Ergen Beyni




Ergen dediğin nedir ki? 

Herşeye itiraz eden, verilen sorumluluğu yerine getirmekte zorlanan, bir öyle bir böyle değişken ruh haline sahip, yetişkin görünümlü sivilceli çocuk! Maalesef bir nesil böyle büyüdü.

Ergenlerde gördüğümüz ama anlamlandıramadığımız çoğu tavrın nedenlerinin hep psikolojik olabileceğini düşünmüşümdür. Bunun da payı varmış ancak Dr. Frances E. Jensen ve Amy Ellis Nutt‘un yazdığı Ergen Beyni adlı kitapta beynin fizyolojik yapısını açıklayarak ergenleri tanımlamış. Bu kitap, bir nörobilimciden ergen ve genç erişkinlerin yetiştirilmesinde ilişkin hayatta kalma rehberi olarak tanımlanabilir.

Dr. Frances E. Jensen’ın iki oğlu var ve aslında laboratuvar ortamında yada denekler üzerinde yapılan araştırmaların, işin teori kısmının yanı sıra birebir gözlemlediği işin pratiği de bu kitabı yazmasını kolaylaştırmış olmalı.

İtiraf etmeliyim kitabın başlarında beynin fizyolijik yapısını anlatırken biraz zorlandım. Konular ilgi çekici olduğu kadar çok teknik. Fakat daha sonraki örnekleri okurken beyindeki tüm bu işlemin, hücreler arası bilgi alış verişinin, bilgilerin işlenmesinden sorumlu beyin dokusunun nasıl olduğu gibi tüm detayları daha iyi anladım. Anladım da bunu ergen oğluma nasıl izah edeceğim kara kara düşünüyorum.

Senin bu beynindeki hücrelerin salgıladığı nörotransmitterler nöronların içinde sinyal iletimini kesmiş çocuğum, yada prefontal loblarının henüz tam anlamı ile çevrim içi değil yavrum mu desem? Denemessem baştan kaybederim.

Bu kitabın sonunda anladığım ki “ergenlerin bilgiye saygı duydukları ve doğaları gereği kim olduklarını öğrenmeye meraklı oldukları” gerçeği bana her daim yol gösterecek. Hal böyle olunca kitapta gösterilen grafikler çizimlerle hayatlarının ne kadar özel bir safhasında olduklarını anlamalarına yardımcı olmak da biz ebeveylere düşüyor. 

Kitabın bir çok bölümüne işaretler koyarak sınıflandırdım. Hangi bölümün hangi sayfasını hangi oğluma okuyacağım, renklerle işaretli. Yeni bilgiler ilgilerini çekiyor. Öğrenmeye açıklar ve bilimsel kanıtlarla sunduğum her bilgiyi daha çabuk kabul ediyorlar. Yani sınırsız itatkar değiller. Ben de itirazlara açık olmayı öğreniyorum. Birde ergenlerdeki bu dönemin dezavantajlarından biri bilgiyi uzun dönemli stoklama konusunda zorluk çekiyor olmaları, onun için sık tekrar gerekiyor. Tabi bu sık tekrarı benim gibi abartan annelerden olmayın derim. Elimde bu kitapla onlara doğru yaklaştığımı gördüklerinde “Anne yine mi yaaa” diyen bir ön ergene sahibim. Bu arada ergen ile ön ergen arasnda dengede kalmak için gidip geliyorum. Zaten öğrendim, boylarıyla doğru orantılı uzayan tek şey dilleri! “Maşallah dil pabuç gibi!…” derdi büyüklerimiz. Ben evde iki tane ile baş etmeye çalışırken okullarda öğretmenlere özellikle rehberlik öğretmenlerine sabır diliyorum. Yaptıkları işin zorluğu karşısında önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Karar verememe durumu

“Peki ama ergenler niçin kendilerini çılgınca şeyler yapmaktan alıkoyamazlar? Ergenlerin beyinleri yetişkinlerin beyinlerine oranla genel anlamda daha yoğun ödüllendirilme hissi tecrübe eder ve ergen beyni hem daha fazla dopamin hormonu salgılar hem de dopamin hormonuna daha fazla tepki verir. Bu yüzden heyecan peşinde koşmak genellikle uyarılma ve ödüllendirmeyi kontrol eden sinir sistemlerinin özellikle hassas olduğu bir dönem olan ergenlik ile ilişkilendirilir. Ancak ergenlerin frontal lopları ile beyinlerinin diğer bölümlerinin arasındaki bağlantıların yetişkinlere oranla daha seyrek olması, tehlike arz etme potansiyeli olan durumlarda kontrolü ele alarak bilinçli karar vermelerini zorlaştırmaktadır.” Syf 120

