olarak yapamasak da covid-19 karantina zamanı kemik kasanın içindeki mücevherle tüm hesaplaşmalarımızı yaparak ona dokunabildik. Biraz hava değdirmiş olabiliriz…

Tüm dikenli yollar bir şey öğretirmiş ya! Kimilerinin, yeni normalleşme sürecinde, “eski normal halimize dönsek de eski olağan dışı davranışlarımızı tekrar normal karşılasak” diye bir umudu var.

Kimileri de konulan kurallara rağmen birbirinden uzak duramayıp, “bana bir şey olmaz” ya da “ne olacaksa olsun” diyerek her şeyi doğalına bırakma eylemi var.

Bu süreçte akla gelen, Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim teorisine göre doğa, hasta bireylerin iyileştirilmesinden, ameliyat edilmesinden değil, ölüp gömülmesinden yanaysa buna karşın uygarlık artık yalnız güçlülerin yaşamasından yana değil midir?

“Doğa bireyleri kolayca çıkarıp atar, cerrahlar atmaz. Bırakın türün sürekliliğini doğa düşünsün; bizim işimiz teker teker bireyleri yaşatmak.”

Peki bu tesadüf ya da kader ya da doğanın döngüsü, adına her ne dersek diyelim, doktorların tüm çabalarına rağmen kendi bildiğini yapıyor olabilir mi? 90 yaşındaki covid-19 geçirmiş hastanın alkışlar içinde elini kolunu sallayarak hastaneden çıkması buna karşın aynı hastalıktan muzdarip 20li, 30lu yaşlardaki gencecik hastaların yaşamlarının sona ermesi bir tesadüf mü?

Gerçek olan bir şey varsa o da hepimizin, sahip olduğumuz potansiyeli beynimize hava girse de girmese de fark edip onu işlemesi.

Doğal seçilim ya da değil hepimiz ektiğimizi biçiyoruz.

Şimdi hasat zamanı





































































Gerçi beyin cerrahları gibi fiziki dokunma şansımız olmasa da o mücevheri yönetme şansımız var.





Tüm dünyanın Covid-19 salgın günlerini yaşadığı bu dönemde, çoğumuzun aklını yitirme noktasına geldiği bir süreç yaşadık hatta azalarak da olsa yaşamaya devam ediyoruz.



3 dakika bile ara vermeden aldığımız her nefesi idrak etmeyi başarabilseydik bugün dünya üzerinde geldiğimiz nokta bambaşka olurdu.









Tüm dikenli yollar bir şey öğretirmiş ya, şimdi yeni normalleşme sürecinde bazılarımız dikenlerini temizleyip yeniye doğru adım atarken bazılarımız da eski normal halindeki kaldığı yerden devam etmek üzere yola çıktı. Her birey aynı düzeyde aynı farkındalıkla ilerlemiyor. Kalanlara geçmiş olsun, gelenlere hoş geldin.























Bu süreçte akla gelen, Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim teorisine göre doğa, hasta bireylerin ameliyat edilmesinden değil, ölüp gömülmesinden yanaysa buna karşın uygarlık artık yalnız güçlülerin yaşamasından yana değil midir?



“Doğa bireyleri kolayca çıkarıp atar, cerrahlar atmaz. Bırakın türün sürekliliğini doğa düşünsün; bizim işimiz teker teker bireyleri yaşatmak.”







Doktorların tüm çabalarına rağmen doğa yine kendi bildiğini yapıyor olabilir mi? 90 yaşındaki hastanın alkışlar içinde elini kolunu sallayarak hastaneden çıkması buna karşın 20li, 30lu yaşlardaki gencecik hastaların yaşamlarının sona ermesi bir tesadüf mü?



covid-19 kimi covit-19 geçirmiş 90 yaşındaki hasta iyileşti, elini kolunu sallayarak hastaneden çıktı.

Kimi 30 yaşlarında gencecik hastaların yaşamları sona erdi.



Doktorların tüm çabalarına rağmen























































Mesleğinin başında kalp cerrahı olmak isterken tesadüf eseri Beyin cerrahisinde bulmuş kendini. Bence tesadüf diye bir şey yoktur. Kitabın sonunda benimle aynı düşünceyi paylaşıyor Dr.Frank.





Sayfalar ilerledikçe doktorlarla birlikte her sağlık çalışanında 7/24 çalışma şartlarını gönüllü olarak kabul ettiği









pandemi döneminde doktor olmayı isteyenlerin daha ilk günden 7/24 şartları gönüllü olarak kabul ettiğini



Olayları ve vakaları okurken fark ediyorum ki doktor olmayı kabul edenlerin 7/24 şartları gönüllü olarak kabul ettiği bir gerçek. Covid-19 virüsünün kısa sürede tüm dünyayı sarmasıyla başlayan pandemi sürecinde bunu da tüm dünya gayet net görmüş oldu.





