Marmara bölgesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Gökçeada

0 yorum

Sabah uyanınca balkondan meydandaki saate bakmayı seviyorum. Tıpkı yatakta gözümü açmadan donk sesinden saatin kaç olduğunu anlamayı sevdiğim gibi.

Zaman mı beni kovalıyor ben mi onu bilemedim. Zamanın duracak kadar yavaş aktığı bir şehir benim için Çanakkale.

Yazın son demleri, Çanakkale çevresinde gezilecek yerler listemde birinci sırada Gökçeada var.
Burası yaklaşık 10 yıl önce gittiğim ve hep aklımda huzur kelimesi ile eş değer kalmış bir ada. Türkiye’nin en büyük adası olsa da herhangi bir köyde konaklayarak gün içinde diğer köyleri ziyaret etmek mümkün.

Biz Kaleköyde Değirmen Konukevinde konakladık. Kuşkusuz adanın her yerinde gün batımı manzarası çok güzel ancak biz olabildiğince günün sonunda Kaleköye dönmeye çalıştık, günbatımında o müthiş manzarayı kaçırmamak için.


Beni en çok etkileyen köylerden biri Zeytinliköy, taş döşeli daracık sokakları, çok şey anlatan minik taş evleriyle eski bir Rum köyü. Rumca adı Aya Teodoroi olan Zeytinliköyü minik kafeleriyle ve dibek kahvesiyle ünlü.

Bir sürü Kafe var ve hepsininde tatlıları müthiş güzel. Gezip dolaşıp o anda ruhumuz nereye ait olmak istiyorsa oraya oturduk ve uzun süre kalkmak istemedik.

Ayrıca deniz tatili içinde çok ideal bir yer, Gökçeada'da denize girilebilecek birçok koy var. Uğurlu plajı, Laz Koyu, Kefalos Plajı, İnce kum plajı bunlardan sadece bir kaçı. Ayrıca Kaleköy Limanı ve Kuzu Limanı’nın yanında da plajlar mevcut.

Bizim gittiğimiz dönem bayrama denk geldiği için sakin ıssız denilen heryer çok kalabılıktı. Uğurlu köyünden sonra sahilden giderek bulduğumuz Saklı Liman şansımıza sakindi. Kuşkusuz, fazla tesisin olmayışı, duş tuvalet gibi olanakların kısıtlı olmasının da payı var bu sakinlikte.

Sahil minik minik taşlardan oluşuyor, kum yok. Bu beni çok mutlu etti. Dakikalarca oturup taşların renklerini inceleyebilirim, ıslakken başka renk, kuruyken başka renk her biri birbirinden güzel. Denizin taşlı olması suyun berrak olmasını sağlıyor. Bu da ortaya muhteşem bir manzara çıkarıyor. Günü tuzlu sonlandırdık ama olsun deydi doğrusu.

Denize girdiğimiz bir diğer koy ise Eşelek köyü, tuz gölünün yakınlarında Aydıncık sahili. Burası, çok rüzgarlı olduğundan genellikle sörf yapanların tercih ettiği bir koy. Zaten sörf okulu da var.

Bu sahilde iki şeyi seyretmekten çok zevk aldım. Biri masmavi denizin üztünde kelebek gibi gidip gelen rengarenk sörfler diğeri ise kumsalda dolaşan siyah boyalı insanlar….

Evet yanlış duymadınız, sahilde simsiyah boyanmış dolaşan, sadece üzerindeki renkli mayosu gözüken bir çift göz görürseniz şaşırmayın. Tuz gölünün içerisinde olan kükürtlü çamuru sağlık için yüzleri dahil her yerlerine sürüp plaja gelip biraz bekledikten sonra denize giren bir sürü insan var. Sahilde eğlenceli görüntüler oluşturuyorlar.

Tuz gölü sonbaharda yükselen sularda yaşayan bir çok canlı türüne ve onlarla beslenen göç eden kuşlara ev sahipliği yapıyormuş. Özellikle Flamingoların uğrak yeriymiş. Ada sakinlerinden öğrendim. Adaya tekrar gelmek için bir nedenim var artık.
Gökçeada’nın çoğu köy yolları dar ve virajlı, keçiler serbest geziyor. Ama onlar bile öğrenmiş karşıya geçmek için arabanın geçmesini beklemeyi.

Gündüzleri kadar geceleri de keyifli bu adanın. Gün batımından sonra Kale köy limanında, sahil restaurantlarından dolup taşan canlı müzik, birinden diğerine geçiyor. Birbirinine karışmadan nazikçe…

Sabah Kaleköyün yukarısındaki kaleye çıkmak istedim, bir kaç fotoğraf çekebilirim umuduyla. Sabahın sekizinde benden başka fotoğraf meraklıları da vardı. Bazı yerleri birlikte keşfettik.

Kaleköyün yukarısında 1785 de yapılan Aya Marina Kilisesi ve kaleden kalan bir kaç duvarı görebildim, birde büyük çınar ağacının altında köy kahvesinde kahvaltı edenleri.

Ada kokulu sabun atölyesi ise biraz daha tepede, kaleye doğru çıkan dar yolda minik tabelasını görmesem oradan aşağıya geri döneceğim. Atölyenin bahçesinden bakınca aşağıdaki manzara müthiş. Denize girilebilecek bir koy daha. Burası Yıldız Koy kamp alanıymış. Türkiye'nin ilk ve tek su altı milli parkının bulunduğu yöre ve dalış için idealmiş. Son gün öğrenmem pek iyi olmadı. Aklım kaldı doğrusu. Neyse tekrar gelmek için bir nedenim daha var artık.


Hani hep sorarlarya “Issız bir adada kalsan yanına alacağın üç şey nedir?” diye. Bende “Gökçeada’dan giderken yanında götüreceğin üç şey nedir?” diye soruyorum.