Karar verememenin dışında diğer bir tehlikede ergenlerin yaptıkları hareketin sonucunda başlarına neler gelebileceğini bilememeleri. Üç adım sonrasını hesaplayan ben, bak böyle yapınca bu olur diye uyarmama rağmen ağlayarak gelen ön ergen oğluma “Neden?” diye sorduğumda, “Sonucu kendim deneyimleyerek görmek istedim” cevabını alıyorum. Anladım ki önceden bilgi versemde vermesemde o zaten yapacak, iyisi mi az zararla çıkabileceği şeylerde sesimi çıkarmayayım da kendisi düşe kalka deneyimlesin. Ancaaaaak, gözüm üstünde…


Göz göre göre dijital istila

Kitap, çocuklarınızın sağlıklı büyümesini istiyorsanız telefon, bilgisayar, televizyon vb LED ile aydınlatan aletlerden mümkün olduğunca uzak tutun diyor.

“Yapılan araştırmalar, akıllı telefonları, bilgisayarların ve diğer cihazların arkadan aydınlatmalı LED ekranlarına yalnızca iki saat bakılmasının melatonin hormonunun salgılanmasını yüzde 22 oranında engelleyebildiğini ortaya koymaktadır. Araştırmacılara göre sirkadiyen ritminin yatma vaktinden önce bu şekilde uyarılması insanların, özellikle de ergenlerin uyku düzenlerini hatırı sayılır düzeyde etkileyebilmektedir.” Syf 114

Sonra devam ediyor, uyku düzeni bozulan ergenlerde yetersiz uyku sonucu ortaya çıkan fizyolojik, duygusal ve bilişsel sorunları tek tek ele almış. Özetle;

Yetersiz uykunun ergenlerde ortaya çıkan fizyolojik nedenleri

· Sivilce ve sedef hastalığı gibi stresle ağırlaşan cilt hastalıkları

· Aşırı yemek veya yanlış besinler tüketmek

· Spor faaliyetlerinde yaralanma

· Yüksek tansiyon

· Ciddi hastalıklara yakalanma riskinin artması


Yetersiz uykunun ergenlerde ortaya çıkan duygusal nedenleri

· Saldırganlık

· Sabırsızlık

· Düşüncesizlik ve münasebetsizlik

· Özsaygı eksikliği

· Ruh hallerinde ani değişiklikler


Yetersiz uykunun ergenlerde ortaya çıkan bilişsel nedenleri

· Öğrenme yeteneğinin zayıflaması

· Yaratıcılığının azalması

· Problem çözme becerilerinin yavaşlaması

· Unutkanlığın artması


Veeee daha bitmedi
“Araştırmanın sonucunda günde bir saat veya daha fazla bilgisayar oyunu oynayan ergenlerde daha fazla ve daha şiddetli Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu belirtileri ile dikkatsizlik görüldüğü ortaya çıkmıştır.“ Syf 233

Tüm bu açıklamaların sonucunda akla gelen soru aynı. İyi de nasıl? Bu kadar teknolojinin içinde birbirleri ile yarışırken kural koyup kısıtlayarak onların sağlıklı ama hâlâ bizimle iletişim içinde olmasını nasıl sağlayabiliriz?

İşte burada anne - baba yaratıcılığı devreye giriyor. Her çocuk – ergen kendi içinde başka özellikler barındırıyor, önce onları analiz etmek gerekecek. Daha çok işimiz var...
Bana en çok söylenen “sen ilkinden tecrübelisin!” Ah aaaah her zaman çalıştığım yerden gelmiyor ki! Hep ters köşe! Hep ters köşe!…

Geçenlerde anneme sordum, “Bizi merak etmeyi, bizim için endişelenmeyi ne zaman bıraktınız?”  Cevap “Endişelerimizin derecesi sizin yaşlarınızla ters orantılı gitti. Yıllar içinde değişiklik gösterse de sizleri düşünmeyi hiçbir zaman bırakmadık.”