Bu süreçte birçok doktorun önceliği hastaları ve hastanedeki göreviydi, ailelerinden de önce.

























Akla gelen soru şu, “Nefes alıp oksijen yolluyorum ya yetmiyor mu?”

Aldığımız her nefesi idrak etmeyi başarabilseydik bugün covid-19 ‘un dünya üzerinde geldiği nokta bambaşka olurdu.





Cevap olarak kabul edilmiyor söyleyeyim.



Tüm dünyanın Covid-19 salgın günlerini yaşadığı bu dönemde, çoğumuzun aklını yitirme noktasına geldiği bir süreç yaşadık hatta azalarak da olsa yaşamaya devam ediyoruz.





Aldığımız her nefesi idrak etmeyi başarabilseydik bugün covid-19 ‘un dünya üzerinde geldiği nokta bambaşka olurdu.









Bir çiçeği her gün sulamak yetmiyor mesela, ne kadar süre güneş ışığı aldığı, hava koşullarının uygunluğu hatta toprağının mineraline kadar önemli. Bir de bu çiçeğin açması için onunla konuşan, şarkılar söyleyen birilerinin de olması önemli yani çevrede pozitif enerji olmalı.



Biz bedenimizin fiziki ihtiyaçlarını karşılıyor olabiliriz.





Tüm dünyanın Covid-19 salgın günlerini yaşadığı bu dönemde,





















Eğer doktorsanız hele bir de cerrahsanız, gece 03,35 de gelen telefonu gayet sakin karşılar ve en hızlı bir şekilde vücudunu ve beynini ayıltıp o hastaneye, ameliyathaneye gider ve bir başkası için hayati kararlar alırsınız.



Olayda sadece hasta ve doktor varmış gibi görünebilir. Arka planda koşturan hemşireler, anestezi uzmanları, tomografi gibi aletleri çalıştıran teknisyenler ve daha adlarını bilmediğimiz kocaman bir ekip günün her saati orada yatan hasta için çabalar.







Düşünüyorum da lisede fizik ya da matematikte sınav kağıtlarını verirken çözdüğümüz sorunun gidiş yoluna da puan verirlerdi. Gittiğin yol doğru ama bir sebepten sonucu bulamamışsın. Ya artı eksi yanlışı ya da virgülden sonraki sayılarda yanlış. Ama yine de birkaç puan alırdık. Sonuç doğru olmasa bile formül doğru, gidilen yol doğru.



Yaşam için bu geçerli mi? Hele ki ameliyat masasındaysanız. Formül kurulmuş, doktorlar, hemşireler ve bütün alet edevat orada hazır. Ameliyathanede doktorun ya da yardımcı ekibinin yaptığı yöntem doğru ama birinin en ufak bir ters hareketi, birkaç saniyelik gecikme ya da erken müdahale sonucu olan bir terslik hastanın hayatına sebep olabilir.



“Dünyanın bütün meslekleri belirli düzeyde bir başarının sağlanmasını öngörür. Ancak, doktora gelince, onun başarısı kusursuz olmak zorundadır ve bu kusursuzluk hemen şimdi, o anda sağlanmalıdır.”



Doktor-hasta iletişimi, başka hiçbir ilişkideki iletişime benzemiyor. Tanımadığın ya da çok az tanıdığın birine - beyaz önlüğü ile karşınıza dikilmiş sizin en mahrem ruhsal ya da bedensel yaralarınızı açtığınız, güvendiğiniz birine- tüm yetkiyi vermek. Üstelik bir kişinin becerisinin diğerinin yaşam kalitesi ile değiş tokuş edilmesi söz konusuyken.



“Birçok meslekteki insanların -banka memurları, garsonlar, makine tamircileri vb.gibi- her yıl toplumun üyeleriyle binler düzeyinde iletişim içinde olmalarına karşın, bir doktorun insanlarla olan ilişkisi bunların hiçbirine benzemez. Banka memurları müşterilerinin yaşam öykülerini dinlemez. Garsonlar insana bir yıl ömrün kaldı demez.”











Olayları ve vakaları okurken 7/24 çalışan sağlık personeline ve özellikle doktorların meslek aşkına hayran olmamak elde değil.



Covid-19 virüsünün kısa sürede tüm dünyayı sarmasıyla başlayan pandemi sürecinde birçok doktorun önceliği hastaları ve hastanedeki göreviydi, ailelerinden de önce.