Merkezden alınmış Efi Badem Kurubiyesi
Tepeköy den alınmış ev yapımı şarap
Zeytinli köyünden alınmış dibek kahvesi


Huzurlu tatiller olsun
Sevgiyle kalın





Meraklısı için NOT

Kabatepe’den kalkan gemiye binmek için biletleri online aldık. Online bilete öncelik sırası var. Yaz dönemi gemiye binerken müthiş bir kuyruk oluyor. Linke buradan ulaşabilirsiniz.

Kabatepeye gelmişken Çanakkale şehitliklerini gezmeden gitmeyelim derseniz önceki gezimden notlara buradan ulaşabilirsiniz.

Kaleköy de tepede kaldığımız Değirmen Konukevi’nin ve diğer pansiyonların bulunduğu linke buradan ulaşabilirsiniz.






Devamını Oku »

Haydarpaşa Tren Garı

0 yorum
İstanbul - Bağdat Demiryolu Hattı

Bir vapurun iskeleye ağır ağır yanaşması sırasında hayranlığımı gizleyemeden her ayrıntısını hafızama kazımaya çalıştığım heybetli bina Haydarpaşa Tren Garı. 

Yüzlerce kere fotoğrafını çekmişimdir ve yine yüzlerce kere hayranlıkla seyretmişimdir.

Kadıköy –Eminönü vapur seferleri sırasında yaz yada kış mevsim ne olursa olsun dışarıda İstanbul’u seyrederim. Bazen sisli ama gizemli, bazen güneşli net ama esrarengiz haliyle beni büyüler.

Bir yanda Haydarpaşa tren garı, Selimiye kışlası, diğer yanda Tarihi Yarımada ya yaklaşırken Haliç’in iki yakası Sirkeci,  Karaköy, Galata Kulesi ve karşısında tüm heybetiyle selamlar beni Topkapı Sarayı.

Yine güneşli bir gündü. Eminönü’nden Kadıköy’e gitmek için bindiğimiz vapurdan ani bir kararla Haydarpaşa iskelesinde indik. Bu değişiklik çocuklarda önce telaş sonra heyacan uyandırdı.

Önce binanın önündeki lokomatif’i inceledik. Merdivenlerin başında durup binayı doyasıya seyrettik. 1908 de İstanbul-Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak yapılmış Haydarpaşa Tren Garı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ise İstanbul- Şam- Medine seferlerini de yapmış.

II.Abdülhamid’in onayı ile İki Alman mimar Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından hazırlanan proje sonucu garın yapımında Alman ustalarla İtalyan taş ustaları birlikte çalışmışlar.

Binanın dışı beni çok etkiler hüzün, ayrılık kokar. Ama o geniş merdivenleri birer ikişer çıkıpta içeri girdiğimde, işte içimde bir umut, buluşma, kavuşma sevinci beliriverir.

İçerisi Kemerli sütun, duvar motifleri ve saat her an ellerinde bavulları çıkıp gelecekmiş gibi eski zaman insanlarını bekler…

Bir çok yangın tehlikesi geçirmiş, denizdeki tanker ve gemi çarpışma kazalarından etkilenmiş, patlamada hasar gören kurşun vitraylar yeniden onarılmaya çalışılmış. 

Bina birçok kez onarımdan geçse de 2010 yılında çıkan ağır yangından dolayı çatısı çökmüş ve 4. kat kullanılmaz hale gelmiş.

Şimdi kaderini bekler durur, bir zamanlar treni bekleyen yolcular gibi…






Devamını Oku »

Doğu ile Batı’nın birleştiği nokta...

0 yorum
Bir zamanlar Paris’ten kalkan Şark Ekspresi’nin yolcu indirdiği yer... 

Kimbilir hangi ressamlar, mimarlar geldi ilk defa İstanbul’a, oryantalist yaşamı keşfetmeye…
Doğu’ya, Osmanlı’nın topraklarına ….
İstanbul’a hayranlık birkez daha arttı, resmedildi, yazıldı, çizildi…

O günden bu güne değişmeyen tek şey hala İstanbul hakkında hayranlıkla ayrıntılar yazılıp çizilmeye devam ediliyor.

Benim için “Tarihi Yarımada” nın vazgeçilmez duraklarından biri Sirkeci Garı

Bu günkü ziyaretimi çocuklarla birlikte yapmak istedim. Tarihin akışında kaybolanlar gizli kalanlar ve keşfedilenleri görmeleri için.

Binanın ön cephesinde bulunan iki saat kulesi zamanı hiç aksatmadan dakikaları üst üste ekliyor gözüksede zaman durmuş gibiydi benim için. Ama Binanın yan cephesinde garın hizmete girdiği tarihleri hem rumi hemde miladi takvimde görünce zamanın aslında nasıl su gibi hızlı aktığını anladım.

Bina yapıldığı dönemde deniz kenarındaymış, Çevresi zamanla çok değişime uğramış. Binanın içinde üç büyük lokanta ve ayrıca binanın arkasında da geniş bir bira bahçesi ile açık hava lokantası bulunuyormuş. Bugün, saat kuleleri, vitraylar binanın içindeki iki lokanta ve müze günümüze kalanlardan sadece bir kaçı.

Gar, II.Abdülhamit döneminde 11 Şubat 1888 günü büyük bir törenle temeli atılmış. 03 Kasım 1890'da da hizmete açılmış. Bu görkemli gar binasının mimarı Alman mimar ve mühendis August Jachmund, Sultan II.Abdülhamit'in güvenini kazanarak daha sonra sarayın danışman mimarı olmuş.

Batı’nın bitip Doğu’nun başladığı bir başka değişle Doğu ile Batı’nın birleştiği nokta Sirkeci Garı.

Selçuklu dönemi taş kapılarını anımsatan geniş bir giriş kapısından içeri girdiğimde sanki zaman tünelinden geçen bir yolcu gibi hissettim kendimi. Burada ki lokantalarda kimbilir kimler oturmuştu. Kimlerin buluşma, kavuşma noktası olmuştu… Her ayrıntı seyretmeye değer. Sivri kemerli pencereler ve Vitraylar göz doldurmaya devam ediyor.

Bekleme salonlarına, Avusturya'dan getirilmiş büyük çini sobalar konulmuş o dönemde, tabi bu sobalardan biri şimdi içerideki müzede sergileniyor.

