NGBB'de Sakura'lar

Müjdemi isterim, bahar geldi.

Her çiçek açtığını gördüğümde yeni bir başlangıç, tazelik, zindelik gelir aklıma.
Bu sefer çiçekten çok öte bir anlamı olan Sakura’lar girdi hafızamdaki anı sayfasına…

İstanbul’a %12 oranında yeşil alan sağlamasıyla bir nefes alma noktası olan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde (NGBB) Sakura’ları görmeye gittik.

Yasemin Sungur’la Kitap İle Sohbet sonrası gittimiz bahçede bizi karşılayan rehberimiz Fatma Hn Sakuraları ve Ertuğrul Adasının adının nerden geldiğini bizimle paylaştı, itiraf ediyorum etkilenmemek elde değil.

Sakura’ların (Japon kiraz çiçeği) açması Japonya’da hayata yeni bir başlangıç ve festivallerle kutlanacak bahar coşkusu anlamına gelmesinin yanısıra; Samuraylar için felsefi bir özelliğide varmış. Bu muhteşem güzellikteki çiçekler en olgun zamanlarında düşerek hem yaşamı hemde ölümün her an yakın olduğunu simgeliyorlarmış.

Ertuğrul Adasında 527 adet Sakura ağacı var. 1890 yılında, II. Abdülhamit'in emriyle gittiği Japonya'dan dönüşte, fırtınada batan Ertuğrul Firkateyni'ndeki 527 denizcinin anısına facianın 115. yılı olan 2005'te, Japon Sakura Vakfı tarafından bağışlanmış bu ağaçlar. Bahçede birde Denizcilerimiz adına bir anıt bulunuyor.

Her yıl baharın müjdecisi Sakuraların açtığı tarihlerde Ertuğrul Bahçesinde; davetliler, Japon Konsolosluğu, Deniz kuvvetleri bandosu eşliğinde Sakura şenliği yapılıyormuş. Bu yıl 5 Nisan Pazar günü yapılacakmış. Etkinlikle ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Meraklısı için ;

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB), 1995 yılında Ali Nihat Gökyiğit tarafından eşi Nezahat Gökyiğit adına hatıra parkı oluşturulmak amacıyla kurulmuş ve amacına yönelik bir bitkilendirme ve ağaçlandırma planı uygulanmış. Daha sonra 2003 yılında adı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi olarak değiştirilmiş. Şimdilerde halkın ziyaretine açık, İstanbul için bir nefes alma noktası, bir araştırma, eğitim ve öğretim merkezi olarak hizmet görüyor.

Çok emek var bu bahçede, önce yol inşaatı nedeniyle yapısı bozulan toprağın ıslah edilmesiyle işe başlanmış. 32 hektarlık park alanı 5 adadan oluşuyor. Merkez Ada, Ertuğrul Adası, Mesire adası, İstanbul Adası, Arboretum Adası ve Meşe Adaları.

Adalar arası geçişler tüneller aracılığıyla sağlanıyor. Her tünelde farklı sergi alanları mevcut.

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesin’de çeşitli kurslar, sergiler, belgesel gösterimleri, konferanslar, çocuklar ve yetişkinler için atölye çalışmaları yapılıyor.


Atölyelere katılmasanız bile doğanın nimetlerini, harika manzarasını görmek, oksijen solumak için gidebilirsiniz.

3-9 yaş arası çocuklar -bence 3-99 yaş arası- için hazırlanan keşif bahçesinde Bilmece Duvarı oyununu ve İpek Böceği serüvenini yeniden keşfedebilirsiniz.


“İnsan doğayla bütünleştiği oranda doğru davranır” demiş Lao Tzu ,  "Tao Yolu Öğretisi"nde

Sevgiyel kalın, doğada kalın.













0 yorum :

OBLOMOV

Bir kitabın adı yazarının adını geçer mi? Geçmiş gerçektende...

1857 yılında  İvan Aleksandroviç Gonçarov  tarafından yazılan “Oblomov” Rus edebiyatında bir devrim yaratmış.
Oblomov ve Oblomovluk kelimeleri bütün Rusya da bilinir olmuş ve yeni bir terim olarak Rus dilinde yerini almış.

Oblomov’luk Rusya’da yıkılmakta olan bir düzenin içinde var oluyor. Çifliği olan, köleleri olan bir düzende onları kahyaya bırakıp büyük şehre, devlet kapısına sığınan, ekmeğini kendi kazananların arasında ne yapacağını şaşıran,  çevresine sıkı sıkıya bağlı, kendi içindeki ataletini yenememiş bir insanın, insanlığın hikayesi…

Kitapta en sevdiğim ve eğlenerek okuduğum bir bölümü sizinle paylaşacağım.

