Cumhuriyet ve Kadın


Bugün Cumhuriyet tarihinde kısa ama anlamlı bir gezi yaptık.

Oyuncak Müzesi'nde Yasemin Sungurla Kitap ile Sohbet gurubu için  İTK Usakizade Köşkü Müdürü Ahmet Gürel 'in hazırladığı “Cumhuriyet ve Kadın” konulu belgesel gösterimi ile başlayan sohbetimiz, seçtiğimiz birbirinden değerli Cumhuriyet Kadınlarının yaşam öyküleri ile devam etti.

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi arşiv kayıtlarından ulaştığım “1900 sonrası Türk Biliminsanları” listesinde herbiri birbirinden değerli biliminsanlarının arasından iki kişiyi seçmek çok zor oldu benim için. Hepsinin emeğine saygım sonsuz.

Onlar gurur kaynağımız iki bilim insanı, onlar çalışkan örnek Cumhuriyet kadını…


NASA’da çalışan ilk Türk bilim kadını ünvanı Prof.Dr. Dilhan Eryurt’un

Yaptığı araştırmalarla “Güneş'in parlaklığının oluşumundan bu yana gittikçe artmadığını, geçmişte çok daha parlak ve sıcak olduğunu ortaya koyması yeni başlayan uzay uçuşlarının seyrini değiştirir.


Aya ilk iniş için yaptığı başarılı çalışmalar ve ardından gelen 1969’da Apollo Başarı Ödülü ile ödüllendirilmesi bir tesadüf değil elbet.


Laboratuvarda geçen bir ömür… 

Böcekleri inceleyerek insanların hayatlarını değiştiren bilim insanı Prof. Dr. Semahat Geldiay

İnsanı anlamak için, insanla benzerlik gösteren böceklerde sinir hormonlarını ve onları salgılayan hücreleri kullanarak, devrim yaratan projelere imza atması, yazdığı makalelerle dünyanın öbür ucunda bile onunla çalışmak isteyen bilim insanlarının olması sırf bu yüzden.
Onlar  Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni biliminsanlarını yetiştirdiler. 

Onlar tarihe damga vuracak buluşlarıyla insanların dünyasını değiştirdiler.

Onlar gurur kaynağımız iki bilim insanı, Cumhuriyet kadını…







0 yorum :

Gitme Zamanı...


Çok kalabalık, her kafadan bir ses çıkıyor, gürültülü. Herkese laf yetiştiriyorum. Konudan konuya, mekandan mekana atlıyorum. Bir bakıyorum kendimle kavga halindeyim, bir bakıyorum karşımdakiyle.

Kalabalıktan kaçıyorum ama kalabalık kafamın içinde benimle her yere geliyor.

Yoruldum... Benimkisi zihin yorgunluğu. Bu gün sabahtan beri evde yalnızım, sadece kafamın içindeki kalabalık ve ben. Kendi sesimi bile duymadım. Sadece zihnimden geçiyor kelimeler. Ama öyle sakin sakin değil ardından atlı kovalıyormuş gibi…

Kendim soruyorum, cevaplıyorum. Cevabı beğenmiyor reddediyorum, savunmaya geçiyorum. 

Bugün, aklından düşünceler geçen kadınım ben…
Kütüphanemden bir kitap alıp rastgele bir sayfa açıyorum bana iyi gelsin diye.
Sorular var cevaplanmadan önce düşündüren. Sorular var, saniyesinde cevapları karşıma çıkan.
Cevapların arasında sıkışıp kaldığımızda, tüm oklar aynı yönü gösterdiğinde farklılıkları görmek, yeni yollar bulmak adına “Gitme Zamanı” gelmiş demektir.

Aret Vartanyan’ın kaleme aldığı “Gitme Zamanı” elimde, şimdi dudaklarından sözcükler dökülen kadınım…

“Gerçekten hayattan ne beklediğin değil, nasıl bir hayatı şekillendirmek istediğinin cevabını ara.”

Düşünmeden edemiyor insan, sorguluyor bu hayatı ve hayattan beklentisini. Ama hiç düşünmüyor nasıl bir hayatı şekillendirmek istediğini.

Nereden geliyorsun?

Kimsin?

Nesin?

Nereye gidiyorsun?