Bu süreçte akla gelen, Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim teorisine göre doğa, hasta bireylerin ameliyat edilmesinden değil, ölüp gömülmesinden yanaysa buna karşın uygarlık artık yalnız güçlülerin yaşamasından yana değil midir?



“Doğa bireyleri kolayca çıkarıp atar, cerrahlar atmaz. Bırakın türün sürekliliğini doğa düşünsün; bizim işimiz teker teker bireyleri yaşatmak.”



covid-19 kimi covit-19 geçirmiş 90 yaşındaki hasta iyileşti, elini kolunu sallayarak hastaneden çıktı.

Kimi 30 yaşlarında gencecik hastaların yaşamları sona erdi.



Doktorların tüm çabalarına rağmen





Sağlıkla kalın

Hüma



















Bazen hastanın başında sabahlar, bazen minik bir bebeğin hayatını kurtardığı için mutlu olur, bazen de o üzücü haberi dışarıda bekleyen aileye haber verir.



Çalışma saatlerini hayatına göre değil de hayatını çalışma saatlerine göre ayarlamak gerektiğini öğrenir.







Sanırım kenardaki sorunun cevabı geldi. Bu kadar zor şartlarda çalışıyor olmak için mesleğine sonsuz aşkla bağlı olmak gerekir. Koşulsuz sevgi, koşulsuz kabul…





“Arteriyel spazm, vücudun kanamalara karşı doğal savunmasıdır. Bu savunma sayesinde, kolu harman biçme makinesi tarafından koparılan Kansaslı çiftçi yamağı, kolunu eline alarak kan kaybından ölmeden en yakın hastaneye kadar koşabilmiştir. Kol, saatlerce kansız kalıp gene de hayata dönebilir. Beynin ise ölmeden oksijensiz kalabileceği süre yalnız üç dakikadır.”





0 yorum :

KENDİSİ BAŞLADI...



CORONA GÜNLÜKLERİ 11/





01 Haziran 2020 Pazartesi

Vaka sayısı 164.769
Ölüm sayısı    4.563

Bütün dünya hep birlikte çıktığımız, beraber keşfettiğimiz tek yolculuk bu olsa gerek. Sonunda yolculuğun hazırlık safhası bitti...

Bu karantina sürecinde iki şeyi çok iyi öğrendik.
İlki ellerimizi yıkamayı; ikincisi ekmek yapmayı…

Şaka bir yana, korku, panik ve endişe ile geçen iki buçuk ayın sonunda, her birimiz yayından çıkmayı bekleyen gergin oklar gibiyiz.

Güneş sıcak yüzünü gösterdikçe içimizdeki Akdeniz ateşi bizi dışarı atmaya çalışıyor. Alınan kararlar, gevşetilen yasaklar, dağılan ekonomiye rağmen, endişelerimiz cebimizde yaşam denilen ince çizginin üzerinde iki adım ileri bir adım geri, tereddütle gidip geliyoruz.

Hepimizin aklını kurcalayan sorular zinciri dönüp duruyor beynimizin içinde.

Karantina bitiminde, hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza kaldığımız yerden devam etme şansımız var mı?

Yoğun çalışan, çalışmak zorunda kalan birçok ebeveynin olduğu bu süreçte, çocuklar doyasıya sarılabilecek mi anne ya da babalarına?

Köşedeki çiçek satan güler yüzlü ablayı tekrar görebilecek miyim mesela ya da el arabasında enginar satan tatlı dilli amcayı?

Ya mahallemizin el açma yufkaları ile meşhur gül yanaklı teyzesini…

Hayat, kimleri kim bilir nerelere sürükledi? Yoksa Korona mı demeliydim?

Restoranlar açıldığında birbirimize en uzak köşelerdeki masalara oturup, şüpheli gözlerle etrafı mı süzeceğiz? Ya da mağazalarda aynı reyonu paylaşmayalım diye kapıda sosyal mesafeli sıralar mı oluşturacağız?


2020 yılı için her birimiz kim bilir neler hayal etmiştik?

Hayaller ve gerçekler…

Karantina sürecinde; unuttuklarımızı hatırladığımız, hayata bakış açımızın değiştiği, her şeyi yeniden sorguladığımız bir zamandan geçtik. Şimdi yeni donanımlarımızla öğrendiklerimizi uygulama ve yeni yolumuzda yürüme zamanı.

Oruç Aruoba “Yürüme” adlı kitabında derki, “Yola çıkan kişi, nereye ulaşabileceğini ancak yürüyüp, yolu aşıp, vararak bilebilir. Yol yürünmeden, bilinmez.


Yolumuz açık olsun























0 yorum :