Zaanse Schans

0 yorum
Maceralara açığım, başka neler var bu kasabada diye düşünüyorum.

Gözümün görebildiği noktaya kadar yeşillik ağaçlık; çocuklar, köpekleri ve bisikletleriyle dolaşıyorlar. Su kanalları tarlaların sınırları sanki, her bir yeşil kara parçasında inekler, koyunlar hatta bazılarında domuzlar otluyor. Kasabaya yaklaştıkça büyülü bir yolculuktaymışım gibi hissediyorum, hiç bitmese…

Otobanda gidiyoruz, çıkışa az kaldı. Sağlı sollu yeşilliğin büyüsüne kapılmışım etrafı seyrediyorum. Yan yolda atının sırtında dört nala giden bir binici, görüş alanıma giriyor. Maceralara açığım başka neler var bu kasabada diye düşünüyorum.

Uzaktan gördüğüm değirmenler, giderek yaklaşıyor, sabırsızlanıyorum ancak arabaya park yeri bulmak çok zor. Herkes kurallara sıkı sıkıya bağlı, bisiklet ve yaya yolları daha öncelikli. Arabamıza zar zor bir yer buluyoruz, sonrasında özgürüz. Değirmenlere giden yolda her bir evi, herbir bahçeyi hayranlıkla seyrederek yürüyoruz.

Etrafı seyrettikçe, içimi bir huzur kaplıyor. Evlerin bahçelerine girmek için minik ahşap köprülerden geçiliyor. Kanalda ördekler yüzüyor. Nasıl doğa harikası bir yer kelimelere dökmekte zorlanıyorum.

Zaandam yakınlarında, Zaanse Schans adlı  küçük bir kasaba. Öyle kuru kuru küçük bir kasaba deyip geçmeyelim, dünyanın en eski sanayi bölgesi olmasını sağlayan 1000 yel değirmeni varmış bir zamanlar. Kağıt, arpa, boya, un, baharat ve yağ değirmenlerinden oluşan sanayi bölgesi burası.

De Kat Molen
1920’lerde sayıları gitgide azaldığı için korumak amaçlı yeni yasalar çıkarmışlar. Ve günümüzde hala çalışan, üreten 20 adet değirmen var. Tarihi değirmenlerin dünyaya tanıtılması için bir dernekleri var, değirmen müzesi var. Ayrıca her değirmen haftanın belli gününde, bazıları ayda bir ziyaretçilere açık. Bizim gittiğimiz gün Kedi adındaki boya değirmeni (De Kat) geziliyordu. Gişede giriş ücreti öderken bizimle ilgilenen bayan Türk olduğumuzu duyunca tatil için Kemer’e gideceğini söyledi. Ve bize verdiği tanıtım broşürlerinden biri İngilizce diğeri Türkçe idi. Nasıl duygulandım anlatamam. Bu güne kadar girdiğim her müzede İngilizce tanıtım broşürü almak zorunda kalan ben, Türkçeyi görünce çok heyecanlandım. Tabi biraz devrik cümleler ile yazılmış ama olsun yine de bu bir başlangıç.

Soluk Benizli (De Bleeke Dood) 1656 ve Kol (De Koker) 1866 adlı değirmenler un, Kedi (De Kat) 1646 boya ve Pembe (Het Pink) 1620 yağ değirmeni olarak hizmet veren değirmenlerden bazıları. Daha fazlası için www.zaansemolen.nl ziyaret edebilirsiniz.

Burası bisiklet cenneti. Her yaştan insan günlük yaşamlarını bisikletle görüyorlar. Bisikletlerin arkalarında çantaları var yada önde sepetleri. Çocukların ve gençlerin dışında, bizim görmeye alışık olmadığımız 60 yaş üstü insanların da bisikletle dolaştığını, alış veriş yaptığını görünce kıskandım, hemde çok ama çok kıskandım…






Devamını Oku »

“Her ayın ilk Çarşambası”

0 yorum

Ve gün geliyor sizin hayalleriniz başka çocukların hayallerine karışıyor. 


Büyük hayalleriniz var ve onları gerçekleştirdiğinizde yalnızca kendiniz için değil gelecek nesiller için gerçekleştirmiş oluyorsunuz.
Ve gün geliyor sizin hayalleriniz başka çocukların hayallerine karışıyor.