Bir yanda günlük yaşamın içinde insanın kendisini, çevresini, yaşantısını sorgulaması… Bir yanda görünmeyenin ötesi, gizemli, kadim bilgileri bu güne taşıyan mistik bir yolculuk… Diğer yanda aşkın, kavgaların, ihanetin anlatıldığı bir yaşam…. Her başlangıç bir son…

Bir yanda görünen dünya, diğer yanda ötesi …

“Kendinden, özünden uzaklaşarak yok olmak yerine, varoluşuna saygı duyarak, cesaretle, vazgeçmeden yüreğinde taşıdıklarını yaşayanlar, nasıl görünürse görünsün, ne söylenirse söylensin, her “zaman”da kazanan olacaklardır.”

Yüreğinde sevgiye kocaman yer açmış bir kadınım…



0 yorum :

Haritam var yine de kayboldum


Erkeklerin yer ve yön duygusu kadınlara göre daha gelişmiştir. İtiraz edemiyorum bilimsel deneylerle kanıtlanmış bir gerçek bu, onların genlerinde var. 

Binlerce yıldır avlanmak için yaşadıkları yerden uzaklaşıp, zihinsel haritalar yaratarak uzaklık hesaplayan ve tekrar yaşadığı yere geri dönebilen insan cinsi erkekler.

Kadınların genlerinde kodlu olan bulundukları yaşam alanını, çocukları korumak, kollamak ve düzeni sağlamak olsa gerek zira ben elimde harita varken bile kaybolabiliyorum.

Haritada hedefi işaretliyorum, eşime gösteriyorum işte burayı gezmeliyiz. Önce eşim ve çocuklardan gelen itirazlara dayanmalı ve onları ikna etmeliyim, burasının gerçekten görülmeye değer olduğuna. 
Sonraki aşama kolay, eşimin yön bulma duygusuna güveniyorum. Onu takip etmeliyim. Arada küçük bir sorun var. O zihninde haritaladı, yolu belirledi ve hedefe kitlendi, gerisi teferruat. Onda tek çekmece açık “hedefe gidilecek”. 

Bendeki durum daha farklı neredeyse 8 çekmece birden açık. Mesele arayı fazla açmadan takip edebilmekte…

Önden giden, yolu bileni takip et.

Her şekerleme, çikolata, waffle ve elektronik eşya satan dükkana dalan büyük çocuğu takip et, hedefe döndür.

Elinde direksiyon varmış ve vites atıyormuş gibi hayali araba kullanan küçük çocuğu takip et, yön ver, hedefe döndür.

Arada sağa sola bakıp neredeyiz, hangi dükkanlar var, gezilecek ilginç mekanlar var mı, bir şeyler yiyip içmek için mekanlar nasıl, gibisinden etrafı incele.

Arada bir hafızadan alınacaklar listesini gözden geçir.

Beğendiğin yapıların, bisikletin, sokağın, tabelanın ve ilginç gelen yada güzel gelen her şeyin fotoğrafını çek.

Sokağın tadını çıkar…

Aynı anda birden fazla işi yapma becerisi kadınlarda daha fazla gelişmiş deniyor.  Aslında bir çok işi hem kadınlar hem erkekler yapabiliyor. Kadın- Erkek diye kesin çizgilerle ayırmak yanlış olur.

Aklıma yakınlarda okuduğum “Erkekler Soldan Kadınlar Sağdan” adlı  kitap geldi. Davranış Bilimleri Uzmanı Psikolog Aşkım Kapışmak, kadın- erkek arasındaki düşünsel farklılıkları esprili bir dille anlatıyor bu kitabında.

Her ne kadar kadınların beyninin sağ lobunu, erkeklerinde sol lobunu kullandığı söylense de istisnalar mümkün. 

Eşim ve oğullarım kendi ortak konuları olan bir müzeye girdiler. Elimde haritam tek başıma Amsterdam sokaklarındayım, Çanta ve Cüzdan Müzesini arıyorum. Yol boyunca dört ayrı kişiye sormak zorunda kaldım. Sonuncusu, kadın olan haritayı tutuşumu düzeltti, üzerine kalemle yolu çizdi ve karşı caddeye yönlendirdi. Ben müzeyi elimle koymuş gibi buldum. İstisnalar kaideyi bozmaz...

Her şeyin çözümü içimizde sabır,  hoşgörü ve sevgiyle bakalım her şeye ve herkese…

Sevgiyle kalın,

0 yorum :

Brugge



Herşey, araç trafiğinin azaldığı bisikletlilerin ve yayaların yollara döküldüğü güneşli bir pazar günü başladı. Bir yanımız yeşillikler arasında üç-dört katlı evler, bir yanımız eski şehri yeniye bağlayan kanal. Ara ara kocaman kapılar kanallar üzerinde bağlandıkları köprüleri açıp teknelerin, geçişine izin veriyorlar.