Önce restoranlardan birinde oturup sabah kahvemi yudumlarken garın eski halini hayal etmeye çalıştım. Yedikule'de yapımına başlanan demiryolu hattının Sarayburnu'na kadar uzanan Topkapı Sarayı bahçesinden geçirilmesi konusu uzun tartışmalara yol açmış o dönemde. Abdülaziz'in izniyle hat Sirkeci'ye ulaşmış ancak Sirkeci'ye ulaşan demiryollarının yapımında istimlak amacıyla tarihi değerine paha biçilemeyen Bizans ve Osmanlı saray ve köşkleri yıkılmış malesef.

İçeride bulunan müze, küçük olmasına karşın günümüze birkaç şeyin ulaşmış olması sevindirici. Çocuklarımın ilgisini çekti.

Müzede sergilenenlerden bazıları; Bilet dolabı, seyyar telgraf makinesi, bilet baskı makinesi, Anadolu-Osmanlı Demiryolu Şirketine ait istasyon çanı.(19.yy), Orient Ekspres ve Yemekli - Yataklı Vagonlara ait servis takımları (19-20.yy), Büro Malzemeleri, Tren Plakaları ve İstanbul(Sirkeci) Gar bekleme salonunun ısıtılmasında kullanılan çini soba 1890.

Yolculukları severim, Tren İstasyonları bana hep kavuşmaları hatırlatır, Avrupa Yakasının Sirkeci Garı gibi Anadolu Yakasının Haydarpaşa Garı da benim için özel yerlerden biri olmaya devam ediyor.

Müze pazar ve pazartesi kapalı. Müze hakkında daha ayrıntılı bilgi için buraya tıklayınız



Devamını Oku »

Sultanahmet Meydanı

0 yorum
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... 


Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, 

Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. 


Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından 

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. 


Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan 

Türkçesi bülbül kokan, 


İstanbul, İstanbul…
Canım İstanbul / Necip Fazıl Kısakürek


Adına şarkılar bestelenen, şiirler okunan şehir İstanbul.
Eski İstanbul'u gezmek denilince akla gelen ilk yer "Tarihi Yarımada". Gezmek için bir günün yetmediği, Tarihi Yarımada adeta bir açık hava müzesi. Altında binlerce yıllık medeniyetlerin kalıntıları var.

Meydana adını veren Sultanahmet Camii mavi renkli iznik çinileri ile bezendiği ve kubbelerinin içi de mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için turistler tarafından Mavi Cami ( Blue Mosque) adı ile anılmaya başlanmış.

Hemen hemen yılda bir gezerim tarihi yarımadayı, her gezdiğimde farklı bir bölümü daha çok dikkatimi çeker. Sultanahmet camii’ni en son gezişimde İznik çinilerini daha detaylı inceleme fırsatatını yakaladım. Çiniler sarı ve mavi tonlarında bitki motifleri ile süslenmiş, her biri el emeği göz nuru birer tarihi eser ve bu süsleme için 20 bini aşkın çini kullanılmış.
İçerisi 260 pencereyle aydınlatılmış olan caminin Türkiye’nin ilk altı minareli camii olduğunu biliyor muydunuz?

Sultanahmet Meydanında eskiden Hipodrom varmış, şimdi o günlerden kalan tarihi simge olarak Antik Mısır dikilitaşı, Örme dikilitaş ve Yılanlı Sütun boy gösteriyor.

Örme Dikilitaş, 32 metre olan dikilitaş kaba kesilmiş taştan yapılmış. Yapım tarihi tam olarak bilinmemekle beraber resmi kaynaklara göre VII. Konstantin'in dedesi I.Basil'in zaferlerini resmeden yaldızlı tunç plakalarla kaplıymış, ayrıca dikilitaşın üstünde bir küre bulunmaktaymış.
Ancak söylentilere göre IV Haçlı Seferleri sırasında yaldızlı tunç plakalar haçlılar tarafından çalınmış ve eritilmiş. Söylentinin aslı astarı varmı bilinmez ama gerçek olan, Örme Dikili taşın üzerinde bugün tunç plakaların olmadığıdır.

Antik Mısır Dikilitaşı, MS 390 yılında Roma İmparatoru I. Theodosius, Mısır'dan gemi ile İstanbul'a getirterek Hipodrom'da şimdiki yerine diktirmiş.

Yılanlı Sütun, MÖ 479'da Pers ordusu karşısında birleşen Yunan şehirlerinin kazandığı zafer anısına yapılmış ve Delfi'deki Apollon mabedine dikilmiş. Eser İstanbul’a İmparator Konstantin tarafından MS 324 yılında getirtilmiş. Bugün eserin günümüze gelebilen kısmı 5m. Birbirine dolanmış üç yılan kafasının ikisi kayıp biri İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.

Meydanın başında, Sultan I. Ahmet Türbesi’nin karşısında Alman Çeşmesi bulunuyor. 1901 yılında Alman İmparator II. Wilhelm tarafından Sultan’a hediye olarak gönderilmiş. Alman Çeşmesi Almanya’da yapılıp İstanbul’a getirilerek burada monte edilmiş.

İmparator Wilhelm İstanbul’u iki kez ziyaret etmiş aslında ticaret desek daha iyi olur. İlk ziyareti 1898 Osmanlı ordusuna Alman tüfeklerini satmak için, ikinci ziyaret İstanbul-Bağdat Demiryolu’nun Alman firmalarına verilmesi vaadini almak için.

E tabi küçük bir hediyeyi çok görmemek lazım Alman Çeşmesi o günlerin anısı olarak Sultanahmet Meydanındaki yerini almış.

Devamını Oku »

Çanakkale

0 yorum


Gittiğiniz şehirlerin isminin nereden geldiğini hiç düşündünüz mü? 
Ben hep merak ederim, bu isimler nasıl olurda bir şehrin tarihinde yer alırlar. 

3000 yıldan buyana yerleşim merkezi olan Çanakkale eski çağlarda, Hellespontos ve Dardanelles olarak da adlandırılıyormuş.