İki yıldır her ayın ilk çarşambasını iple çekiyorum. Bir hafta öncesinden hava durumunu gözlemliyorum. Hava açık ise gökyüzünde neleri görebileceğimi araştırıyorum.  Ay’ın durumu ne? Dolunay mı? Hilal mi? Satürn ne konumda, Mars ne konumda? …

Ve gün geliyor yağmur, kar var; gün geliyor hava açık ama rezarvasyon dolmuş yada tek ben değil ailece gideceğimiz için birimizin mutlaka bir engeli çıkıyor.

Veee sonunda 2 Eylül Çarşamba günü için taaaaa Haziran ayından alınmış bir rezarvasyonumuz var. Koşa koşa gidiyoruz, çocuklardan daha fazla heyecanlıyım.

Gideceğimiz yer Darüşşafaka’nın P&G ile birlikte yürüttüğü “Hayalden Gerçeğe” projesi kapsamında yapılan Fatin Gökmen Planetaryumu ve Gözlem Evi. Mehmet Fatin Gökmen, Türkiye‘de gözlem ve araştırmaya dayalı astronomi çalışmalarının geliştiricisi ve Kandilli Rasathanesi’nin kurucusu.

Okulda bizi Astronom Büşra Hanım karşıladı, ilk 45 dakika Planetaryum sunumunu izledik. Katılan çocukların ve yetişkinlerin sorularını yanıtladı. Mavi Ay’dan Kanlı Dolunaya, Burçlardan Takım Yıldızlarına kadar merak ettiğimiz herşeyi sorduk. Bizi sabırla dinledi, sorularımızı yanıtladı.

Daha sonra Satürn’ü incelemek için yukarı gözlem evine çıktık. İşte bizi orada bir süpriz bekliyor. Şehrin ışıkları, gökyüzündeki her şeyi adeta silmiş. Sadece en parlak yıldızı ve Satürn’ü çıplak gözle zar zor seçebiliyoruz o da çok silik. Biraz zor da olsa bir kaç denemeden sonra tespit edilen yere doğru teleskop ayarlanabildi ve bizde görebilmek için sıraya girdik. 

Çocuklar kadar bende heyecanla sıramın gelmesini bekliyorum. Fotoğraflarda gördüğüm yuvarlak ve çevresinde halkasıyla bildiğin Satürn şimdi karşımda durmuş adeta bana gözkırpıyor. Çok heyacanlıyım sanki hayranı olduğum bir sanatçıyla gerçekte karşılaşmışım gibi…

Turuncu ışıl ışıl parlayan bir halde canlı olduğunu belli eden bir tavırla yavaş yavaş görüş alanımdan uzaklaşınca, Satürn yeni bir hayranıyla buluşmak için Teleskopa yeniden ayar yapılıyor.

Her bakan bir daha kendisine sıra gelsin istiyor. Çok keyifli bir akşamdı biraz daha kalsak ayın doğuşunu da izleyebilirdik. Bu keyifli gözlem için Astronom Buşra Gürbak'a çok teşekkür ediyorum.

Aklınızda olsun, her ayın ilk Çarşambası Fatin Gökmen Planetariumu ve Gözlem Evi’nde Halka Açık Gözlem etkinliği var. Hafta içi okullar için Planetarium da sunumlar da var. Çocuklar kadar yetişkinlerinde ilgisini çekeceğine eminim.

Sınırlı kontenjan ve hava koşulları, her zaman gökyüzünün güzelliğini gözler önüne sermek için sizden yana olsun.

Yeni fırsatlar, yeni bakış açıları…

Sevgiyel Kalın

Rezervasyon ve bilgi için  http://www.darussafaka.k12.tr/ , 


Devamını Oku »

Erkekler Soldan Kadınlar Sağdan

0 yorum
Kadınlar ve Erkekler dendiğinde neden akla hep iki zıt kutup gelir? 

