Küçükkuyu




Yürüyerek tırmandığımız ağaçlıklı yol nihayet son buldu.

Karşımıza çıkan–sonradan onun sunak olduğunu öğrendiğim- devasa kayanın yanından yukarı doğru üçer beşer hızla çıktığım kayadan oyulmuş merdivenlerin sonunda, benim için zaman havada asılı kaldı sanki…

Kanım daha yavaş akmaya, etrafa daha huzurlu ve kendinden emin bakmaya başladım. İnsana özgürlük hissi veren bir yer. Gözümün görebildiği ve daha ötesine, mavinin ve yeşilin tüm tonları özenle serpiştirilmiş adeta.

Ve hak verdim. Yunan Mitolojisinin en güçlü Tanrısı olarak bilinen Zeus, çok doğru bir yer seçmiş, Truva Savaşını yönetmek için.

Zeus Altarı, sunağın arkasında tepeden herşeye hakim,

Zeus’un Truva savaşını yönettiği yerdeyim.

Bu yaz, kurra çektim “Küçükkuyu’daki tarihi ve doğal tüm mekanlar zaman ve imkan yettiğince gezilsin” yazıyordu.
Eeee durur muyum? Hemen kolları sıvadım.

Şaka bir yana, uzun zamandır planladığım bir türlü zamanlama ayarı yapamadığım Dedetepe Ekolojik Çocuk Kampı bu geziye vesile oldu.

Kamp sırasında gittiğimiz yerlerin dışında bir kaç yerde ben ilave ettim. Kısa ama yoğun bir gezi oldu bizim için.
Geziye biraz da macera katmak istedik, kayaların tepesinden atladık.

Siz de tatlı suda yüzmeyi tercih ederim, mümkünse buzzz gibi olsun diyenlerdenseniz? Küçükkuyu’ya hayat veren Mıhlı Şelalesinin çevresinde doğayla içiçe kayalardan serin sulara atlayabilirsiniz.


Mıhlı çayının yolu üzerinde karşınıza çıkan bir diğer doğa harikası yer ise Başdeğirmen mevkii. Eski bir değirmen ve Roma döneminden kalan kemerli köprü gökyüzünü kaplayan ağaçların dalları arasında manzarayı tamamlıyor. Suyun soğukluğu mu? Tabiki buzzzz gibi.

Bir sonraki durağımız,  anayol üzerinde  gözüme çarpan Adatepe Zeytinyağ Müzesi oldu.  Tarihi sabunhane binasını restore edip, çevre köylerden zeytin, zeytin yağ ve sabun üretimine ilişkin tüm araç ve gereçleri de burada sergilemeye başlamışlar. İki katlı mini müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, sabun yapımında kullanılan kazan ve geleneksel yöntemlerle sabun yapım tekniği görülebilecekler arasında.

Müzede en çok dikkatimi çeken zeytinyağ çıkarma aletlerinin maketleriydi. Dr. Atıf Atilla‘nın 1940’lı yıllarda 15 milyonu aşkın zeytin ağacını dağlardan söküp Anadolu köylüsüne tanıtma çabası sırasında yaptığı yolculukta gördüğü, kimi antik çağlardan kalma kimi halen kullanılan yüzlerce yağhanedeki sistemlerin özenle yaptığı maketlerini müzeye bağışlaması, biz ziyaretçiler açısından büyük şans doğrusu.

Tarihi yüzyıllar öncesine dayanan Zeytinin hayatımızın bir parçası olma hikayesini keyifle izleyebileceğiniz bir yer Adatepe Zeytinyağ Müzesi.

Bu keyifli gezinin hemen ardından, Müzenin arka sokağında deniz kenarında verdiğimiz keçi sütünden yapılmış dondurma molası keyiflere keyif kattı doğrusu.

Yola devam, şimdide denize girmek için Behramkale yolu üzerinde Limantaşı koyunda mola veriyoruz.

Denize girmek için bir diğer seçenek de, Midilli’den yaralı olarak dönen Osmanlı kadırgalarının tedavi edilip dinlendirildiği Kadırga Koyu.

 
Akşam güneş batmaya yakın, gezimizin son durağı Behramkale ve Assos Antik kenti. Behramkale’nin dar sokakları arasında Assos Antik kente doğru tırmanışa geçtik, sağlı sollu minik dükkanlar, tezgahlar ve herbirinde el emeği göznuru eserler var.

 Assos tepeden denize hakim, bir liman kenti. Hal böyle iken tarih boyunca herkesin gözü bu kente olmuş. Lidya, Pers, Pergamon, Roma derken Orta Çağda terkedilmiş.

Yinede Mitolojide Zeus’un çok sevdiği kızı, sanat, strateji ve barış tanrıçası Athena’ya ithaf ettiği Athena Tapınağı Assos Antik Kentin en güzel yerinde salınmaya devam ediyor.

Antik Çağ'ın büyük düşünürlerinden Aristo’nun bu kentte üç yıl yaşamış olduğunu ve burda felsefe okulunu kurduğunu öğrenince bu kente daha çok kanım kaynadı.


Güneşi bu nefis manzara eşliğinde batırdık. Güneş, deniz, muhteşem manzara ve huzur...












0 yorum :

SARTRE’İN LAVABOSU



Büyük Yazarlardan Tamirat İşleri Elkitabı

Yaz sıcağı, içim bunalmış, sıranın bana gelmesini bekliyorum. Şu klimalarda olmasa bu bekleme hali hiç çekilmez. Canımın sıkkınlığını eğlenceli kitaplarla bastırmaya çalışıyorum. Biraz fazla abartmış olabilirim gülümsememi ama beni sesli gülme eylemine doğru iten, çevremde oturan insanlar değil, elimdeki kitap.