Osmanlı döneminde Biga ve Gelibolu Sancakları  diye adlandırılan bölge, Cumhuriyet döneminde sancakalr kaldırılarak her ikisinin ortasında bulunan Çanak köyü il ilan edilmiş.

Çanakkale adı yörede çok gelişmiş olan çanak - çömlek zanaati ve şehrin iki simgesi haline gelen Kale-i Sultaniye ile özdeşleşince de şehir Çanakkale olarak değiştirilmiştir.

Nusrat Mayın Gemisi

7 Mart 1915 sabahı Ertuğrul adlı uçak ile keşif uçuşuna çıkan Pilot Cemal Efendi Çanakkale savaşının seyrini değiştirmiş. O sabah gördüklerini daha doğrusu göremediklerini rapor etmiş

O gece Nusrat Karanlık Liman’a döktüğü tarihi mayınlarla pek çok düşman gemisini boğazın sularına gömmeyi başarmış.  Çimenlik kalesinin bahçesinde bulunan Deniz müzesinde, Nusrat Mayın gemisinin maketinin içini gezebiliyorsunuz size eşlik eden görevli Askerler gemi hakkında ayrıntılı bilgi veriyorlar.


Çanakkale Saat Kulesi

Deniz Müzesinden limana doğru giderken tarihi saat kulesi hemen dikkatimizi çekiyor. 1897 de Sultan II.Abdülhamid döneminde İtalyan Konsolosluğu da yapan Vitalis isimli tüccar tarafından yaptırılmış olan bu saat kulesinin kuzey yönünde bir çeşme var.


Truva Atı Heykeli

Günün yorgunluğunu kordonda deniz kenarında çay bahçelerinden birine oturarak gideriyoruz. 

En çok rağbet gören Troy filminde kullanılan Truva atı heykeli. Heykel, Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimleriyle sergilenmek üzere Japonya’dan Çanakkale’ye getirilmiş.


Aynalı Çarşı 

Ve artık Çanakkale’nin içindeyiz. Adeta Çanakkale ile özdeşleşen şeylerden biri Aynalı Çarşı. 
Çarşı 1890 yılında II. Abdülhamit döneminde Eliyau Hallio tarafından yaptırılmış.

Gelibolu savaşları sırasında büyük hasar gören bina 1918-1921 Çanakkaleyi işgal eden İngilizler tarafından ahır olarak kullanılmış. Daha sonrasında Çanakkale belediyesi tarafından tadilat gören bina yeniden bedesten olarak hizmet vermeye başlamış.

Girişte kapının her iki yanında bulunan aynalardan dolayı aynalı çarşı olarak ünlenen binanın ilk adı ‘Passage Hallio’ dur.

Arkeoloji Müzesi

Şehir merkezinde bulunan Arkeoloji müzesinin en dikkat çeken eserleri Afrodit heykelciği, Hadrian Heykeli ve Polyksena Lahti’dir.

Müzedenin bahçesinde bulunan Lahitler çocuklar kadar benim de ilgimi çekti.

İçeride Troia, Assos ve Dardanos Tümülüsü Salonlarında sergilenen eserler binlerce yayında yer almış ve uluslararası sergilerde teşhir edilmiş, arkeoloji dünyasınca tanınan özgün eser guruplarından oluşuyor. Keyifli bir gezi oldu bizim için.

Çanakkale Arkeoloji Müzesi'nin web sayfasına buradan ulaşabilirsini

Devamını Oku »

Çanakkale ve Şehitlikler

0 yorum
Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum…


Her bir metrekaresi yüzlerce, binlerce şehit kanıyla yıkanmış bu toprakların. Yapılan şehitlikler, yazılan kitaplar, dikilen anıtlar, anlatılan destansı hikayeler az kalır yaşanan gerçeklerin yanında.

"Orada, uçan kuşun, ağacın, toprağın, mavi denizin, ölmek istemeyen binlerce gencin hikayesi vardı.

Şimdi orada bize, gelincik tarlaları ile süslenmiş topraklarda, derin bir sessizlik, birkaç mezar taşı
Ve derin bir hüzün kaldı..."

Gelibolu Savaş müzesinin kurucusu Onur Akman’ın dediği gibi “derin bir hüzün kaldı.”

Biz gezimize Gelibolu‘dan başladık. Daha sonra Şehitlikler bölgesinde yerli yabancı tüm şehitlikleri ziyaret ettik. Her yeri tüm detayları ile gezmek için iki gün ayırmanızı tavsiye ederim.

Gelibolu Savaş Müzesi

Sahilde Kore Kahramanları Caddesi üzerinde bulunan müzede 7000 den fazla eşya sergileniyor.

Tarihin gizli kalmış anıları ortak zaman ve mekanda, bu müzede buluşmuşlar sanki… Delikli mataralar, birbirinin içine girmiş mermiler, konserve kutuları, mektuplar ve mayınlar savaşın izleri her yerde bize tanıklık ediyor. Onur Akmanlar‘ın kurduğu Gelibolu Savaş Müzesi web sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

Piri Reis Müzesi

Kore Kahramanları Caddesinin sonunda, Gelibolu kalesinin içinde yeralan Piri Reis Müzesini gezebilirsiniz. Piri Reisi’n kullandığı araç gereçler, döneme ait tablolar, gemi maketleri, çizdiği haritarların bazıları burada sergileniyor.

Piri Reis 1513 yılında Gelibolu şehrindeyken çizmiş haritalarını. Yaşadığı yüzyılda ki koşullar göz önüne alındığında çağın çok üstünde çizilen bir haritadır Piri Reis’in haritaları. Bugün bile hayranlık uyandırmaya devam eden bu haritanın önemi hala anlaşılmaya çalışılıyor.

Namık Kemal Mezarı (1840-1888)

Birçok oyun, roman, eleştiri ve tarihi kitaplar yazan Vatan şairimiz Namık Kemal “Vatan Yahut Silistre” eserini Gelibolu’da yazmış. 2 Aralık 1888 yılında Sakız adasında ölmüş ve vasiyeti üzerine Bolayır’da ki Gazi Süleyman Paşa Türbesinin yanına gömülmüş.