“Bir erkek, karşısındaki insan ağlamadıkça ya da çok üzgün olmadıkça onun neler hissettiğini anlayamazken, bir kadın ufacık bir mimik ya da bakıştan karşısındakinin ruh halini çözebilir.” der Aşkım Kapışmak Erkekler Soldan Kadınlar Sağdan adlı kitabında.

Kadının yaptığını erkek anlamadığında neden açıklaması ‘kadın işte’ yada erkeğin yaptığı davranışı anlamayan kadın ‘erkek işte’ diye açıklar…

Aile bireylerini incelemeye başladığımda gördüm ki bazı istisnalar hariç kadınlar bir yanda erkekler diğer yanda kalıyordu. Taraf tutmak değildi benimkisi sadece anlamaya çalışmak. Neden erkeklerin aynı veya benzer olaylara aynı tepkileri verdiklerini?

Okuduğum tüm insan ilişkilerini anlatan kitaplar arasında kadın erkek arasındaki benzer ve farklı yanları bu kadar eğlenceli bir dille anlatana rastlamamıştım.

Facebook’ta Aşkım Kapışmak’ın seminerlerini, sözlerini ve kitaplarını keşfedince hayatımdaki soru işaretleri anlam kazanmaya başladı. Malum hayatımda her yaştan 3 erkek var ve zaman zaman onları çözmekte zorlanıyorum. Yaş aralıkları ne olursa olsun tepkileri çoğu yerde aynı oluyor.

Sağ beynini kullanan bir anne olarak sol beynini kullanan iki çocuğuda yetiştirirken onları biraz olsun sağa çekmek istesemde, ortada beyninin sol lobunu kullanan bir baba faktörü var. Hemde rol model olan. Eeee mesele derin, ne zamandır fırsat kolluyordum, Aşkım Kapışmak’ın son kitabı Kalbin Anahtarı‘ndan yola çıkarak düzenlediği farkındalık semineri için. Sonunda gidebildik ben ve eşim.

Aşkım Kapışmak'ın, kitaplarındaki gibi üslup aynı ama mimikleri ile yaptığı taklitlerle, mizansenlerle sahnede adeta büyüledi herkesi.

Bazen görmezden geldiğimiz gerçekleri gözümüze soktu, hüzünlendik; bazen hayatta hep yaşadığımız kadın erkek çekişmelerini anlattığında kahkahalara boğulduk. Sahnede oğullarımı, kendimi ve eşimi zaman zaman da annem ve babamı görür gibi oldum. Hem eğlendirdi, hem öğretti diyebilirim. En önemlisi de birey olarak farklılıklara rağmen birlikte yaşamanın ne kadar güzel olduğunu gözler önüne serdi.

Aşkım Kapışmak “Kadınlar Sağdan, Erkekler Soldan” adlı kitabında ayrıntılarla dile getirmiş, kadın- erkek arasındaki düşünsel farklılıkları. Hatta sayfa 79 da mini bir test var, beyninizin sağını mı yada solunu mu daha çok kullanıyorsunuz? Yoksa her ikisini birden mi kullanıyorsunuz. Her ne kadar kadınların beyninin sağ lobunu, erkeklerinde sol lobunu kullandığı söylensede istisnalar mümkün.

Kitaptan kısa bir not;

“Sağ beyin gelecek odaklıdır, herşeyi içselleştirir, estetiğe önem verir, sağ lobun içinde çok daha fazla sirkülasyon vardır, hızlıdır ve duyguların merkezidir.

Sol lop daha dayanıklıdır, uzun zaman sonra aşık olur. Sonradan yas tutar, geçmiş odaklıdır. Kaliteye daha çok önem verir.

Sol lop ne yaptığına bakar, sağ lop nasıl yaptığına bakar.”

Aşkım Kapışmak, Kitabında erkek ve kadının beden dilini ayrıntılarıyla ele almış, malum erkeklerin çoğu daha az konuşuyor ve biz kadınlar onların ne istediğini duruşlarından, bakışlarından anlamaya çalışıyoruz.

“Kadınlar günde 20.000, erkeklerse 7.000 kelimeyle konuşur” diye özetliyor biliminsanları. Zaten onu öğrendik, asıl sorun bu aradaki farkı nasıl dengeleyeceğimizde.