Mektup elden ele geçti. Mektubun ne olacağı, kimden gelebileceği üzerinde herkes bir fikir yürüttü. Kimse işin içinden çıkamıyordu.
İlya İvanoviç gözlüklerini istedi; bir buçuk saat aradılar. Nihayet gözlüklerini taktı ve mektubu açmaya davrandı. Karısı telaşla durdurdu:

_ İlya İvanoviç, sakın açma! Kim bilir neyin nesidir bu mektup. Belki de korkunç birşey, bir felaket haberidir. İnsanlar çok değişti, biliyorsun. Vakit var, yarın yada öbür gün okursun; mektup elinden kaçacak değil ya…

Mektup gözlüklerle beraber dolaba kilitlendi; herkes çaya oturdu. Bu kadar beklenmedik bir olayla herkesin zihni allak bullak olmasaydı mektup dolapta yıllarca bekleyebilirdi. Çayda ve bütün ertesi gün yalnız mektuptan söz edildi.
En sonunda dayanamadılar, dördüncü gün bir araya gelerek mektubu heyecanla açtılar.

Sonunda hüzün ile karşılaşsam da yer yer yüzümden gülümseme eksik olmadı.
Kitap 619 sayfalık.  Sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın,  İvan Aleksandroviç Gonçarov bu romanı bir ay gibi kısa bir sürede yazmış.

Yazar bu durumu ;  “Bu büyük romanın bir ay içinde yazılması imkansız gibi görünür. Ama unutmayın ki, bu eseri yıllarca kafamda taşıdım ve onu ancak kağıda geçirmek kalmıştı.”  sözleri ile açıklar.

“Oblomov” Türkiye de 1945 yılında M.E.B. klasikleri arasında  3 cilt halinde yayımlanmış.  2000  yılından bu yana  Türkiye İşbankası Kültür Yayınları “Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi” 'nin yayımladığı eserler arasında yer alıyor.


Kitabı satın almak isteyenler  buradan ulaşabilirler.



0 yorum :

Annem Neden Çıldırdı?

Diyelim ki evde salyangoz beslemeye karar verdiniz yada parkta bulduğunuz ilginç böcekleri kolleksiyon yapmak için kutuda saklamaya.

Sevdiğiniz içeceklerin boşalmış teneke kutularını biriktiriyor da olabilirsiniz yadaaaa yediğiniz balıkların gözlerini kolye yapmak için saklamaya karar verdiniz.

Biz iki kız kardeş çocukken ve benim çocuklarımda dahil hepsini yaptık. Farketmiyor, kolleksiyon yapmaya karar verdiğiniz şey her ne olursa olsun inanın bana anneniz kesin çıldırıyor.  Küçük bir kız çocuğuyken tüm bunları yapmış olsa bile...

“Annem Neden Çıldırdı?” Çocukların hayatlarındaki normal şeylerin biz yetişkinleri nasıl çıldırttığını gösteren, günlük yaşam içindeki komik olaylar dizisinden oluşuyor.

Aytül Akal’ın kaleminden “Annem Neden Çıldırdı?” Uçanbalık Yayınevi aracılığıyla hem çocuklara hemde içimizdeki çocuğu korumaya devam eden biz yetişkinlere keyifli anlar yaşatmaya devam ediyor.

Kitabı satın almak isteyeneler buradan ulaşabilirler.




0 yorum :

Mavrovo


Buz mavisi göl, beyaz bulutlarla buluşurda araya ağaçların dalları ve evlerin çatıları renk katmaz mı?

Yollar beni hep heyacanlandırmıştır. Mavrovo gölü çevresinden Kayak merkezine gidene kadar ki manzarayı hafızamın hatıralar başlığında “unutulmaz manzaralar” bölümüne kaydettim daha sonra yazıya dökmek üzere. Zira fotoğraflara yansımayan an ve an değişimleri canlı seyretmek istedim.

Bu seneki kayak maceramız Makedonya’nın başkenti Üsküp’e (Skopje) bir saatlik mesafede ki Mavrovo gölü çevresinde bulunan Kayak merkezindeydi.

Gündüz kayak, akşam keyifli bir yemeğin ardından dinlenmek isterim ben hep. Öyle şamatalı, çalgılı eller havaya eğlence, gündüz yorgunluğumu iki katına çıkarır. Mavrovo Kayak merkezi tam da benim istediğim gibiydi. Pistler sakin, çok fazla sıra beklemeden yukarı çıktık., Kalabalığın getirdiği kazalar da yok. Çocuklar için (12 yaşa kadar ) kayak kiralama, öğretmen ile ders (sabahları 2 saat ) ücretsizmiş. Kaldığımız otelden yazı götürdük, hem kayakları aldığımız yere hemde yukarı çıkmak için günlük bilet aldığımız yere gösterdik.  Keyifli ve ekonomik bir tatil oldu bizim için.
 