Gelibolu’dan sonra Şehitlikler bölgesine geliyoruz. İlk ziyaretimizi Akbaş Şehitliğine yapıyoruz.

Akbaş Şehitliği

Çanakkale savaşında çok önemli bir yere sahip olan Akbaş tam olarak bir hastane kompleksi
durumundaymış. Burada Ağır Mecruhim Hastanesi, Emraz-ı Adiye Hastanesi ve Ağır Mecruhim nakliyat Hastanesi olmak üzere farklı fonksiyonları icra eden üniteleri bünyesinde barındırmış.

Akbaş’ta kurulu hastanelerde, cephedeki çarpışmalarda yaralanarak tedavileri esnasında şehit olan 1.213 askerin anısına yapılmış Akbaş Şehitliği.  459 şehidin adı dik taşlarda yazılı. 754 şehidin adı ise rölyefin her iki yanında duvarda…

Akbaş şehitliği 2013 yılında Çanakkale Valiliği ile yapılan protokol gereği OPET tarafından “Tarihe Saygı Projesi” kapsamında yenilenmiş ve bugünkü görünümüne kavuşturulmuş.
Barış Anıtı

Akbaş Şehitliğinin yan tarafında bulunan barış anıtı; Türk Askerinin savaştaki amansız mücadelesi sırasında, savaşan diğer milletlerin askerleri ile barış ve dostluk hatıralarını günümüze ulaştırmak ve Türk askerinin şevkatini simgelemek için yapılan tarih adına derslerle dolu bir savaşın barış anıtı.

Mehmetçiğe Saygı Anıtı

Albayrak sırtının güney ucunda bulunan heykel muharebeler sırasında yaralanan Avusturalyalı bir subayı kendi siperine taşıyan bir Türk Askerini canlandırmak için yapılmış. Bu gurur verici hikayenin tamamını Turgut Özakman’ın Diriliş Çanakkele 1915 kitabından okuyabilirsiniz (sayfa 309)


Avustralya Şehitliği


Avustralya Şehitliği / Lone Pine Anıtı

Kanlı sırt bölgesinde bulunan mezarlıkta büyük çoğunluğu Avustralyalı 1167 asker yatıyormuş. Çanakkale Muharabelerine Anzak Kolordusunda katılmış kara ve denizde ölen 4936 askerin anısına saygı için bu anıt yapılmış. 

57. Alay Şehitliği

57 Alay Şehitliğinde 3000 Türk askerinin 1.800'ü burada şehit verilmiş ve Mustafa Kemal’in burada 57. Alay’a ünlü emri olan “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar hakim olabilir” emrini vermiş.

Bu Alay, erinden komutanına son askeri şehit düşene kadar burada düşmala savaşmış. Hatta savaş sonrasında tören düzenlendiğinde kahramanlık madalyasını alacak kimse olmadığı için madalyaları 57. Alay’ın sancağına takmışlar.
57. Alay Şehitliği


Mustafa Kemal’in Saatinin Parçalandığı Yer ve Atatürk Zafer Anıtı

Anafartalar Gurup Komutanı Albay Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915 günü Congbayır’ında taarruz emir verdikten kısa bir sure sonra harekatı tepe üzerinde izlerken bir şarapnel parçası göğsünün sağ tarafına isabet eder. Bu yer Conkbayır’ında Zafer Anıtı’nın önünde 4 mermer top güllesi ile işaretlenmiş.

Çanakkale Şehitler Abidesi

Çanakkale’de kahramanlık destanları yaratmış olan aziz şehitler adına yapılan Çanakkale Şehitler Abidesi, Türk’ün tükenmezliğinin simgezi, birlik ve beraberliğinin kanıtıdır.

Yükesekliği 41,7 metre olan anıtın neden bu boyda yapıldığının gerekçesi ise;  Bir gün Atatürk'ün yakın arkadaşı olan gazeteci Ruşen Eşref Bey, Atatürk'e "Paşam Gelibolu yarımadasına bir şehitler abidesi yapalım sizce boyu ne kadar olsun der" Atatürk ise "siz oraya 40 metre boyunda bir anıt dikseniz bile ŞEHİTLERİMİZİN hakkını ödeyemeyiz" der.

Bunun üzerine Çanakkale Şehitler Abidesi Atatürk'ün öyle betimlediği için 40 metrelik bir anıt dikilmesine karar verilir daha sonra yine de hakkını ödeyemezsiniz dediği için de üstüne Atatürk'ün boyu olan 1,70 de eklerler ve Çanakkale Şehitler Abidesinin boyu 41,7m. olur.
Abidenin 4 ayağında dördü deniz savaşlarını dördü kara savaşlarını anlatan 8 rölyef bulunuyor.

İngiliz Anıtı / Cape Helles Anıtı

Gözcü Baba Tepesi’nde İngilizlerin en büyük anıtı olan Helles anıtı yer alır. Abide Lozan Antlaşması’ndan sonra 1924 yılında yapılmış. Anıt 33 metre yüksekliğinde, Gelibolu seferinde ölen mezarı belli olmayan, kaybolan ve denize defnedilen askerler için yapılmış olan anıtın üzerinde İngiliz donanma gemilerinin isimleri yazıyor.
İngiliz Anıtı




Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtı

25 Nisan 1915 tarihinde bu bölgeyi savunan 26. Alay 3. Tabur’a bağlı 500 Türk askeri 3000 kişiye karşı sabaha kadar direnmiş ve Türk savunmasına hayati bir zaman kazandırmışlar. 3. Tabur’un 10. Bölüğünden Yahya Çavuş 67 askeriyle tarihe geçecek bir direniş göstermiş, yani canlarını vermişler ama bu tepeyi düşmana vermemişler...

1915 Sebdülbahir Savaş Malzemeleri Müzesi

1985 yılından beri Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'ndaki köyleri tek tek gezerek obje biriktiren Tarihçi Ahmet Uslu'nun galerisinde, Çanakkale savaşlarından bu güne ulaşan 8.000 den fazla obje bulunuyor.