Sırf bu yüzden kadınların empati yeteneği erkeklere göre daha gelişmiş. Doğumdan sonra konuşamayan ama her ihtiyacını annesine bir şekilde açıklayabilen çocuklar buna çok iyi örnek. Erkeklerin yaşları ilerledikçe konuşma sayıları da azalıyor. Kadında bir değişiklik yok. Hadi bakalım ara daha da açıldı mı? Eeee kadının empati yeteneği yine devrede ancak sabır tükenmiş. Çocuğuna gösterdiği sabrı eşine gösteremediği için isyan çıkıyor. Erkekte olayı idrak edemiyor ‘ben zaten eskidende konuşmazdım ki ne oldu şimdi?’ der gibi bakıyor.

Herşeyin çözümü içimizde ister erkek olalım, ister kadın, ister sağ lobtan düşünelim, ister sol lobtan… Sadece hoşgörülü olalım ve sevgiyle bakalım herşeye ve herkese…

Sevgiyle kalın

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.












Devamını Oku »

Bizantion - Konstantinopolis - İstanbul

0 yorum


İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalıçarşı

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

Güvercin dolu avlular

Çekiç sesleri geliyor doklardan

Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;

İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum / Orhan Veli Kanık 


Yaklaşık 2300 yıllık bir geçmişi olan bir kent İstanbul. Tarih boyunca tüm ülkelerin göz bebeği olmuş, uğruna ne savaşlar verilmiş. Efsaneleri ve güzelliği ile dillere destan, şiirlere, romanlara konu olan bu kent Bizantion - Konstantinopolis - İstanbul'a dair söylenenenler bugünde herkesin ilgisini çekmeye devam ediyor.

Gezilecek yerler arasında ilk sırayı "Tarihi Yarımada" alıyor. Tarihi Yarımada adeta bir açık hava müzesi. Altında binlerce yıllık medeniyetlerin kalıntıları var.

Tarihi yarımada deyince Sultanahmet’ten Cağaloğlu’na, Çemberlitaş’tan Süleymaniye’ye, Edirnekapı’dan Zeyrek’e kadar uzanıyor.

Meydan’ın bir yanında Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Aya İrini, Soğuk Çeşme sokağı, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve öbür yanda meydana adını vermiş Sultanahmet Camisi, Alman Çeşmesi, Antik Mısır ve Örme dikilitaşları, Yılanlı Sütun ve Yerebatan Sarnıcı var. Eski İbrahim Paşa Sarayı şimdilerde Türk ve İslam Eserleri Müzesi olmuş. Karşı sırasında Hürrem Sultan Hamamı.
Gezmek için bir günün yetmediği yer tarihi yarımada. Batı’nın bitip Doğu’nun başladığı bir başka değişle Doğu ile Batı’nın birleştiği nokta Sirkeci Gar'ı da görmeden geçemeyeceğim yerler arasında.

1890 yılında hizmete açılan tarihi Sirkeci Gar'ı eski ihtişamını korumaya devam ediyor. İçinde ücretsiz gezebileceğiniz Demiryolu Müzesi var. Müzede sergilenen eserler arasında, Orient Ekspres ve yemekli vagon servis takımları, tren plakaları, bilet dolabı, seyyar telgraf makinesi, bilet baskı makinesi bulunuyor.

Yine Sirkeci semtinde Mısır Çarşısı ile Yeni Camii’ye yakın olan Büyük Postane binası var. 1905- 1909 yılları arasında inşaa edilmiş bu bina halen Avrupa Yakası PTT Başmüdürlüğü ve giriş katında ise tam teşşekküllü bir postane olarak kullanılıyor İçinde iletişim ve telekomünikasyon tarihi hakkında bilgi veren bir müze var.
Tabii tarihi çarşıları unutmamak gerek, Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı ilk AVM olma özelliği taşıyor.

Haliç köprüsünden balıkçıların arasından geçip, artık binaların arasında zar zor kulesinin ucunu gördüğümüz Galata Kulesi, gezmekten hiç bıkmadığım tarihi yapıtlar arasında.







Devamını Oku »

Sadece Çanta!

0 yorum

Çanta deyince akla ilk ne gelir? Rengi mi, şekli mi? Yoksa aldığımız andaki duygularımız mı? 

