Gökçeada


Sabah uyanınca balkondan meydandaki saate bakmayı seviyorum. Tıpkı yatakta gözümü açmadan donk sesinden saatin kaç olduğunu anlamayı sevdiğim gibi.

Zaman mı beni kovalıyor ben mi onu bilemedim. Zamanın duracak kadar yavaş aktığı bir şehir benim için Çanakkale.

Yazın son demleri, Çanakkale çevresinde gezilecek yerler listemde birinci sırada Gökçeada var.
Burası yaklaşık 10 yıl önce gittiğim ve hep aklımda huzur kelimesi ile eş değer kalmış bir ada. Türkiye’nin en büyük adası olsa da herhangi bir köyde konaklayarak gün içinde diğer köyleri ziyaret etmek mümkün.

Biz Kaleköyde Değirmen Konukevinde konakladık. Kuşkusuz adanın her yerinde gün batımı manzarası çok güzel ancak biz olabildiğince günün sonunda Kaleköye dönmeye çalıştık, günbatımında o müthiş manzarayı kaçırmamak için.


Beni en çok etkileyen köylerden biri Zeytinliköy, taş döşeli daracık sokakları, çok şey anlatan minik taş evleriyle eski bir Rum köyü. Rumca adı Aya Teodoroi olan Zeytinliköyü minik kafeleriyle ve dibek kahvesiyle ünlü.

Bir sürü Kafe var ve hepsininde tatlıları müthiş güzel. Gezip dolaşıp o anda ruhumuz nereye ait olmak istiyorsa oraya oturduk ve uzun süre kalkmak istemedik.

Ayrıca deniz tatili içinde çok ideal bir yer, Gökçeada'da denize girilebilecek birçok koy var. Uğurlu plajı, Laz Koyu, Kefalos Plajı, İnce kum plajı bunlardan sadece bir kaçı. Ayrıca Kaleköy Limanı ve Kuzu Limanı’nın yanında da plajlar mevcut.

Bizim gittiğimiz dönem bayrama denk geldiği için sakin ıssız denilen heryer çok kalabılıktı. Uğurlu köyünden sonra sahilden giderek bulduğumuz Saklı Liman şansımıza sakindi. Kuşkusuz, fazla tesisin olmayışı, duş tuvalet gibi olanakların kısıtlı olmasının da payı var bu sakinlikte.

Sahil minik minik taşlardan oluşuyor, kum yok. Bu beni çok mutlu etti. Dakikalarca oturup taşların renklerini inceleyebilirim, ıslakken başka renk, kuruyken başka renk her biri birbirinden güzel. Denizin taşlı olması suyun berrak olmasını sağlıyor. Bu da ortaya muhteşem bir manzara çıkarıyor. Günü tuzlu sonlandırdık ama olsun deydi doğrusu.

Denize girdiğimiz bir diğer koy ise Eşelek köyü, tuz gölünün yakınlarında Aydıncık sahili. Burası, çok rüzgarlı olduğundan genellikle sörf yapanların tercih ettiği bir koy. Zaten sörf okulu da var.

Bu sahilde iki şeyi seyretmekten çok zevk aldım. Biri masmavi denizin üztünde kelebek gibi gidip gelen rengarenk sörfler diğeri ise kumsalda dolaşan siyah boyalı insanlar….

Evet yanlış duymadınız, sahilde simsiyah boyanmış dolaşan, sadece üzerindeki renkli mayosu gözüken bir çift göz görürseniz şaşırmayın. Tuz gölünün içerisinde olan kükürtlü çamuru sağlık için yüzleri dahil her yerlerine sürüp plaja gelip biraz bekledikten sonra denize giren bir sürü insan var. Sahilde eğlenceli görüntüler oluşturuyorlar.

Tuz gölü sonbaharda yükselen sularda yaşayan bir çok canlı türüne ve onlarla beslenen göç eden kuşlara ev sahipliği yapıyormuş. Özellikle Flamingoların uğrak yeriymiş. Ada sakinlerinden öğrendim. Adaya tekrar gelmek için bir nedenim var artık.
Gökçeada’nın çoğu köy yolları dar ve virajlı, keçiler serbest geziyor. Ama onlar bile öğrenmiş karşıya geçmek için arabanın geçmesini beklemeyi.

Gündüzleri kadar geceleri de keyifli bu adanın. Gün batımından sonra Kale köy limanında, sahil restaurantlarından dolup taşan canlı müzik, birinden diğerine geçiyor. Birbirinine karışmadan nazikçe…

Sabah Kaleköyün yukarısındaki kaleye çıkmak istedim, bir kaç fotoğraf çekebilirim umuduyla. Sabahın sekizinde benden başka fotoğraf meraklıları da vardı. Bazı yerleri birlikte keşfettik.

Kaleköyün yukarısında 1785 de yapılan Aya Marina Kilisesi ve kaleden kalan bir kaç duvarı görebildim, birde büyük çınar ağacının altında köy kahvesinde kahvaltı edenleri.

Ada kokulu sabun atölyesi ise biraz daha tepede, kaleye doğru çıkan dar yolda minik tabelasını görmesem oradan aşağıya geri döneceğim. Atölyenin bahçesinden bakınca aşağıdaki manzara müthiş. Denize girilebilecek bir koy daha. Burası Yıldız Koy kamp alanıymış. Türkiye'nin ilk ve tek su altı milli parkının bulunduğu yöre ve dalış için idealmiş. Son gün öğrenmem pek iyi olmadı. Aklım kaldı doğrusu. Neyse tekrar gelmek için bir nedenim daha var artık.


Hani hep sorarlarya “Issız bir adada kalsan yanına alacağın üç şey nedir?” diye. Bende “Gökçeada’dan giderken yanında götüreceğin üç şey nedir?” diye soruyorum.

Merkezden alınmış Efi Badem Kurubiyesi
Tepeköy den alınmış ev yapımı şarap
Zeytinli köyünden alınmış dibek kahvesi


Huzurlu tatiller olsun
Sevgiyle kalın





Meraklısı için NOT

Kabatepe’den kalkan gemiye binmek için biletleri online aldık. Online bilete öncelik sırası var. Yaz dönemi gemiye binerken müthiş bir kuyruk oluyor. Linke buradan ulaşabilirsiniz.

Kabatepeye gelmişken Çanakkale şehitliklerini gezmeden gitmeyelim derseniz önceki gezimden notlara buradan ulaşabilirsiniz.

Kaleköy de tepede kaldığımız Değirmen Konukevi’nin ve diğer pansiyonların bulunduğu linke buradan ulaşabilirsiniz.






0 yorum :