Ahmet Uslu, Çanakkale Şehitliklerini ziyarete gelemeyenleri de düşünerek "Çanakkale'den Anadolu'ya" projesini hayata geçirmiş ve bir  Gezici Müze açmış. Proje kapsamında, Anadolu'nun dört bir yanındaki illere, galeride sergilenen eserleri taşımış ve onlarca ilde sergiler açmış. Gezici Müzede, sergi esnasında 5 kişilik tarih ekibiyle yüzbinlerce kişiye Çanakkale savaşları hakkında bilgi vermişler.

Ben Sebdülbahirdeki müzeyi gezerken duygulu anlar yaşadım en çok da bu Projenin halen devam ettiğini öğrendiğimde duygulandım, mutlu oldum. Güzel ülkemde öğrenecek daha çok şey var. Gezici müze ve sanal müzenin web sayfasına buradan ulaşabilirsiniz

Kilitbahir Kalesi ve Namazgah Tabyası

Kilitbahir Kalesi
Kilitbahir köyü içerisinde, boğazın en dar noktasına Çimenlik Kalesi ile karşılıklı olacak şekilde Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462-1463 yılları arasında yaptırılan Kilitbahir Kalesi ve Çimenlik Kalesi 18 Mart 1915’te çok büyük görevler üstlenmiş.
Çanakkale savunmasındaki en büyük tabyalardan olan Namazgah Tabyası Çanakkale Savaşlarında 18 Mart 1915 te isabet almış.

Kilitbahir kalesinin yanından yukarı doğru çıkan dar yürüyüş yolu boyunca sol tarafta ağaçların
ardına gizlenmiş tarihi bina gözümüze çarpıyor. Savaş yıllarında karakol olarak kullanılan bu bina, daha sonra mektep ve bir dönemde muhtarlık binası olarak kullanılmış. Şimdilerde Kilitbahir Kültür Sanat Merkezi ve Müze kafe olarak güler yüzlü personeliyle hizmet vermeye devam ediyor.
Kilitbahir Kültür ve Sanat Merkezi





Kilitbahir'den motorla karşıya Çanakkale merkeze geçtik. İlk görülecek yerler Deniz Müzesi içerisinde ki alanda Çimenlik Kalesi ve Nusret Mayın Gemisi idi.

Çimenlik Kalesi

Kale 1462 de Fatih Sultan Mehmet tarfından yaptırılmış. Kalenin deniz tarafındaki suru III. Selim  yıktırmış yerine o günün silah teknolojisine uygun olarak top platformları ve cephanelikler yaptırmış. Çanakkale Savaşları sırasında 4 adet top Çimenlik kalesinde savunma görevi yapmış. 18 Mart 1915 günü kale özellikle İngiliz gemisi Queen Elizabeth’in yoğun saldırılarına mağruz kalmış ve zarar görmüş. Her iki kale de 100. Yıl kutlamaları için yeniden restore ediliyor.

Meraklısı için:

Mayıs ayı Çanakkale’nin en kalabalık olduğu zaman. Hafta sonları okullardan ve turlar aracılığıyla bir çok yerli turist Çanakkaleye geliyor. Münferit gidiyorsanız mutlaka önceden otel rezervasyonunuzu yaptırmanız gerekir. Akol, Büyük Truva ve Anzac Hotel şehir merkezinde bulunan otellerden bazıları.

Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda inşa edilen Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’nde yer alan 11 canlandırma odasından ikisinde, üç boyutlu gösterim yapılıyor.

Bu canalndırma odasından 'Nusrat Mayın Gemisi' adlı ikinci salonda, deniz savaşlarında Nusrat'ın boğaza döşediği mayınlarla savaşın kaderini değiştirmesine yer veriliyor.

'Dönüm Noktası Salonunda' 261 rakımlı tepede, 19'uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal'in 'Ben Size Taarruzu Değil, Ölmeyi Emrediyorum' şeklinde tarihe geçen emri, film ve hologram tekniği bir arada kullanılarak canlandırılıyor.

'Hatıralar'salonunda, Türk askerlerinin hatıraları ziyaretçilere aktarılıyor.

Her salonda ayrı konu işleniyor 1 den 11 e kadar tüm salonlarda Çanakkale savaşını nedenlerini, sürecini ve sonucunu görebiliyorsunuz. Yalnızca Mayıs ayı çok kalabalık olduğu için önceden rezarvasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Online rezarvasyona buradan ulaşabilirsiniz.
Ayrıca merkezde Çanakkale Savaşları malzemelerinden oluşan bir müze de bulunuyor.













Devamını Oku »

Bank-ı Osmanî-i Şahane ve onun Mimarı Alexandre Vallauri

2 yorum
Hiç merak edeniniz oldu mu? Eski yıllarda neler olduğunu. Tarih kitaplarında yazmayan ama sizin gezip görerek deneyimleyebileceğiniz neler olabileceğini… hiç düşündünüz mü?

Oysa ben, tarihin akışında kaybolup gitmiş bir günü, yeniden deneyimlemek isterdim. Zaman zaman Eski İstanbul’a uğrar oradaki tarihi binaları gezerim. Her bina ayrı ayrı yaşanmışlık, hissi verir bana. Acılar, umutlar, neşe, keder … sanki ağzı var dili yok duvarların, eşyaların. Müzelerin yeri başka benim hayatımda...
 Bugün Osmanlı Bankası’nı görmeye gittim. Karaköy Galata mevkiinde, Bankalar Caddesinde eski adıyla Voyvoda Caddesinde, kendi gibi tarihi binaların arasına sıkışıp kalmış olmasına rağmen, tüm heybetiyle orada dimdik durmaya devam ediyordu.

1856 yılında İngiliz sermaye ile kurulan Bank-ı Osmanî-i Şahane, şimdilerde Merkez Bankasının İstanbul Şube binası olarak kullanılıyor.

Osmanlı Bankası’ndan kalan, bu güne ulaşmış bir çok evrak binanın -2 katında sergileniyor.