Çanta işte ne gelebilir ki akla? Sadece bir aksesuar değil çanta bir kadın için hayatın bir parçası… 

“Kadınlar ilişkiye yatkın varlıklardır, yakınlar ve aile çevresinde, ilişki kurmaya erkeklerden çok daha yatkındırlar. Kendilerini bedenen ve ruhen yardım etmeye, iyileştirmeye, küçük dünyalarını sevmeye adarlar. Ve tüm bunlar çantalarından okunabilir.”

Beyleri bilmem ama hanımlar için çantanın çok stratejik bir konumu var. Çantanın rengi, deseni, kumaşı, büyük yada küçük oluşu, omuzdan mı, sırttan mı asılacağı yoksa elde mi taşınacağı gibi giydiğimiz kıyafetle uyumu...  daha bir çok soru işaretlerinine çözüm getirmesi beklenir bir çantanın.

Çanta deyip geçmeyin. Biz kadınların, kimsenin bakmaya cesaret edemediği ve içinde sakladığımız sırlar var çantalarımızda.

Kimi çantasıyla karakterini ele verir. Kimi toplumda yer edinmek için, bir statü olarak kullanır. Kimi sadece sırlarını saklamak ister.  Kimi iş dünyasını sığdırır, kimi bebeğinin dünyasını.

Çantalar kadınların olmassa olmazı, hayatın tamamlayıcısı, kurtarıcısı ve  kolaylaştırıcısıdır.

“Salyangoz için kabuğu neyse kadın için de çantası odur. Tek bir farkla; o kabuğun içinde ne olduğunu bilmemizdir.” der Jean-Claude Kaufmann Çanta adlı kitabında. 18 ay araştırır kadınlarla çantaları arasındaki bağı. Ve yüzlerce kişi ile anketler yapar, bu kitabı yazmak için.

İmaj çanta; Çantanın iki hayatı; El mi omuz mu? ; Kadını kadın yapan çantalar; Çantalı erkekler ve Hayatını çantası üzerinden anlatan kadınlar …

Kitabı elime aldığım anadan itibaren bir soru kafamı kemiriyordu. Benim çantamda neler var? Çantamla aramdaki bağ nasıl?

Şöyle bir 20 yılık geçmişe göz atınca sonunda çantamdakilerin her ortamda farklılaştığını, içeriğin değiştiğini fark ettim. Yaşım ilerledikçe, yaptığım iş değiştikçe, bel fıtığım arttığında ve hatta gittiğim yerlere göre bile değişim göstermiş…

Ofiste çalışırken çantamdakiler farklı, dışarıda çalışırken tamamen farklı. Her zaman el çantamın dışında küçük bir çanta araba bagajında. Çocuklar olunca çantam farklı eşyalarla, seyahat ederken bambaşka eşyalarla dolu … Ama her birinde de ev konforumu yanımda taşıyorum…

Kızkardeşimle yaptığımız yurtdışı seyahatlerinde fark ettim gün boyu şehri gezerken çantamızın içinde bir yaşam olduğunu…

Gezi planına göre gün içersinde lazım olacaklar minik çantalar ile katagorize edilerek büyük kol çantasına yerleştirilir. Boyundan çapraz askılı küçük bir çanta ise pasaport –para-telefon gibi olmazsa olmazları taşır.

Verdiğimiz küçük molalarda duruma göre sandviç, meyva suyu, kuruyemiş, su , bisküvi gibi yiyeceğin dışında, fotoğraf makinesi ve şarjı, şehir haritası, önceden internetten alınan müze biletleri , metro biniş kartı, hava durumuna göre yedek tişört, yağmurluk yada uzun kollu şapkalı tişört yada şapka ve güneş gözlüğü ikilisi. Tabii birde gün boyu gezip otele dönme şansınız olmadan akşam opera yada şehre özel bir gösteri seyredeceksek yedek kıyafet de yanımızda olmalı. Tüm bunları bir sırt çantası paklar dediğinizi duyar gibiyim. Malesef sırt çantalarının da bir imajı var ve onu değiştiremiyoruz.