Memnuniyet kişiye göre değişiyor tabi. Aramızda usta kayakçılarda vardı. Siyah pistlerin yan taraflarında olması gereken güvenlik şeritlerinin olmadığını, yol düzenleme ve işaretlerin yetersiz olduğunu, yer yer ortaya çıkan toprağın tehlike yarattığını söylediler. Biz sarı ve yeşil pistlerde gezinirken ustalar Mavi pistle yetindiler.

Mavrovo kayak merkezi ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirisiniz.

Son gün uçağımız akşam olduğu için biz Üsküp’ü gezmek istedik.

Şehir 1392'den 1912 Balkan savaşlarına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Yenilenme çalışmaları tam gaz devam ediyor. Tadilat yapılan binaları ve meydanları perdelerle kapatmışlar. Her yerde devasa heykeller var. Meydanlar, köprüler ve hatta binaların tepelerinde bile bu heykelleri görmek mümkün. Üsküp bu yeni yüzüyle bir Avrupa başkenti olma özelliğini koruyor.

Ancak aynı özeni şehrin “Old Bazaar” bölümünde göremedim. Burada Osmanlı döneminden kalan, cami, han, hamam ve eski evlerin olduğu mahallelere rastlamak mümkün. Umarım tamir bakım sırası onlarada gelir. Zira 16.yy yapılmış Kursumli An (Kurşunlu Han) ‘ın içi boşaltılmış ve kapılarına zincir vurulmuş, artık kullanılmıyor.

Şehrin merkezine, Vardar nehrinden karşıya geçmek için kullanılan en eski köprü Fatih Sultan Mehmet tarafından 1421-1451 yılında yapılan Taş Köprü.

Hemen yakınında yeni yapılan Arkeoloji Müzesinin önünde her biri birbirinden güzel heykellerle süslü yeni köprü gözüküyor. Gece ışıklar altında her iki köprüde çok güzel bir görünüme sahip.

Biz yemeğimizi Eski Çarşı içinde tarihi bir restaurant olan Destan’da yedik. Yoğurt, turşu ve kurufasülye var. Türkçe menü mevcut. Menüde köfte için kebap diye yazıyor. Hem lezzetli hemde ekonomik.

Üsküp de gezilecek yerlerin ayrıntılarına Skopje başlıklı yazıdan ulaşabilirsiniz.
















0 yorum :

Skopje



Avrupa'nın yenilenen şehri Üsküp...
Bu seneki kayak maceramız Makedonya’nın başkenti Üsküp’e (Skopje) bir saatlik mesafede ki Mavrovo gölü çevresinde bulunan Kayak merkezindeydi. Son gün uçağımız akşam olduğu için başkenti gezmeden, görmeden dönmeyelim dedik.

Şehir 1392 den 1912 Balkan savaşlarına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Şehri gezerken bir yanda yeniden inşaa edilen müzeler, tiyatro binaları ve anıtlar diğer yanda bakımsız kalmış tarihi han, hamam, cami ve kiliseler dikkat çekiyor

Yenilenme çalışmaları tam gaz devam ediyor. Tadilat yapılan binaları ve meydanları perdelerle kapatmışlar. Her yerde devasa heykeller var. Meydan , köprü, hatta binaların tepelerinde bile bu heykelleri görmek mümkün. Üsküp bu yeni yüzüyle bir Avrupa başkenti olma özelliğini koruyor.

Vardar nehrinden karşıya geçmek için kullanılan en eski köprü Fatih Sultan Mehmet tarafından 1421-1451 yılında yapılan Taş Köprü, her yönüyle görmeye değer.

Arkeoloji Müzesi
Hemen yakınında yeni yapılan Arkeoloji Müzesinin önünde her biri birbirinden güzel heykellerle süslü yeni köprü gözüküyor.

Biz yemeğimizi Eski Çarşı içinde tarihi bir restaurant olan Destan’da yedik. Yoğurt, turşu ve kurufasülye var.Türkçe Menüde mevcut. Menüde Köfte için Kebap diye yazıyor. Hem lezzetli hemde ekonomik.


