Kampa gidelim mi baba?




Son iki yıldır düzenli olarak doğada kamp yapmanın çadırda yatmanın nasıl olacağını düşünüp duruyorum. Araştırıyorum, evdeki ahaliyi yokluyorum. Nelerden vaz geçemeyiz? Sınırımız nedir?
Yaşamadan bilemeyiz deyip 9 yaşındaki oğlum ve ben yola çıktık. Çok hazırız biz bu kampa!

Tüm hayal gücüm, oyunlarım, masallarım cebimde. Kamptaki çocuklarla eğleneceğiz, ben çok hazırım. Aylar öncesinden hazırım hatta.

“Hayat sen plan yaparken başına gelenlerdir”

Kamptan iki gün önce, gelecek korkularım endişelerim hortladı yeniden. Bu kampa gelirkenki heyecanımın yerini aldılar. İçi boşaltılmış gibi zoraki gittim kampa. Planladıklarımı yapamadım ama içimdeki fırtınaları dindirip doğanın beni iyileştirmesine tanık oldum.

Küçükkuyu, Dedetepe Ekolojik Çocuk Kampı, yaklaşık 5 yıldır yapılan bir kamp. Sevgili Ayça ve Alpay Oğuş, çocuklar için bu kampı organize ediyorlar. Fikirlerine, emeklerine sağlık. İsmi sizi yanıltmasın sadece babalar ve çocuklar yok bu kampta tüm aile fertleri var. Ayça’nın “Benimle oynar mısın anne?“ etkinliğinden sonra çocukları büyüyünce Alpay’ın “Kampa gidelim mi baba?” etkinliği başlamış. Yaşasın Doğa - Macera …


Bu arada, kamp alanı sanıldığı gibi mahrumiyet bölgesi falan değil, sadece alışkanlıklarımızı kısa bir süreliğine terk edip yeni deneyimler kazanacağımız bir yer. Bir de unuttuklarımızı hatırlayacağımız…

Kimisi vejeteryan beslenme konusunda zorlandı. Kimisi toprağa yalınayak basma konusunda. Kimisi de tuvaletleri ortak kullanma konusunda zorlandı. Ben mi? Ah ben, doğanın seslerini geceleri kabul etme konusunda zorlandım. Sadece geceleri…



Gece, şırıl şırıl akan derenin yanında vıraklayan kurbağalarla başlıyor ve cırcır böcekleri bu orkestraya katkıda bulunuyor. Bu arada çocuklar yatmış büyükler ateş başında sohbet ediyor oluyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde kampın çevresine (çitlerden içeri giremedikleri için ) gelen köpekler havlamaya başlıyor, bu durumda kamp alanı içindeki köpeklere cevap hakkı doğuyor, doğal olarak. Tabi bu sesler sabaha kadar aralıklarla devam ediyor diye düşünüyorum, zira her uyuyup uyandığımda sesleri yeniden duyuyorum. 5.15 de öten horoz ile gece konseri nihayet son buluyor, çevre sessizliğe bürünüyor. (Dere şırıltısı hariç ama artık ben o sese alıştım) Sekize kadar deliksiz uyuyabiliyorum çünkü 8.30 da “kahvaltı hazır” diye koro halinde bağıranların arasında bende olmak istiyorum. 

Kamp boyunca çocuklar ayrı masada oturup yemek yediler, oğlumun yemez dediğim bir çok şeyi tabağına alıp yediğini de gördüm. “Bu akşam yemekte görünmez yemek var anne” deyip boş tabakla oturduğunu da!

Her öğün bulaşıklarını kendi yıkadı. Siyah horozun kovalamalarını göze alarak, folluklardan yumurta almayı öğrendi. Her yaştan bir çok arkadaş edindi. Kendinden küçüklere sabır göstermeyi öğrendi. Kamp boyunca çeşit çeşit çekirge yakaladı, inceledi herkese tek tek gösterdi, onlara isimler taktı ve serbest bıraktı. Çekirgelere fısıldayan çocuk olarak nam saldı.

