Eskişehir bekle bizi...



Sabahın erken saatlerinde dört kişi masada sallana sallana hem oyun oynuyoruz hem Eskişehir’e doğru yol alıyoruz. Bizden keyiflisi yok zira bütün vagon uyukluyor. Bizde enerji tavan yapmış, Adam Asmaca, İsim Şehir, UNO gibi birbirinden eğlenceli oyunlarla gülmekten kırılıyoruz. Yolculukların en sevdiğim kısmı dar ve kısıtlı imkanlara rağmen eğlenecek birşeyler bulmamız. Şanslıyım, konu çocuklarla oyun olunca yaratıcıkla sınır tanımayan bir arkadaşım bu yolculukta benimle.

Güle oynaya trende ne kadar zaman geçirdiğimizi anlamadık bile. Eskişehir’e iner inmez ilk istikamet Sazova Bilim, Sanat ve Kültür Parkı. İlk kez 2008 de açılan bu park Tren garından 5km uzakta çok büyük bir alana kurulmuş. İçerisinde, Bilim Deney Merkezi, Uzay evi, Hayvanat Bahçesi ve bir çok tarihi binanın minyatürünün yapıldığı Esminyatürk ve Türk Dünyası Bilim Kültür gibi daha bir çok gezilecek yerler var.

Bizim ilk sırada gezdiklerimizden Türk bilim adamlarının keşifleri, buluşları hakkında bilgiler ve kendi balmumu heykellerinin olduğu Türk Dünyası Bilim Kültür binasıydı. İbn Sina’nın anatomik bilgiler ve eczacılık hakkında yazdıkları, Câbir Bin Hayyan kimyacı, eczacı, hekimin buluşları, her birinin balmumundan heykelleri ile o zamana uygun döşenmiş minik odalar arasında mekik dokurken birbirimiz kaybettik. Bu sırada, aynı binada alt katta Türk musikisinde kullanılan müzik aletlerinin bulunduğu bir de müze varmış, keşfetmiş olduk.


Veee çocukların en sevdiği Masal Şatosu, tabii bizimde en sevdiğimiz. Şatonun içinde masal saati dinletileri ve masal kahramanlarının heykelleri var. Hep birlikte yukarı çıkan merdivenlerle kuleye tırmanıyoruz, saçım uzun olsa aşağıya sarkıtacağım ama bakıyorum aşağıda dolaşan beyaz atlı prens yok!

Gölde yüzen ördekler, bahçede koşturan çocuklar, korsan gemisinin her yanından salkım saçak sallanan çakma minik korsanlar, en son parkın içinde turlayan treni görüp koşarak yetişmeye çalışıyoruz, nafile. Tren’e koşarken çocukların keşfettiği kayalar ve önündeki şelale ve havuz birden hedef haline geldi. Biz daha yetişemeden onlar kayalara tırmandılar bile.

Parkın eğlencesi hepimizi acıktırınca doğruca Odunpazarında Hacer Hala‘da soluğu aldık.

Atlıhan El Sanatları Çarşısı, tarihi Hanın içinde yöresel restaurantlar ve hediyelik eşya satan bir çok minik dükkan var, “Hacer Hala Ev Yemekleri” bunlardan biri. Mantısı ve zeytin yağlı sarmalar müthiş.

Odunpazarı bölgesi Eskişehir için tarihi dokunun merkezi diyebiliriz. Tarihi konaklar, hanlar ve müzelerin bulunduğu bölge.

Atlıhan’ın arkası Arif Bey sokakta Kurtuluş Müzesi var. İki katlı bu konak içeride kurtuluş savaşı sırasında Eskişehir’in bağımsızlık için verdiği mücadele anlatılmış. O dönemdeki yabancı basın gözüyle Türkiye, karikatürlerle Türkler anlatılmış. Her oda ayrı bir tarih.

Odunpazarının dar sokakları arasında restore edilen kimi renkli kimi çiçekli tarihi yapıları inceleyerek dolaşıyoruz. Abacı Konak Hotel’de bunlardan biri. Iç avlusunda kahve keyfi yapabileceğiniz hatta hava güzel ise yemek yiyeceğiniz bir ortam var. 

Tam karşısında ise Çağdaş Cam Sanatları Müzesi bulunuyor. Camın binbir halinin sergilendiği eski konaklardan biri daha.

Ara sokaklardan ana caddeye doğru yol alıyoruz Atatürk Bulvarı‘nda ana cadde üzerinde Yılmaz Büyükerşen Wax Museum önündeki giriş kuyruğundan hemen kendini belli ediyor. Yılmaz Büyükerşen’in kendisinin yaptığı 160 yerli yabancı balmumu heykelin yer aldığı 2013 de Eskişehir’de açılan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykelleri Müzesi, gururla söyleyebilirim ki Türkiye’de bir ilke imza atmış.

Odunpazarı’nda Kemal Zeytinoğlu Caddesi üzerinde gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kervansaray, Camii, Şadırvan, Medrese, Aşevi, sıbyan mektebi, tabhane ve imaret bölümlerinden oluşan Kurşunlu Camii ve Külliyesi 1525 de yaptırılmış. Şimdilerde El sanatları çarşısı , sıcak cam atölyesi ve diğer sanat atölyeleri ve Lületaşı müzesi, olarak kullanılıyor.

Caminin karşında Eskişehir Roma Çeşmesi var. Onun çaprazında ise Kırım Tatar Kültür Çiğbörek evi, afiyet olsun derim, çiğ börek yemeden Eskişehir’den dönmeyin …

Artık yavaş yavaş şehre doğru iniyoruz, uğramayı planladığımız bir kaç yer daha var. Bunlardan biri, eski zamanlarda yaş sebze ve meyve hali olarak kullanılan sonradan yapılan restorasyonların ardından bir çok kafe ve hediyelik eşya satan dükkanları içinde barındıran Haller Gençlik Merkezi.

Porsuk ve çevresi, Doktorlar Caddesi ve Kızılcıklı Pehlivan Caddesi yenilenmiş hali ile yine cıvıl cıvıl. Hava şansımıza çok güzeldi, ama aynı şans Porsuk kenarında gezi teknelerine binmek için sıra bekleme konusunda bize yardımcı olamadı maalesef, uzun kuyrukları göze alamadık.

Porsuk tarafından caddeye geçip yeni açılan birçok kafe ve restaurantları görünce gözlerim endişeyle Pino’yu arıyor. Lezzetli Hamburger deyince Eskişehir’de akla ilk gelen yer Pino’dur, benim için… Arı sinemalarını ve Pino’yu görünce içim sevinçle doluyor, rahatlıyorum. Akşam yemeği için istikamet belli oldu çocuklar çok mutlu!

Tren Garına doğru yürümeye başlayınca gezmeyi planladığımız ama unuttuğumuz bir yer geliyor aklımıza. Devrim Arabasının da sergilendiği motorlu araçların üretilip ve sergilendiği Tülomsaş Müzesi. Maalesef biz günübirlik gezide çocuklarla zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız için yetişemedik.

Akşam treni ile İstanbul’a vardığımızda çocukları uyandırmak zor oldu. Bütün günün yorgunluğunu trende attılar.



Gün boyunca hareket halindeydik, bol bol yürüdük, yeni yerler keşfettik, eski hatıraları tazeledik. Porsuk kenarında çimlerin üzerine oturduk, geçen tekneleri imrenerek seyrettik. Gezerken her gördüğümüz heykelin fotoğrafını çektik.

Yolunuz düşerse, yada özellikle yönünüzü değiştirip yolunuz düşerse, keyifle gezmeniz dileğiyle










0 yorum :