Misal müzelere girerken sırt çantalarını girişteki emanet dolaplara bırakıyorsunuz içeri almıyorlar. Operaya gidiyorsanız emanet dolabı falan yok çantanı almamak için arıza çıkarıyorlar. Ama kol çantam seyahat boyu bile olsa içeri girebiliyorum.

Hava alanlarında el bagajı olarak sırt çantasını tartıya bile aldıkları oluyor, 8 kg geçmemeli. Ama tıka basa doldurulmuş kol çantam seyahat boyu bile olsa onu tartıya almıyorlar ve yanıma birde kabin boyu bavul yada sırt çantasını el bagajı olarak alabiliyorum. Bu da kadınların çantalarının ne kadar dokunulmaz olduğunu gösteriyor.

Jean- Claude “Çanta” lar hakkında araştırma yaparken kadınların çantaları arasındaki duygusal bağıda araştırmış. Anket sonuçlarından en ilgi çekici olanlarını paylaşıyorum.


“Çantaya doğru yaklaştığımda aşktaki heyecana benzer bir şey var. Beni ondan ayıran bir kaç adımlık mesafede, çoğunlukla kalbimin çarptığını hissediyorum: ‘Acaba bu olabilir mi?’ ardından, yakınlaşma daha belirginleşiyor. Ona bakıyorum, sonra dokunuyorum. 

Yumuşak mı, pürtüklü mü, nasıl yapılmış, cepler, gizli iç bölmeler var mı, benzersiz mi? Ona bakarken olduğu kadar, üstünde elimi gezdirirken de bende uyandırdığı duygulara özellikle dikkat ediyorum.”



“Çanta biraz erkek gibi seçilir. Hoşumuza gitmeli elbette ama en çok da pratik olmalı! Ne fazla sert ne fazla yumuşak: Fazla sertse bırakıldığında düşer; fazla yumuşaksa bırakıldığında tüm içindekini şöyle bir görmenize izin verir. Çantaya dokunulur, bir nefeste içe çekilir, epey nazikçe açılır, gözlerinin sayısı denetlenir, dayanıklılığı test edilir. Az ama kalitesine sahip olmak makbuldür. Erkekler gibi!”

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.

Devamını Oku »

Kılıçları kuşanın cuma’ya gidicez

0 yorum



Yağmurlu bir hafta sonunda Amasra’nın Kale içindeki dar sokaklarında geziniyoruz. Küçük bir camii gözümüze ilişiyor, öyle avlusu falan yok, minaresi de ana binadan bağımsız ve farklı taşlarla örülmüş. Ön cephesinde sundurmanın altına yağmurdan kaçan insan kalabalığı pür dikkat tur rehberini dinliyorlar.

Ben her zamanki gibi fotoğraf çekmeye çalışıyorum yağmura rağmen... O sırada gözüm binanın yanındaki tabelaya takıldı. “9.yy kalma Bizans Kilisesi 1460 da Fatih Sultan Mehmted’in Amasra’yı fethi ile camiye çevrilmiştir”

Hemen soluğu rehberin yakınında alıyorum ve kulak kabartıyorum. Rehberin söylediğine göre “Amasra’nın fethi için Fatih, karadan ordularıyla Veziriazam Mahmud Paşa denizden donanmalarıyla geliyor ve Cenova Senyörü kale anahtarını direnmeden teslim ediyor.”

Buraya kadar ki kısmı biliyordum ama asıl sonra duyduklarım beni şaşkına çevirdi. 
“Amasra savaşsız teslim alındığı için her cuma hutbeye çıkan imam, hutbeyi elinde kılıçla okuyor”  

-Ey ahali Kılıçları kuşanın Cuma’ya gidiyoruz. 
Ve bu gelenek 555 yıldır devam ediyor, düşünsenize elinde kılıç cuma hutbesini okuyan imam …

Kale içi dar sokaklarda yolumuza devam ederken küçük kilise dedikleri Bizanslılardan kalma Şapel dikkat çekiyor. İçerideki freksler silinmek üzere, 1963 de onarılarak Amasra Müzesinin Kültürevi olarak kullanılmaya başlanmış.

