İyi Okul



Okullar açıldı. Mutlu muyuz? Çoook…

Kimisi mini mini birler, uzun araştırmalar ve hesaplar sonucu -malum özel okullar cep yakar boyutta- 12 yıllık eğitim ve öğretim hayatına başladı. Kimisi, geçen yıl 8. sınıftan mezun olan yüz kez değişen sınav sistemiyle girdiği yeni okula - en iyi okula - liseye başladı. Yine milyonuncu kez değişen sınav sistemiyle meslek seçimlerini yapmaya çalışan üniversite öğrencilerinden bahsetmeyeceğim bile, malum mevzu derin.

Herşeyden sakındığımız gözümüz gibi baktığımız çocuklarımızın, -titizlikle yapılan araştırmalar sonucu - ücretini binbir zahmetle ödediğimiz okullara kayıtlarını yaptırdık. Ancak hâlâ şüpheliyiz, biz anne babaların nesi var?

Her Anne - Babanın amacı çocuklarının iyi bir eğitim alması.

“iyi bir eğitim”…

“iyi bir okul”…

“iyi bir üniversite”…

“iyi bir iş”…

“iyi bir gelecek”…

Böyle devam edersek bu “iyi”ler uzayıp gider…

Çocuğu okula verdik, parayı da bastırdık, herşey dahil sistem. Okulda torna gibi yontulup çıkacak, “iyi bir eğitim” almış olarak. Bu arada çocuğun gittiği okulun adı çok önemli. Bundan önce kaç öğrenci bu okuldan mezun olunca hangi liselere yada üniversitelere girmiş?… Liste hazır şak diye önünde, yıl yıl rakamsal olarak bir tablo verisi bütün çocuklar.

Pekiiiii, bu okuldan mezun olan çocuklar;

Okula ve çevresine zarar vermiş mi? Maddi yada manevi.

Arkadaşlarına karşı şiddet uygulamayan mülayim, uyumlu, sabırlı, çocuklar mı?

Doğa sever, canlıları koruyan vicdanlı çocuklar mı?

Paylaşımcılar mı?

Saygılılar mı?

Alçak gönüllüler mi?

Hayat başarıları var mı?

Derslerini, okulunu, arkadaşlarını severek mi geliyorlarmış okula?

Kısacası hayatı seven mutlu çocuklar mı?

Yok

Tabloda bu veriler yok.

Çocuklarımız için hep iyi okulları seçiyoruz. Okullar ise sınavlarla yada mülakatlarla iyi çocukları seçiyor. Sanki sürekli iyinin kazanma durumu var gibi gözüküyor.

Peki neden? Okullarda çocuklar arasında, azıcık güçlü olduğunu hisseden biraz çelimsiz gördüğünü ezme çabasında. Birbirlerinin zaaflarını kollayıp açığı yakalayan diğerini rezil etme çabasında. Fırsatını bulan diğerinin eşyasını habersiz (ç)alma çabasında. Hiç yabancı gelmedi di mi? “Bizim çalıştığımız yerde, evde, çevrede de aynı şeyler oluyor” dediğinizi duyar gibiyim. Çocuklukta başlıyor herşey, evde, evin içinde, ailede…

“Eğitim dünyayı değiştirecek en güçlü silahtır.” Demiş Nelson Mandela

Peki değerlerden yoksun bir eğitim güçlü ama tehlikeli bir silahtır diyebilir miyiz?

Merhamet yok, adil değil, dürüst değil, kibirli, öfke kontrolü olmayan şiddet yanlısı ama en en en iyi okullarda, en iyi eğitimi almış. Bir de eline yetki geçtiğinde düşünün durumu…

“Değerlerden yoksun bir eğitim faydalı olmaktan ziyade, insanı daha zeki bir şeytan yapıyor.” Demiş yazar ve öğretim görevlisi Prof. Clive Staples Levis.