Derenin içinden yürüyerek geçtik. Kâh toz toprak, kâh ağaçlı yollardan yürüdük sonunda şelaleye vardık ve kayalardan buz gibi suya atladık. Şelale yollarında atılan cam ve pet şişeleri birlikte toplayarak kampın geri dönüşüm alanına taşıdık. Karpuz kabuklarını beyaz ata götürdük, yanlış anlaşılmasın üzerinde prens yoktu biz sadece atı besledik. Dolunayda yoga yaptık. Kara bir kedi o gece bize eşlik etti. Kimimiz mutfağa girip marifetlerini sergiledi, afiyetle hep birlikte yedik. Kimimiz el becerilerini paylaştı keyifle, etkinlik alanını boyadık çocuklarla, resimler yaptık. Firari tavukları bile yakalayıp kendi güvenli alanlarına geri koyduk.

Akşamları ateş başında doğal, beslenmeyi, organik tarımı, permakültürü konuştuk, evimizdeki zehirli kimyasalları konuştuk. Bireysel olarak ne yapabiliriz? Elimizden ne gelir? Zamansız sohbetler yaptık…
Birlikte çok eğlendik, birbirimizden çok şey öğrendik ve çok güzel dostluklar kurduk.

Kampa gelirken ön yargılarım, korkularım, gelecek endişelerim cebimdeydi. Dönüşte içimde uçuşan yeni heyecanlar ve cebimde yeni deneyimler vardı.

Sonunda Dedetepe Çiftliğinin, duvarda resmi bile oldu, bizden hatıra. 

Kamp bir hafta sürdü bana daha uzunmuş gibi geldi Hatta kampta yapılacak daha çok iş var bir ara yine bu kampa gelmeliyiz diye düşünüyorum.

17-23 Temmuz Dedetepe Ekolojik Çocuk Kampı katılımcıları, çalışanlar, kurucular, gönüllü çalışanlar ve doğal kamp sakinleri her şey için çok teşekkürler. Keyifli bir hafta geçirdik eminim bir gün bir yerde mutlaka yeniden biraraya geleceğiz. 



Bu yazı Martı Dergisi'inde yayınlanmıştır.






































0 yorum :

Geri dönüştürebildiklerimizden mi yoksa geri dönüştüremediklerimizden misiniz?



-Anne biliyor musun? Ben büyüğünce çöp kamyonu kullanacağım...

-Hem çok havalı arabaları var hemde o çöpleri nereye götürüyorlar çok merak ediyorum.

Adına ne derseniz deyin, ortak adı ÇÖP. Geri dönüştürülebilir, imha edilebilir, organik yada inorganik, evsel, kimyasal, endüstriyel yada tıbbi ve hatta tehlikeli...

İşte, bundan yıllar önce bizim çöp maceramız böyle başladı. Aslında çöplerin gittiği yerde imha edilmelerinden çok geri dönüştürülebilir olanlar daha çok ilgisini çekti 3 yaşındaki oğlumun. Ortak araştırma yaparken yıllar içinde sorumluluk bilinci yüksek, kuralcı, takıntılı, deli bir kadın olarak projeyi en ince ayrıntısına kadar detaylandırdım. Bu konuda hem fikir olduğumuz birlikte araştırma yaptığımız, en az benim kadar sorumluluk bilinci yüksek benden daha çılgın bir kız kardeşim var.

Önce kendi evlerimizde ki çöpün bekçisi olduk.

-Yine birileri dondurma yemiş poşetleri ayrı, tahta çubuğu ayrı atması gerekiyordu. İkisini de aynı kutuya atmış. Kim acaba?

Sonunda bizim evdekiler birden fazla oluşan çöp kutularımıza alıştılar. Bizde yakın akraba eş dost ve arkadaşın evine terfi ettik.

Dedim ya benden daha çılgın bir kız kardeşim var diye. Bu geri dönüşüm, atıkları ayrıştırma konusundaki kendi evinin dışında gösterdiği performans takdire değerdi. 40 yaş doğum günü partisinde biz de ona Miss Recycle (geri dönüşüm güzeli) unvanını verdik.