Kraliçe Amastris

Kale içi ince uzun sokaklardan geçerken bulduğumuz dar merdivenden aşağıya inip sahile ulaşıyoruz. Eski liman  ve balıkçılar var. Sahil boyunca yürürken heykeller dikkatimi çekiyor, her biri Amasra tarihinde bir iz bırakmış, kentin simgesi haline gelmiş anıtlar.

Bunlardan biri  M.Ö. 300'lü  yıllarda Pers İmparatorluğu döneminde şehrin kraliçesi  Amastris’in elinde lotus çiçeği ile yapılmış heykeli.  Bronz paralardaki betimlemenin aynısını yapmışlar. Bunun yanı sıra, 
Barış Akarsu (Amasra’nın Hırçın Dalgası), Congar Mehmet (Amasralı Balıkçıların Anısına), Fatih Sultan Mehmed ve Veziriazam Mahmud Paşa  ikilisi (Amasra fethi sırasında)  gibi daha bir çok anıt var şehrin sokaklarında.

Ayrıca Türkiye’nin en iyi 10 küçük müzesinden biri Amasra Müzesi de görülmeye değer yerlerden biri.

Yağmurun verdiği bir gizem vardı bu şehirde. Buğulu bir güzel ama her an parlayacak gibi de tetikte. Sakinliğin ardında gizli bir güç sanki. 

Kalenin tepesinden şehre bakarken Fatih II Mehmed'in heykelinin altında yazan yazı aklıma geliyor.  1460 yılında şehre tepeden bakarken buraya “ÇEŞM-İ CİHAN” adını vermiş. 
Evet  bende aynı fikirdeyim "Dünyanın Gözbebeği" ...



Devamını Oku »

Medusa'nın Pusulası

0 yorum


Birbirinden gizleyecek şeyleri olan  ama bir o akadar da sır saklayamayan, birlikte hareket ederek, birbirlerini kollayarak bir bağ kurmuş dört afacan çocuğun maceraları.

Ellerine geçen bir fırsat, bir hazine haritası  ve Yerebatan Sarnıcı’nda başlayan yolculuk  tarihin  derinliklerine,  yer altı dünyasına kadar  devam ediyor.
Canlanan heykeller mi istersiniz, yer altına açılan gizli geçitler mi?  Satır aralarına saklanmış daha nice süprizler sizi bekliyor.

Fantastik bir maceraya açılan bu hikayeyi soluk soluğa okuduk. Okuduk diyorum çünkü çocuklarla birlikte okumayı seviyorum. Birlikte aynı heyacanı paylaşıyoruz.

Bazen kitabı okumaya ben başlarım onlar dinler, bazen onlar okur ben dinlerim. Ama macera çok sararsa işte o zaman kitap benim elimden uçar gider onlar okur bitirirler. Bana da sonradan okumak kalır. İşte bu kitapta elimden uçup gidenlerdendi. Bir solukta, merakla okundu ve bitti. 

Medusa’nın Pusulası; Cem , Gizem, Ayşe ve Mert’in  dostluk, dayanışma, sevgi ve macera dolu hikayesinin ilk kitabı. Onların maceraları  Mitolojik Efsaneler Okulu’nda devam edeceğe benziyor,  büyük bir merakla  bekliyoruz.





Devamını Oku »

MOMO

0 yorum
“Bütün yaşam bir hikayedir ve biz de onun içindeyiz.”


“Üç kardeşler, otururlar bir evde

Hiç benzemez birbirine üçü de.

Sen onları ayırt edeyim derken,

Dönüşürler çabucak birbirlerine.

Birinci evde yoktur, gelecek.

İkincisi çıkmış gitmiş, dönmeyecek.

Üçünden en küçüğü evdedir.

O olmazsa her ikisi ne edecek?”



Hep bir telaş içindeyiz, oradan oraya yetişme telaşı… Zaman sınırımız var 24 saat yetmiyor.
Sokaklar asık suratlı, mutsuz hatta ilk fırsatta birbirini öldürecekmişcesine nefret dolu bakan insanlarla dolu.
Hiç istemedikleri işlerde çalışıp, istemedikleri hayatları yaşıyorlar.
Hayal kurmaya vakitleri yok.
Sevinmeyi, sevindirmeyi ve heyacanlanmayı unutmuşlar.
Zamansızlık içinde sıkışıp kalmış herşeyi yapmaya çalışan ama hiçbirşeyi yapamayan insanlar, zamanınızı kim çalıyor dersiniz?