Geçmişe dönüp baktığımızda tarihe adını kanlı harflerle yazdıran bu tarz insanlara rastlamak mümkün.

Değerler ailede şekillenir. “Dürüstlük” ailede bir değer ise, önce anne - baba bunu özümser ve davranışlarında sergiler ve daha sonra çocuktan da dürüstlüğe önem vermesini bekler.

Küçükken parkta her gördüğü salyangozu büyük bir zevkle çıtır çıtır ayağının altında ezen çocuk, ebeveyninden tepki görmez geri bildirim almassa, büyüdüğünde arabayla kediyi, köpeği ezer mi? Kim bilir? Çocukken yaptığı davranışların sorumluluklarını üstlenmeyen büyüyünce üstlenir mi?…

Küçük oğlum ilk okul birinci sınıfa başladığında sınıfın en ufak tefek öğrencisiydi. Tabi ki kaçınılmaz son, ondan birazcık daha iri cüsseli çocukların açık hedefi haline geldi.

Evde sürekli kendini savunma sanatı dersleri aldı ağabeyinden.
“Sen vurma ama sana vurmalarına da izin verme.” Onun mottosu oldu.

Ufak tefek olduğu için her aralıktan kaçıp kendini kurtarabilmesi bir avantaj olsa da kaçmak da bir yere kadar. Kendi gibi merhametli ve adil olan arkadaşlarıyla bir olunca birden fazla küçük çelimsiz çocuk bir tane iri çocuğu bu yaptığından vaz geçirebildi mi? Şiddetsiz iletişim ile evet… Empati kurarak, duyguları anlayarak…

Zorlayıcı şartlar altında bile insanca davranma yeteneğimizi güçlendirecek dil ve iletişim becerilerine sahip olmak bu hayattaki en büyük meziyet. Bu süreçte okuldaki rehber öğretmenlerin de büyük desteğini göz ardı etmemek gerek. Her bir öğrenci için ayrı ayrı uğraş verdiler ve aileleri de işin içine kattılar.

“İyi okul” içindeki öğrencilerle, öğretmenlerle iyi okul oluyor.

İnanıyorum ki, dünyayı, merhametli, adil ve dürüst davranışlar sergileyen eğitimli çocuklar kurtaracak…

Hüma Oktay
Eylül 2018

Bu yazı Martı Dergisi' nde yayınlanmıştır.

























































0 yorum :

Keşke Kadın Olsam

İnsan

17 yaşındaki oğlum, karşıma geçip “Eve her gün biri gelsin, sana ev işlerinde yardım etsin, sende evde bizim birşeyler yapmamızı isteme” ???

Dediğinde, filmi başa sardım.

Çocuklarım küçüklüklerinden beri mutfakta ve ev işlerinde bana yardım ederler. Kabakları oyup dolma için hazırladılar, bezelye, barbunya ayıkladılar, kek de karıştırdılar, kurabiye de yoğurdular, balkonda yıkadılar.

Artık büyüdüler, menüleri zenginleşti, el becerileri arttı. Pastırmalı omlet, domates soslu makarna, ton balıklı sandviç, sucuklu tost gibi birçok şey yapabiliyorlar yada dolapta var olanı ısıtıp yiyorlar.

Kendi başlarına kaldıklarında, okuldan geldiklerinde karınlarını doyurmak, akşam sofradan kalkarken tabağını bardağını makineye koymak, makinede hangi programda ne kadar deterjan koyarak çamaşırların yıkanacağını bilmek, odalarını toplamak, salonda yediği kek dökülünce kırıntıları süpürmek, kurutmadan çıkan çamaşırları katlamaya yardım etmek, katlananları odalarında yerlerine yerleştirmek bunlar mı zor gelmişti? Neydi değişen?