Üsküp’te gezilecek yerler denince ilk akla gelenler

Makedonya Meydanı: Şehir merkezinde Vardar Nehrinin hemen yanında bulunuyor. şehrin kalbi adeta burada atıyor, denebilir tüm festivaller, kültürel ve politik olaylar burada düzenleniyormuş. Biz gezerken meydanda yenileme çalışmaları vardı, perdelerle kapatılmıştı. dolayısıyla fotoğraf çekmekte biraz zorlandım. Ama ortada Büyük İskenderin anıtı bulunuyordu.
Makedonya Takı
Makedonya Takı : Pella Meydanında bulunan zafer anıtı çatı katında seyir terası mevcut. Yanında iki kocaman devasa heykeller var.

Makedonya Mücadele Müzesi : (Museum of the Macedonian Struggle) Ulusal müze, Vardar Nehri kıyısında Arkeoloji Müzesi ve Tiyatro Binasının arasında çok merkezi bir yerde. 

Balmumundan yapılan heykeller çok ilgi çekiciydi. Müzede bir çok görsellik kullanılarak Makedon mücadelesinin anlatıldığı ve 1991 Bağımsızlık Bildirgesi’nin önünde biten 13 sergi alanı var. 

Rahibe Terasa'nın evi
Rahibe Teresa Evi: Rahibe Terasanın yaşadığı ev günümüze kadar ulaşmadığı için evin yerine yapılan şapel ziyaretcilere açık. Avluda Rahibe Terasa’nın yaptığı çalışmaların fotoğrafları bulunuyor.

Makedonya Ulusal Müzesi : eski şehir bölgesinde çarşı içinde kalan müze Kale’ye yakın bir konumda. Müzede Makedon tarihsel ve kültürel mirası sergileniyor.


Üsküp Kalesi: MS 6. yüzyılda inşa edildiği düşünülen yapı bir çok kez depremler ve saldırılar sonucu hasar görmüş, tekrar inşa edilmiş. Ancak 1963 deki büyük depremde gördüğü ciddi hasar ne yazıkki tamir edilememiş. Ancak bugün hala kalenin büyük bir bölümü gezilebilir konumda.

Eski Tren İstasyonu: ( Skopje City Museum ) Günümüzde sanat galerisi olarak kullanılan eski Tren İstasyonu, 1963 de ki büyük depremde çok hasar görmüş. O günün anısına depremin olduğu an 05.17 de saat durduğu haliyle bırakılmış tekrar çalıştırılmamış.

Eski Tren İstasyon'u

Üsküp Arkeoloji Müzesi : Müze artık yeni yerinde Vardar nehrinin kıyısında ziyaretcilerini bekliyor. Müzenin hemen önüne yapılan heykellerle bezenmiş köprüden Taş köprüyü seyretme şansınız var. Müze içinde yaptığımız tarihi gezinti sırasında o dönemin insanını tasvirleyen balmumu heykelleri çok gerçekciydi. En alt katta İskender Lahti’nin bir kopyasını ziyaret ettik. Orjinalini daha önce İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde görme şansımız olmuştu.

Çifte Hamam : 15. yüzyılda İsa Bey denetiminde yapılan hamam 1915 yılına kadar kullanılmış. 1963 depreminde ciddi hasar almış ve yeniden onarılarak Modern Sanat Galerisi olarak hizmet vermeye başlamış. Deprem sonrası bir çok ülke ünlülerinin eserlerini müzenin kurulumu için bağışlamışlar.

Taş Köprü: Vardar Nehri üzerinde yer alan yapı 1421 -1451 yılları arasında II. Mehmet himayesinde yapılmış. (Fatih Sultan Mehmet) bir çok kere depremden zarar gördüysede yeniden onarılmış, bugün halen kullanılabilir durumda.
 
Taş Köprü
Aziz Savior Kilisesi: Mustafa Paşa Camisine yakın küçük bir kilise. Bahçesinde Goce Delchev’in mezarı ve kilise içinde Delcehev ile ilgili küçük bir müze bunuyor.

Mustafa Paşa Camisi : 1492 yılında inşaası tamamlanan cami, Yavuz Sultan Selim’in veziri Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Cami eski çarşı içinde Üsküp Kalesine yakın bir konumda.

Ulusal Tiyatro: (National Theatre Skopje) Vardar nehrinin kıyısına yapılan Opera ve Tiyatro binası dışındaki heykeller kadar çatısındakilerle de ilgi çekiyor. Bizim için zaman kısıtlıydı bir gün daha kalıp burada bir eser seyretmeyi isterdim doğrusu.

Ulusal Tiyatro 
Şehir Parkı: Üsküp merkezindeki göller, spor alanları, lunaparklar, hayvanat bahçesi, kafe ve
restauranların bulunduğu büyük yeşillik alan. Bahar ayları için gezilebilecek en gözde mekan.