Tabiki Zaman Tasarruf Şirketi adına çalışan Duman Adamlar!

Çok güç bir iş, onlarınkisi. İnsanların tasarruf ettiği saatleri, dakikaları, saniyeleri çalmak... İnsanlar için büyük kayıp, Duman Adamlar içinse kazanç.

“… Onları biriktiriyoruz… Ah zamanınızın ne değerli olduğunu sizler bilmezsiniz… Ama biz… Biz iyi biliriz… Sizleri kemiklerinize kadar sömürürüz… Hep daha fazlasını… Daha, daha fazlasını…”

Bu zaman hırsızlarının çaldığı zamanı insanlara geri getiren çocuğun, MOMO’nun öyküsü.  Zaman içinde sıkışıp kalmış insanları anlatan bu kitap 1973 yılında yazılmasına rağmen okurken şu anı yaşatıyor bize, herşey o kadar tanıdık ki.

Alman fantastik çocuk kitapları yazarı olan Michael Ende 1974 yılında, bu kitabıyla Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nü almış. Ayrıca Avrupa Gençlik Kitap Ödülü Şeref Listesine giren kitap 38 dile çevrilmiş.

Çocuk/ Gençlik kitabı dediğime bakmayın içinde büyüklere nasihatlar var. Ama zaman, zaman hırsızlarının elinde olduğu sürece bu anlatılanları yalnız çocuklar anlayabilir. Çocuklar hala daha hayal kurmaya, sevinmeye ve heyecanlanmaya devam ediyorlar.

“Çocukları zaman tasarrufuna alıştırmak büyük insanları alıştırmaktan daha güçtür. Bu yüzden en sert yasalarımızdan biri şudur: Er geç sıra çocuklara gelir. Bu yasadan haberiniz var mıydı?”

İçinizdeki çocuğu yaşatmanız dileğiyle…












Devamını Oku »

YOL

0 yorum

Bu bir AŞK yolculuğu… 

Yağmur sonrası toprağın kokusunu duymak,
yorgun geçen bir gecenin ardından güneşin doğuşunu seyretmek,
suya kendini bırakıp, bütün düşüncelerinden arınmak gibi.

Bu, hayalini kurduğun herşeye ulaşmak için yol haritan.
İnsanın içine işleyen,  kendi içine doğru  yol almasını sağlayan…

İçimi sıkan daraltan şeyler hep vardır,  amma velakin  ben çözüm yaratmakta ustayımdır.  Sanmayın ki herşey günlük gülistanlık. Benim de zaman zaman kısır döngü içinde kaldığım olmuştur.  Öğrenmem gereken dersi geciktirmemin bana bir faydası olmadığını anlar, dersimi alır yoluma devam ederim, ederdim.

Takılıp sonrasında atlattım zannettiğim ama karşıma yine yine çıkan şeyler artık hayatımı zorlaştırmaya başladılar.  -Sonunda sizinle baş edeceğim! -

“Senin en değerli ve en iyi tekamül hocaların, özellikle iyi tanıdıkların ve sana en yakın duran kişilerdir…”  diyor Metin Hara, Aşkın İstilası YOL kitabında.

Hayat yolunda harita oluyor bize, aslında kendi içimizde başlayan bu yolculuk yine bizde bitiyor. Herşey bizim elimizde sadece çözümün farkına varmak kalıyor geriye.

Düşünce gücü, nefes, Ki enerjisi, çakraların dengelenmesi ile başlayıp uyum, denge, güven, iletişim, şifa, değişim ve iyileşme ile sonuçlanan bir yolculuk bu.

Okurken zaman zaman elimde kağıt kalem,  zaman zaman kendimle kaldığım  anları sayan sayaç. Her egzersizi eksiksiz yapmak için uğraş verdim. Sınav kendimle, başkasıyla değil.
“Başkalarını değiştirmek için uğraşma önce kendini değiştir, dünyan değişsin.”

Ben de YOL’a çıktım Aşkın İstilası’na …














Devamını Oku »