Önceleri kağıt, cam, plastik, metal diye başladık evde ayrıştırmaya, sonra piller , mavi kapaklar devreye girdi. Bunlara cips paketleri, kuru bakliyat yada makarna poşetleri eklendi.

Son olarak evde yıpranmış, eskimiş kullanılmayacak durumda olan giyim, temizlik bezi vb. kumaşları tekstil atığı olarak toplayan H&M giyim firmasının kampanyası katıldı. Bu geldiğimiz son nokta derken elektronik atıklar devreye girdi. 

Çocukların pilli oyuncakları, eski telefonlar, küçük ev aletleri, televizyon, çamaşır makinesi buzdolabı gibi ömrü tükenmiş elektronik eşyalar, saatler, ömrünü tamamlamış bilgisayarlar, CD’ler, bitmiş tonerler... ve daha sayamadığım elektronikler. 

Derkeeeeen sonunda evimiz atıkların toplanma merkezine döndü. Bizde, Geri Dönüştürülebilir Atıklar Sorumlusu olduk. Her evde mutlaka kadro açığı vardır, duyurulur.

İşin zor kısmı, biriktir tasnifle at. Biriktir tasnifle at. Arabanın bagajında sürekli torbalar var ve evde ayrıştırılmış atıklar. 

Ta ki evime yakın olan süper markette geri dönüşüm için bir köşe hazırladıklarını görene kadar. Evde biriktirdiğim plastik, kağıt, cam ve pil için kutular mevcut. En son gittiğimde kullanılmış sıvı yağ için bir kutu ve elektronik atıklar içinde danışmada bir yer ayarlamışlar. Her markete gittiğimde elim kolu dolu gidip dolu dönüyorum.

Ne demişler “Giderken götür. Gelirken getir”

Her gün yeni şeyler öğreniyorum, öğrendikçe de dehşet içinde kalıyorum.

Cam atıklar, doğada en geç kaybolan ürünmüş ve eriyip yok olmaları 4000 yıl sürüyormuş...

Neyse ki camın sonsuz bir döngü içinde yapısında bozulma olmadan geri dönüştürlebilir olan tek madde olduğunu öğrenmek içime su serpti.

Plastikler en az 1000 yıl

Bebek Bezi; 550 yıl bebeklerin en az 2 yaşına kadar bez kullandıkları düşünülürse, insanın daha yürümeye başlamadan doğaya verdiği zararı hesaplamaya nereden başlamalı? Bilemedim.

Pet şişeler; 400 yıl Hani o yol kenarlarına içip fırlatılan pet şişeler.

Alüminyum; 100 yıl

Çakmak 100 yıl

Metal Kutu içecekler 10 yıl

Sakız 5 yıl. Şekeri gidene kadar çiğne sonra at. Onun doğada yok olma çabası 5 yıl... son bir yılda kaç kg sakız çiğnemişimdir diye düşünmeden edemedim.

Sigara İzmariti 1 yıl,

Gazete 3 ay

Döngü içinde bir çok şey toprağa karışıyor ve doğa kendini yeniliyor. Biz insanlarda doğanın toprakta, suda yada havada çabucak eritemeyeceği şeyler icat ederek, çok fazla zararlı atık, yabancı madde atarak doğanın döngüsünü bozuyoruz. Bu durum bir nevi ayağımıza sıkıyoruz hissi uyandırıyor bende.

2016 yılının başında dünya nüfusunun 7 milyar 391 milyon 68 bin olduğu ve her saniye ortalama 2,6 kişilik artış kaydettiği düşünülür ise,

“Amaaaan bir kereden birşey olmaz” yada “Herkes ayrıştırıyor çöpleri bir ben yapmıyorum benimkini de doğa eritiversin” diyenler yoktur işallah diye düşünüyorum.