Bu yaz ki eğlenceli kitabım. “Sartre’in Lavabosu Büyük Yazarlardan Tamirat İşleri Elkitabı”. Sizde benim gibi sesli tepki sevenlerdenseniz bu kitabı yalnızken okuyun derim. 

Mark Crick, Edebiyat tarihinin ödüllü, tescilli, onaylı 14 dev isminin en ünlü yapıtlarını günlük hayatımıza uyarlamış ve ortaya birbirinden güzel, kahkahalarla güldüren hikayeler çıkmış, üstelik en az yazarlar kadar usta ressamların stilinde keyifli çizimlerle…

Turner stili “Banyo Suyu İzolasyonu” ve Da Vinci stili “Lavabo Pompasının İcadı” çizimlerini görünce, Edebiyatın ödüllü yazarları, evlerindeki tamirat işlerini anlatan “Kendi işini kendin yap” kılavuz kitabını kaleme alsalardı nasıl olurdu ? Diye düşünmeden edemedim.

Evinizde tamirat işleri mi var? Tarzınızı belirleyin, malzemeleri hazırlayın…



Mesela, Ernest Hemingway yaşlı adam için Picasso stili duvar kağıdı yapıştırma yöntemlerini veya Milan Kundera dikizlenmeyi göze alarak pencereye Kertesz stili Kırık Cam takmayı yada Fyodor Dostoyevski, bahçe makasıyla kestiği fyansları banyoya Mayakovski stili işçi‘nin nasıl döşediğini ve Emily Bronte, Van Gogh stili soğuk radyatörün havasının nasıl alınacağını yazsaydı, öğrenmek istemez miydiniz?

Bu kitabı, “dayanılmaz hafifliği” beni kendimden geçirip ve “uğultulu tepeler” de bir gezintiye çıkaracağı iddası üzerine almıştım. Gülerken gözünüzden yaş gelecek dememişlerdi ama…

İşte size kitabın bazı bölümlerden bir kaç alıntı ; keyifli okumalar.



Haruki Murakami ile aşkla badana yapın

Araçlar

5 numara badana fırçası
badana rulosu
2 numara kaba fırça
macun ıspatulası

Malzemeler

2,5 lt beyaz boya
5 lt mavi boya
2 lt beyaz parlak boya
astar
zımpara kağıdı
macun

“Aoko – ismi mavi anlamına geliyordu- belinden bağlı beyaz bir manto giymiş, saçları neredeyse masaya kadar iniyordu. Floresan lambaların altında bile iyi görünüyordu. Üniversite paramı insanların evlerini boyayarak kazanmıştım ve yardım etmeyi teklif ettim ona. Öyle güzel görünüyordu ki, eğer hayatımda bir kutu boya görmemiş olsaydım bile, yine de teklif ederim. O sırada reddetti, ama bir kaç ay sonra, onu caz kulübünde tekrar gördüğümde teklifin hâlâ geçerli olup olmadığını sordu. Hâlâ harika görünüyordu ve teklif hâlâ geçerliydi.”

Marguerite Duras ile damlayan musluğu onarın;

Araçlar
Ingilizanahtarı

Malzemeler
Conta

“ Adam mekanizmayı musluğa tekrar yerleştirir, sıkar, mekanizmayı parlak bir metal kaplamanın altında gizleyen halkayı takar, eğilip ana vanayı açar. Gökyüzündeki son ışık da gider, karanlıkta suyun tekrar borulara dolduğunu, contanın altındaki basıncın yükseldiğini duyarlar birlikte. Adam doğrulur, musluğu açar, musluğu kapatır. İzlerler. Beklerler. Hiçbir şey damlamaz. Hiçbir şey akmaz. Herşey durmuş, her şey tutulmuştur.

İngilizanahtarını alet çantasınıa koyar. Adam kadına bakar.
- Ağlıyorsun.
- Ağlıyor muyum?”
Sessizlik...


Edgar Allan Poe ile tavan arasına tahta döşeyin;

Araçlar 
Çatal çekiç
Bıçkı

Malzemeler
Zeminlik sunta
Çivi
Tahta tutkalı

“Üstünde son yolculuğuma çıktığım, o fethedilmez kalenin zeminini döşeyeli beri uzun günler geçti. Çatı kirişinden düşünce kırılan bacağım doğal olmayan bir açıda, yatıyorum: Karanlıkta iki misli kör; parmaklarım her bir ek yerini ve çiviyi tırmalayıp kurcalamaktan duyarsız, gözlerim karanlıkta lüzumsuz.”  


Jean- Paul Sartre ile bulantı yaratacak kadar kötü tıkanmış lavaboları açın

Araçlar

Pompa
Kova
Tel
Bez

Malzemeler
Yok

“Paketinden çıkartılmış nesne tezgahın üstünde, lavabonun yanında duruyor. Tahtadan bir sapa takılmış lastik bir yarıküre. Kendimi sanki her şeyin rüya olmadığına inandırmak ister gibi musluğu açıp bekliyorum. Mutlu bir gurultu yok, borudan aşağı hızla akıp gözden kaybolarak aşağıda ki komşuların dairelerinin içinden geçen su sesi yok. Hayır, su lavaboda birikiyor.”



Anais Nin’le birlikte panel kapıları +18 gibi boyayın
Araçlar

Tornavida
Fırça

Malzemeler
Astar

“Fırçanın her bir darbesini, sanki kılları kendi tenine sürtüyormuşçasına algılıyordu. Boyanın içindeki her hareket minicik akımlar ve girdaplar oluşturuyor, bunları kanında hissediyor, boyanın içinde kaybolmalarını izliyor ve o kadar çekici buluyordu ki, dokunmayı arzuluyordu.”




















0 yorum :