Milenyum Haçı : Millennium Cross 2002 yılında Vodno dağına inşa edilen haç 66 metre yüksekliğinde. Gece ışıklandırıyorlar, şehirden çıplak gözle görülebilmesi için tasarlanmış, 2008 de içine asansör, restaurant ve hediyelik eşya dükkanı ilave edilerek ziyarete açılmış. 

Kurşunlu Han (Kursumli An): Eski şehir bölümünde çarşı içinde bulunan Hanlardan en büyük olanı ve günümüze kadar ulaşanı Kurşunlu Han. 16.yy yapılmış. Çatısının kurşunla kaplı olmasından dolayı Kurşunlu Han olarak anılan Han’ın I.Dünya Savaşı sırasında kurşunları sökülmüş.

Kurşunlu Han


Biz gittiğimizde kapısı kilitliydi, artık kullanılmıyor. Seviyorum bu eski kapıları kilitleselerde mutlaka içeriyi görecek bir aralık bulunuyor. Kemerli sütunlardan oluşan iki katlı bir yapı. Avlusunda küçük bir çeşme bulunuyor.

Murat Paşa Camisi, İsa Bey camisi, İshak Bey Camisi ve Yahya Paşa Camisi Üsküp’te görülecek camilerden bir kaçı. Hepside tarih boyu yaşanan depremlerden nasibini almış ve tadilatlar geçirerek bugünkü hallerine kavuşmuşlar.







0 yorum :

Sorun Kadın Olmak Mı?


Ben bir kız çocuğum,
Ben kız kardeşim, 

Anneyim, 
Anneanneyim;

Ben balerinim, piyanistim, 
ressamım, ben sanatçıyım;

Ben eczacıyım, doktorum, 
mühendisim, öğretmenim;

Biz Özgecanız, Biz 13 yaşındaki N.Ç. yiz, 
Biz gazeteci Zeynep Kuriş’iz,

Biz Çocuk Geliniz, tacize uğrayan, tecavüze, 
cinayete kurban giden milyonlarca kadından biriyiz

Biz kadınız,

Biz insanız.

Kadın olmamız insan olmamıza engel değil.

Yaşama hakkımız var.

Gülmeye, istediğimiz gibi giyinmeye, hamile dolaşmaya hakkımız var.

Öğrenmeye, okumaya, dilediğimiz mesleği seçmeye hakkımız var.

Karar vermeye ve kendi kararlarımızı uygulamaya hakkımız var.

Biz kadınız herşeyden önce insanız.

Sorun kadın olmak mı?

Peki bu bir sorunsa eğer, bu olaylara zemin hazırlayan diğerleri çok mu masum?

Bu erkek çocukları, bu adamlar tek başlarına gelmediler bu dünyaya. Onların eğitimlerinden anneleri kadar babaları da sorumlu.

Eğitim ve öğretimi onlara sunacak devlet de sorumlu.

Çevresindeki, mahallesindeki esnaf, konu komşu, eş dost, akraba da sorumlu.

Sürekli ülkemizin “Kadın Sorunları" olduğu vurgulanıyor. Kadına, sorun yaratan gözüyle bakılmaya başlandı günümüzde. Eteğini kısa giymeseydi, dekoltesini açmasaydı, gülmeseydi, otururken, bacak bacak üstüne atarken, konuşurken “gel bana” der gibi bakmasaydı, annesinin dizinden …   daha uzatılabilir.

Asıl sorun şu insan olmanın verdiği erdemleri tam olarak yerine getirme becerisinde olmayan erkekler kadar kadınlarında bu ezici çoğunlukta yer alması, bazen korkudan bazen cehaletten...

Önemli olan bu sorumluluklarımızı görmek ve görevleri üstlenmek. Yılda bir gün "kutlu, mutlu, uğurlu" olsun diyerek değil. 

Sevgiyel Kalın 
Daima...

Not: Aklınızda bulunsun diye yazıyorum Kadınlar için kurulan dernek, vakıf ve yardım kuruluşlarından birkaçı.

KAHDEM (Kadınlara Hukuki Destek Merkezi)
BİZ KADINIZ (Kadın Haklarını Koruma Derneği)
MORÇATI (Kadın Sığınağı Vakfı)
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi
KDF Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu

En kısa zamanda yenilerini eklemeli, üyeleri ise her cinsiyetten olmalı yeterki insan olmanın verdiği erdemlere sahip olsunlar.
Nefsine Sahip Çık Derneği, Empati Kurma Derneği, Aklını ve Bedenini Kontrol Et Derneği,
Önce Kendini Eğit Vakfı...





















0 yorum :