Ziraa sırf camların doğada erimesinin 4.000 yıl sürdüğünü öğrenince matematiksel olarak çöpün büyüklüğünü hesaplamaktan korktum.


Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar ham madde olarak kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu mümkün kılıyormuş. Bu da sevindirici bir haber.

Örneğin bir ton atık kâğıdın kâğıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesinin önlenebilmesi gibi.

Bir de çöplerden elde edilen yani evsel atıkların modern yöntemlerle işlenmesi yoluyla elde edilen biyogazın kullanımı var. Hem ısınma hem de elektrik üretimi için kullanılıyormuş. Bunun için Dünyada ki en iyi örnek İsveç. Atık çöpün enerjiye dönüştürülmesi, geri dönüştürlebilir olanların ayrıştıtılması o kadar sıkı takip ediliyormuş ki, şimdilerde İsveç artık bir çok Avrupa ülkesinden Norveç, İngiltere ve İtalya gibi çöp ithal etmeye başlamış. Darısı bizim başımıza…

Türkiye’de ayrıştırma işlemi İsveç’deki gibi evlerde başlamıyor malesef. Çöp ayrıştırma tesislerinde çalışanların işleri zor.

Bununla beraber Geri Dönüşüm adına Türkiye‘den de sevindirici haberler var.

Çöpten elektrik enerjisi üreten belediyeler kervanına İstanbul’un ardından Ankara, Adana, Malatya, Mersin, Konya, Isparta da katılmış. Daha adını sayamadığım bir çok belediye bu konuda tesisler kuruyor.

Türkiye’de her gün 76 bin ton çöp üretiliyormuş. Bu da kabaca bir hesapla kişi başına günde 1 kg çöp oluşturduğumuzu gösterir.

Artık neye elimi atsam sonunda geri dönüşüm olarak hangi kategoriye gireceğini düşünüyorum.

Kafamda deli sorular. Oynatmaya az kaldı doktorum nerede?

Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün 2009 da yayınladığı “Evimizdeki Tehlikeli Atıklar El Kitapçığı’nı buldum. 35 sayfa madde madde alenen yazmış. Durur muyum hemen paylaştım, kız kardeşimle…

Oje ve oje çıkarıcıların, ampullerin özelliklede flüresan lambaların içindeki cıva maddesinin, tarihi geçmiş tıbbi ilaçların, saç jölesi, saç ve oda spreylerinin, yapıştırıcı ve tutkalların evsel tehlikeli atık statüsünde olduğunu ve suya, havaya ve toprağa karıştıklarında büyük zararlar verdiklerini öğreniyoruz. Sadece doğaya mı? İnsanlara verdiği zararlar da bir bir sayılmış.

Eeeee biz rengarenk ojeleri tırnaklarımıza sürüyoruz, avuç avuç jöleleri saçlarımıza…

Evsel tehlikeli atıkların herbirinde de bertaraf edilmeleri konusunda aynı cümle yazıyor.

“Belediyenin evsel tehlikeli atıkların yönetimi çalışması kapsamında toplanmalı ve lisanslı geri kazanım/bertaraf tesislerine gönderilmelidir.” deniyor.

Bitmediiiiii, biriktir tasnifle at. Biriktir tasnifle at. Yaşasın daha temiz bir dünya…

Yoksa siz, geri dönüştüremediklerimizden misiniz?
Bu da benim Geri Dönüşümde Geldiğim SON Nokta 



Yararlanılan kaynaklar ;

1) Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü “Evimizdeki Tehlikeli Atıklar El Kitapçığı

2) Geri Kazanım ve Rafineri A.Ş.

3)  Kadıköy Belediyesinin AEEE merkezi (Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyalar )

4) Geri Dönüşüm Otamatı

5) Exitcom Recycling Ltd.

6) Enerji Atlası

Türkiye'de bulunan 70 Biyogaz, Biyokütle, Atık Isı ve Pirolitik Yağ Enerji Santralleri

7) Enerji için çöp ithal ediyor

8) Çöpten enerji elde eden 11 il.


Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.














0 yorum :