“Sorumluluklarını yerine getirirken zorlandığın zaman bizlerden yardım isteyebilirsin” ile başlayan sohbetimiz derinleştikçe toplumun benimsediği kadın-erkek rollerini ve oradan da aslında olması gereken insan ilişkilerini konuştuk. Biraz öz eleştiri yaptık. Anladım ki rol modeler yakın çevre sınırlarını aşmış arkadaşlardan seçilmeye başlanmış.

Daha dur, sana ütü yapmayı öğreteceğim oğlum!

Düşündükçe olay başka bir yana doğru yol alıyor.

Bu güne kadar erkeklerin toplumumuzda sergiledikleri davranışların sebebinin hep anneleri olduğunu düşünüyordum. Onun için ben çocuklarımı özenle İNSAN olarak yetiştirirken, bir gün bir bakmışım bütün mahalle, okul, toplum gizliden gizliye onları ERKEK olmaya doğru çekiyor.

Toplum tarafından onay gören kalıpları yıkmak çok mu zor? Kolay değil elbet, sadece kendi içsel rehberliğinin, gücünün farkına varan KADIN sayısının artması, onların yetiştirdiği kız çocuk ve erkek çocuk sayısının artması sayesinde olur bu değişim.

“Bugün kadınların yaşadığı sıkıntı erkeklerle mi ilgili? ASLINDA DEĞİL. Derdiniz erkekle değil, YANLIŞ anlaşılmış olan, tarih içinde belli art niyetlerle anlamı değiştirilmiş olan MASKÜLEN ENERJİ esas derdiniz.” (syf 28)

Demiş Aykut Oğut “Keşke Kadın Olsam” adlı kitabında. Kitapta kadınların yaradılıştan var olan özelliklerinin, nasıl üstün bir varlık olduklarının altını çiziyor. Toplumdaki baskın maskülen enerjiye rağmen farkındalıkla, gücünüzü elinize alın çağrısında bulunuyor.

Kitap, okuduğum her satırda beni kendi hayatımda zaman tüneli yolculuğuna çıkardı, anılar ve duygular içinde.

Büyük oğlumun ilk okulundaki kadın öğretmen “kız gibi niye ağlıyorsun?” dediğinde eve mutsuz gelen oğluma, duyguları ifade etmenin, acılardan kaçmak değil acıların içenden geçmek olduğunu anlattığımda daha 8 yaşındaydı.

Okulda ateşi çıkan ilk okuldaki küçük oğlumu almaya gittiğimde daha kapıda kollarımı açıp sarılıp “kuzuuum seni eve götürmeye geldim” dediğimde, “Oooo kuzum demeler sarılmalar falan, bu çocuklar böyle büyümez” diyen kadın öğretmene “Sevgiyle büyürler, sevgi güven verir.” dedim ve asla sarılmaktan vaz geçmedim.

Toplum tarafından kılıbık, light erkek yada hanım köylü laftaları yapıştırılan arkadaşlarım oldu. Ne yazık ki sayıları iki elin parmaklarını geçmez. Hala insan ilişkileri çok güçlü, özel hayatlarında da eşleri ve çocukları ile iletişimleri çok iyi. Onlar çok değerli babalar.

Aykut Oğut, kitabın sonunda henüz doğmamış çocuklarına mektuplar yazmış. Beni en çok etkileyen, duygulandıran kızına yazdığı şiir…



Bir peri masalından çıktın geldin bu dünyaya,

Kanatlarını asla bırakma.




“Keşke Kadın Olsam”… Okudukça biraz kafa karışıklığı, biraz sorgulama, düşünme, biraz geçmişe gidip objektif olarak kendini analiz edebilme ve zaman tünelinde yeni başlangıçlar için…

“Ne yaptığınız DEĞİL, nasıl bir ENERJİ ile yaptığınız sonuçları değiştirecektir.” (syf 90)
Sizce de değişim zamanı gelmedi mi?



Yazar: Aykut Oğut

Yayınevi: Doğan Novus

Sayfa Sayısı: 211


Bu yazı Martı Dergisi 'nde yayınlanmıştır















0 yorum :