Anne ve babalara büyükler tarafından söylenen “Biraz büyüsün rahatlarsın” sözüde tarih oldu böylece…

Ergen Beyni adlı kitapta örnekler ve araştırmalar tabiki Avrupa ve Amerika’dan ancak yinede sonuç aynı,  ergen çocuğunuzla iletişimi koparmayın, çağı yakalayın.

Sevgiyle, sabırla iletişimde kalın

Hüma Oktay
Haziran 2018

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.





















0 yorum :

Yaşam anlardan ibaret






Farklı ülkeler, insanlar, kültürler görmek beni her zaman heyecanlandırmıştır. Her yeni seyahat yeni deneyimler demek, ritüelin dışına çıkmak demek. Belki kaybolmak, belki de kendini bulmak demek…

Güneş henüz yüzünü göstermeden sahilde çimlerin üzerinde Bahara Dönüş Qigongu yapmak, denizin minik kıpırtıları eşliğinde topraktaki enerjiyi bedenimde, havayı tenimde hissetmek, benim için yeni bir deneyim, yeni bir başlangıç…

Bu hafta sonu İzmir Özdere’de yapılan 3.INTERNA Tai Chi ve Qigong Buluşması sayesinde çok özel hocalar ve geleneksel Çin Tıbbını, Batı tıbbı ile bütünleştiren doktorlar tanıdım.

Tabi ki bütün bunlar kız kardeşimin kısa süre önce Tai Chi yapmaya başlaması ve bu buluşmaya beni de dahil etmesiyle başladı. İnanıyorum ki insanlar dünyaya gelmeden önce ailesini seçiyor. Farkındalıkla gelişmek adına bu dünyadaki tüm deneyimlerimiz için, biz birbirimizi seçmişiz.

 
Bu hafta sonundaki buluşma benim doğum günü hediyemdi. Geçmiş bilgi ve deneyimlerime yenilerini ekledim. Minicik bir kum tanesinin birleşerek nasıl güçlendiğini bazen de bir su damlası ile nasıl dağaldığını hayatın içinde ki bir çok olayda görebildiğimi fark ettim. 

 Her organımızın ying yang enerji ile dolu olduğunu, doğadaki beş elementin aslında her bir organı temsil eden element olduğunu, içimizde saklı üç hazinenin Ruh ve yaşam bilinci (Shen), yaşam enerjisi (Qi) ve Öz, yaşama başlama noktası (Jing) olduğunu fark ettim.


Hastalıklar başımıza gelmeden önce vücut dengemizde, organlarımızda, hayatımızda ruhsal ve fiziksel aksamaya başlayan ritmi bozulan ne varsa farkedip düzenlemek, engelleyici tedbirler almak da bunların içinde. “Doğayı takip et” demiş üstad

Bilmiyor muydum? Hepimiz biliyorduk, sadece farkındalıkla bakmadığımız için sıradan-mış gibi yaşama devam ediyorduk. Sizi bilmem ama en azından benim için öyleydi.

“Yaşam anlardan ibaret”

İnsan doğası gereği ritülleri sever. Özel günlerde ayrıcalıklı hissetmek ister. Ben de durum biraz farklı. Kapitalist sistemin çarkları arasında dişe takılmak istemediğimi farkettiğim günden beri, -bu yaklaşık 5-6 yıl öncesine dayanıyor- hayatımda ki bir yıllık zaman dilimlerinin içindeki özel günleri esneterek 365’e böldüm. Benim için nefes aldığım her yeni gün, doğum günüm, anneler günü, sevgililer günü, kadınlar günü … bana, bizlere atfedilen tüm özel günler aslında benim için hergün… Ben hergün özel hissediyorum.

Yaşam bir pamuk ipliği. Bir saniye öncesinde varsın bir saniye sonrasında yoksun. 

Kutlamalar için yıl içinde bölünmüş özel günleri beklemeye gerek yok. Nefes aldığımız her an çok özel. 

İyi ki doğmuşum, İyi ki ailemi seçmişim. İdolüm, gezgin gezi arkadaşım, ablam, kan kardeşim. Hayata bakış açımı değiştiren kadın. 

Bu hafta sonu sayende yaşadığım, doğayı takip ve farkındalık anları çok özeldi. İyi ki varsın, sen hep hayatımda ol…













0 yorum :