Etrafta gördüğüm her bisikletliye imrenerek bakıyorum. Elli yaş üstü ve çocuklar en çok kıskandıklarım. Arabamıza bir yer bulmak için uğraş veriyoruz. En sonunda arabadan kurtulduk, yayayız.

Belçika’nın Ortaçağ'dan kalma mimarisi, değişik çikolataları, danteli, kanalları ve Belçika birası ile ünlü turistik kenti Brugge‘dayız.

Kocaman kapıdan şehre giriyoruz, çikolata ve waffle kokusu birbirine karışıyor. Navigasyonu kurduk bizim hedef belli Choco-Story. 

Kakaonun doğuşu, dünyaya yayılışı, çikolata olma hikayesinin analatıldığı dört katlı bir müze. En alt katta mini bir mutfak var, birlikte çikolata yapımını keşfetmemize yardımcı.

Müze girişinde çocuklara mini bir dikkat oyunu veriyorlar. Sonunda ödül var, tabiki çikolata…

Bu keyifli geziden sonra kendimizi müziğin büyüsüne kaptırdık ve tabi patates kızartması kokusunun da etkisi var. Bizi minik bir meydana çıkarttı.

Sokağa kurulan sahnede dört çift tango yapıyor. Yaşları altmışın üzeri ve muhteşem dansediyorlar. Ben büyülenmiş gibi donup kaldım. Kısa bir sure sonra çocuklar uzaktan gelen müziği işaret ederek bizi daha büyük bir meydana sürüklediler. 

 Provinciaal Hof, Historium Brugge ve Belfry of Bruges gibi tarihin çevrelediği Brugge’un ünlü meydanlarından biri, Markt Place. Burada bir rock gurubu konser veriyor. Gençler ayakta onlarla birlikte söylüyorlar, dans ediyorlar. 

Meydanın çevresinde restaurant ve kafelerde oturanlar da konseri dinliyorlar. Biz konserin sonuna denk gelmişiz son yarım saati dinleyebildik. Sonra yavaş yavaş kalabalık dağıldı, sahne toplandı, meydan bana kaldı.

Tarihi çan kulesi Belfry tüm heybetiyle bana bakıyor. Dar ve dik 366 basamağı çıkmayı göze alabilsem yukarı çıkıp en güzel manzara fotoğraflarını çekeceğime eminim. 

E tabi birde zamanlama sorunu var buralarda hayat akşam 5 de bitiyor. Kapanmasına 15 dakika var, bu kadar sürede yukarı çıkıp inemeyeceğim için içeri giremiyorum. 


Bende meydanda ki Ortaçağdan kalma binaların her birini birer sanat eseriymiş gibi tek tek inceliyor ve fotoğraflıyorum, aslında öyleler. 

Deminki kalabalığı, insanları görmesem şimdi bu binalardan 16.yy giyimli insanlar çıkacakmış gibi hissediyorum.

Tarihi binaların arasında, yanında, meydanlarda yeni ve özgün sanat eserlerine rastlamak mümkün. Bu çok hoşuma gitti.

Eski şehirden çıkana kadar her binanın fotoğrafını çekmeye çalışıyorum. Bazı binaların üzerlerinde yapım yılları yazılmış. 1600'den - 1901'e kadar her tarihe rastlamak mümkün. Belki daha fazlasıda vardır benim rastlamadığım, sokak aralarında kalan.

Bir şehri en iyi keşfetmenin yolu ya kanal turu yada şehir turu yapan otobüsler. Biz arabamızla bu turu yapıyoruz.

Daha sonra kanal ile çevrelenen eski şehri geçip yeni şehirin sokak aralarında da biraz dolaşıyoruz. Bahçe içinde evler, ağaçlıklı yollar, yol kenarlarında kanallar. Kanallar öyle bulanık falan değil gayet berrak, içinde kuğular ve ördekler var. Her yolun kenarında bisiklet için ayrı, yayalar için ayrı yollar var.

Önce tatlı bir huzur kaplıyor içimi, büyülendim. Sonra yavaş yavaş bir hüzün çöküyor. Buranın güzelliği, düzenliliği, kurallar ve insanların bu kurallara uyuşu, saygı duyuşu… Çok kıskandım, çok.

Bir pazar günü Brugge bana doğayı, tarihi korur, sever ve sevdirirsem, yaşamı anlamlı kılacağımı hatırlattı.

Yollardayız yine,  radyoda Fransızca şarkılar Brüksel’e otelimize doğru gidiyoruz.  Yeni yerler yeni planlar...  Zihnim enerjik, bedenimde tatlı bir  yorgunluk.




0 yorum :