Bu müze’de ; Personel fotoğrafları ve dosyaları,
müşteri kartları ve dosyaları Sultan Abdülaziz’in büyük oğlu ve Sultan Reşad’ın veliahtı Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi’in cari hesap ekstresi bile var. (1916);
Kesik banknot köşeleri (deste deste) Senetler, fotoğraflar, anılar var. Oda büyüklüğünde kasalar var.  Kasalarda artık sadece kitaplar var. Binanın giriş katında kütüphane olarak kullanılan bir bölüm var. 
Her bir köşesine sinmiş yaşanmışlık var. Ama yinede içinden çok, binanın dışını sevdim ben.

Bu bina Mimar Alexandre Vallauri’nin imzasını taşıyor. Doğu ve Batı arasında yer alan bir kuruluşun merkezi olarak inşaa edilmiş olan Osmanlı Bankası’nın; 

Beyoğlu’na bakan cephesinde neoklasik, Haliç ve İstanbul’a bakan cephesinde ise neo-oryantalist bir uslup kullanmış Mimar Vallauri. Bina dışında yaptığı bu şaşırtmalara içeride de devam etmiş. Bankanın giriş holünde asılı iki levhaya yazdığı yazılarla bankaya adeta “çifte kimlik” vermiş.

İlk tabelada Latince olarak “Dostlardan aldığın her şey kaderin dışında kalır. Ancak vermiş oldukların her zaman için servetin olacaktır.” yazar.

Arapça olan diğer levhadaysa, “Para kazanan, Allah’ın sevgili kuludur.” diye yazar.

Binayı incelerken Mimar Vallauri’yi düşündüm. Bunun gibi daha nice eserler bırakmış olabilir İstanbul’a. Yaptığı eserlerinde yarattığı akıl oyunlarının neler olabileceğini merak ettim doğrusu.


Küçük bir araştırma sonucu Mimar Alexandre Vallauri’nin Eserlerinde öne çıkanlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istedim; İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdin’den esinlenerek yapmış olduğu İstanbul Arkeoloji Müzesi ana binası,


Haydarpaşa’daki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası (günümüzde Marmara Üniversitesi Tıp ve Hukuk Fakültesi olarak kullanılıyor.),

Beyoğlu Pera Palas Oteli,

Cağaloğlu’nda Düyun-u Umumiye Binası (günümüzde İstanbul Erkek Lisesi olarak kullanılıyor),

Club des Chasseurs ( ilk olarak Avcılar kulübü olarak açılan daha sonra sırasıyla Nouveau Cirque (Yeni Sirk), Skating Palace (Tekerlekli Paten Pisti), Yeni Tiyatro, Melek Sineması, 1924 de Emek Sineması olarak kullanılan ve şuanda tamamen yıkılan bina)


Artık Kadıköy den vapura bindiğimde Haydarpaşa önlerinden geçerken tepede gördüğüm ve seyrine doyamadığım muhteşem binanın kimin tarafından yapıldığını biliyorum. 
Vapur ilerledikçe gözümü kırpmadan ama hayranlıkla seyrettiğim üç bina Haydarpaşa Tren Garı, Selimiye Kışlası ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane...
Daha nice tarihi binalar yeterince onurlandırılmayarak yok olup gidecekler, bizlerde eskiyi özlemle anacağız...








Devamını Oku »

Mustafa Kemal Atatürk'ün Okulunda, O'nun Sınıfındayım

0 yorum
Mustafa Kemal Atatürk'ün Sınıfında sıra arkadaşları ile oturup, kara tahtada ders dinlemek ister misiniz? 


Şimdinin Harbiye Askeri Müzesi, eskilerin Mekteb-i Harbiye adıyla andığı Mustafa Kemal Atatürk'ün Harb Okulunu okuduğu okul bugün müze olarak gezilebiliyor.

1848 yılında Osmanlı padişahı I. Abdülmecid'in  fermanı ile kurmay subay yetiştirmek amacıyla, kurulan Mekteb-i Harbiye  1921 yılına kadar eğitim vermeye devam etti.
Günümüzde müze olarak gezilen binada;  Atıcı ve kesici silahlardan ateşli silahlara; Fatih ve Yavuz Köşesinden Atatürk Dersanesine; Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı salonundan Somali-Bosna-Kosava- İç güvenlik Salonuna  kadar her biri birbirinden değerli  28 ayrı sergi salonu bulunuyor.

Şimdi sınıftayız

Müzede en çok gezilen yer, Mekteb-i Harbiye ( Harb Okulu ) olarak kullanıldığı yıllarda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının okuduğu derslik.  Sınıf, kara tahtasından sıralarına, perdelerden pirinç sobaya kadar  aynen korunduğu için ilgi çekiyor. Kendinizi  bir anda 1899 - 1902 yılları arasında Mustafa Kemal Atatürk'ün yanında ders dinlerken buluyorsunuz.




Halka Açık Mehter Konserleri

500 kişilik modern Atatürk salonunda müzenin açık olduğu günlerde (Pazartesi-Salı dışında) her gün 15.00 ila 16.00 saatleri arasında Mehterin tarihçesini anlatan İngilizce ve Türkçe multivizyon ile 20’şer dakikalık iki seans halinde verilen konser çok ilgi çekiyor. 

Ziyaret Gün ve Saatleri: 
Dini bayramların birinci günü, yeni yılın ilk günü ile Pazartesi ve Salı günleri dışında her gün 09:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Saat 15:00-16:00 mehter takımı gösterisi vardır.
İletişim ; Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, Valikonağı Caddesi Harbiye Şişli İstanbul

Telefon: 0212 233 27 20 ( 4 Hat )






Devamını Oku »

Şişli'deki Atatürk'ün Evi

0 yorum
ŞİŞLİ'de bulunan  ATATÜRK'ün Evi Müze olarak geziliyor


Şişli de yürürken yüksek apartmanların arasında sıkışıp kalmış bu tarihi binayı görmemek mümkün mü?

Mustafa Kemal Paşa, Aralık 1918-16 Mayıs 1919 tarihleri arasında kaldığı bu evde asker ve sivil arkadaşlarıyla birlikte vatanın kurtuluş planlarını hazırlamış.

Çalışma arkadaşları arasında, İsmet (İnönü) Paşa, Ali Fuat (Cebesoy)Paşa, Kazım (Karabekir) Paşa ve Rauf Orbay gibi önemli isimler vardı.

Pazartesi hariç hergün gezebileceğiniz bu tarihi binada Mustafa Kemal Atatürk'e ait eşyalar sergileniyor.

10 Kasım'da ziyaret etme şansınız varsa orada yapılan törene eşlik ediyorsunuz. Yanınızda çiçek götürmeyi ihmal etmeyin.

Ev ile ilgili tarihi ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz

Adres: Adresi: Halaskargazi Cad. No: 140 Şişli/ İSTANBUL

Telefon: 0212 233 47 23

Devamını Oku »

Miniatürk

0 yorum
Hava güzel, çocuklarla yapılabilecek bir etkinlik arıyorsunuz;  hem eğlenceli, hem eğitici olsun, kısa sürede çok yer gezelim diyorsanız tam size göre...

Miniatürk 

Kendinizi beş adımda boğaz köprüsünden geçerken, kız kulesinin tepesinden bakarken, İzmir saat kulesinin saatine dokunurken, Kapadokya peri bacalarını incelerken  bulursanız hiç şaşırmayın. Burası Türkiye de bulunan tarihi eserlerin tümünün bire bir benzeri yapılan maket eserlerden oluşan bir gezi alanı. Kısa sürede tüm Türkiye'yi gezebilirsiniz

Yerli yabancı tüm turistlerin ilgisini çeken, İstanbul'da çocuklarla yapılabilecek eğlenceli etkinliklerden bir tanesi.

Adres ve açılış saatleri için ayrıntılı bilgi ve işletişim 0212.222.28.82


Devamını Oku »

İstanbul Deniz Müzesi

0 yorum

Tarihin en eski teknesi  Venediklilerden gelmiş olabilir mi? 



1595-1603 devrinde yapıldığı düşünülen bu kadırganın  Sultan Avcı Mehmet devrinde Venedik dükü tarafından yapılarak sultana hediye edildiği bildirilmektedir.

Uzunluğu 39.64m, Genişliği 5.72 metre, her bir küreği 3 kişi tarafından çekilmekte olup 24 çifte küreklidir. 144 kürekçisi vardır.


İstanbul Deniz Müzesinde bulunan 500 yıllık kadırganın dışında, saltanat kayıkları, Atatürk'ün kullandığı kayıklar,  Kaptan-ı Derya ünvanıyla Türk tarihinin en ünlü denizcilerinin büstleri yer alıyor.


http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/idmk/

Devamını Oku »

Barış Manço Müzesi

0 yorum
“BİR İNSANDAN EN SON NE ZAMAN BAHSEDİLMEKTEN VAZGEÇİLİRSE; O İNSAN, O ZAMAN ÖLMÜŞ SAYILIR.”
BARIŞ MANÇO 

Bir gün, bir an bile olsa hayatımızda tatlı bir gülümseme ile var olmuş bir insan. Onun şarkıları hep kulaklarımızda, dilimiz döndüğünce mırıldanarak... 

Yaptığı programlarla, şarkılarıyla, sevgi dolu yüreğiyle 7'den 77'ye herkesin gönlünde taht kurmuş bir sanatçı.  Moda'ya yolunuz düşerse, içeri gezmeden, onu sevgiyle anmadan geçmeyin. 

Bahçe kapısından girerken solda dizi dizi sıralanmış "Adam Olacak Çocuk" larla  giriyorsunuz. Hemen sağınızda dev "Domates, Biber, Patlıcan" bahçeden size bakıyor. Ana kapıda "Arkadaşım Eşşek" sizi içeri davet ediyor.

İçeri gezerken çocukluğumdan beri dinlediğim şarkılar kulağımda, sanki odaların birinden çıkacakmış gibi heyecanlıyım.




Aldığı ödüllerin olduğu vitrinin önünde daha fazla vakit harcıyorum. Bir insan kısacık ömrüne neleri sığdırabiliyor.
Uluslararası başarılarını birkez daha gururla okuyorum.

Alt katta kış bahçesi, keyifle çay içebileceğiniz bir mekan olmuş. Hele bir de hatıra fotoğrafı çektirebileceğiniz "Adam Olacak Çocuk" panosu, sizi geçmişteki tatlı anılara götürmek için hazır bekliyor.
Çocuklarla yaptığı program Adam Olacak Çocuk, evin en üst katında ki odalarda  bant kayıdından seyredebiliyor.

Barış Manço'nun dediği gibi "Eğer bir gün ölürsem, öldüğüm günü değil doğduğum günü hatırlayın"
2 Ocak 1943


http://www.barismanco.kadikoy.bel.tr/

Devamını Oku »

İstanbul Arkeoloji Müzesi

0 yorum
Son yıllarda  açılan müzeler  artık yetişkinler kadar çocuklarında ilgisini çekiyor.

Çocukların küçük yaşta keşfetmeye başladıkları müzeler, onların psikolojik gelişimleri ve dünyayı anlamlandırmaları için  adeta bir yol gösterici olmuştur.

İstanbul'da,  çocuklarla yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir çok müze sizleri bekliyor.

İstanbul Arkeploji Müzesi İlk müze olma özelliğine sahip.
İçerisinde gezilebilecek çok fazla bölüm olması ona tam gününüzü ayıracağınız anlamına geliyor.

Müze içinde "Çocuk Müzesi" bölümü var. 4-8 yaş arası tüm çocukların keyifle gezebileceği bir mekan.

Çocuklarla müzeleri gezerken; bildiğiniz gerçekleri birde onların gözünden görecek ve belki de yeniden keşfedeceksiniz.

www.istanbularkeoloji.gov.tr
0212.520.77.40  (Çocuk Müzesi bölümü var)









Devamını Oku »