Mağusa, nam-ı diğer Famagusta…

Güneşin bir türlü terkedemediği kent, Mağusa. 

Sonbaharın henüz buraya uğramadığı, yazın da gitmek istemediği bir Ekim ayında gezdim Mağusa’yı. 
Güneşin alabildiğine ısıttığı bu yer, attığımız her adımda buram buram tarih kokan, yüzyıllar boyu Doğu-Batı ticaretinde transit merkezi olmuş bir liman kenti, nam-ı diğer Famagusta. 
Şimdilerin Mağusa’sı bir üniversite şehri olmuştu bile… 

Yakın çevrede olduğu kadar Kale içi de adeta bir açık hava müzesi. Kale içi yürüyerek gezilebilecek kadar küçük olmasına rağmen burada adım başı hayranlık uyandıracak yapılara rastlamak mümkün.
Gezilecek, görülecek, hakkında bilgi toplanacak, fotoğraflanacak ne çok yer var burada…

Kale içi gezilecek yerlerden bazıları,

Günümüzde Lala Mustafa Paşa Camii olarak kullanılan St.Nicholas Katedrali, Venedik Saray kalıntıları, Greklerin St. George Kilisesi, Namık Kemal zindanı, Osmanlı dönemi Magosa Medresesi, günümüzde Sinan Paşa Camii olarak bilinen St. Peter ve St. Paul Katedrali, Doğu Akdeniz Üniversitesinin Kültür Merkezi olarak kullandığı Nestorian kilisesi, Cafer Paşa Hamamı, St. Francis Kilisesi… Bunlar bir çırpıda saydıklarım ama bir gün boyunca anca gezebildiklerim. 


Bazılarının kapanış saatine denk geldik içeriyi görmek, fotoğraf çekmek isterdim. Kimini kapı aralığından kimini kapı deliğinden fotoğrafladım. Ne demişler  "Merak, tüm kapıları aralar"…

Namık Kemal

Kale içinde büyük meydanda, Namık Kemal Meydanı’nda kafelerden birine oturduk. Aynı anda Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan bu üç tarihi döneme tanıklık etmiş meydanda olmak çok heyecan vericiydi. 

Bir yanımda Lüzinyan krallarının Kudüs kralı olarak taç giydikleri St.Nicholas Katedrali; diğer yanımda Osmanlı Dönemi Magosa Medresesi ve tam karşımda Venedik Saray kalıntıları arasında Namık Kemal’in 38 ay sürgün hayatı yaşadığı iki katlı ev.

Yakın tarihimize tanıklık eden Namık Kemal’in sürgündeki zindan’ı veya evi, müze olarak ziyaretçilere açık. Venedik Sarayı avlusunda bulunan iki katlı evin avluya açılan tekgözlü odası Namık Kemal’in sürgün odası. Namık Kemal, "Vatan yahut Silistre" oyununun 5 Nisan 1873 tarihinde İstanbul Gedik Paşa tiyatrosunda oynanmasından sonra 9 Nisan 1873 tarihinde Kıbrıs'a sürülmüş. Önceleri alt kattaki zindana kapatılan şair, bir süre sonra Kıbrıs Mutasarrıfı Veys Paşa'nın izni ile üst kata çıkarılmış. Şimdi müze olan üst katta Namık Kemal’e ait eşyalar ve belgeler sergileniyor.

St. Nicholas Katedrali / Lala Mustafa Paşa Camii
Namık Kemal Meydanında ki en eski ve en görkemli yapı St. Nicholas Katedrali elbette. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa’daki St. Sophia Katedrali’nde Kıbrıs Krallık tacını, sonra da Mağusa’daki St.Nicholas Katedrali’nde Kudüs Krallık tacını giyerlermiş. 1298 -1312 yılları arasında inşaa edilen bu Katedral’in Fransa’daki Reims Katedralinden etkilenmiş batı cephesi mimarisi ve Gotik tarzda işlemeli pencereleri ile en az içi kadar görenleri kendine hayran bırakıyor. Adanın Osmanlı hakimiyetinden sonra bu katedral Lala Mustafa Paşa Camii olarak hizmet vermeye başlamış. Camii olmasıyla beraber iç duvarlar beyaza boyanmış.

Lüzinyan dönemi, Mağusa’nın zenginliği, ihtişamı, lüksü en fazla yaşadığı altın dönem olarak adlandırılıyormuş. Bu dönemde tüccarlar Kadetral yaptırmak konusunda sanki bir yarışa girmişler.

St.Peter ve St.Paul Katedrali / Sinan Paşa Camii

1360 yılında yapılan St. Peter ve St. Paul Katedrali, 1571 yılındaki Osmanlı bombardımanına rağmen sağlam yapısı ile ayakta kalabilmiş. Osmanlı döneminde Sinan Paşa Camii olarak kullanılmış.

Kuzey girişi eşsiz bir taş işçiliğine sahip. Biz gezerken kapısı kilitliydi, aralık olan yerden iç mekanıda fotoğraflamaya çalıştım. En az içi de dışı kadar ihtişamlı görünüyordu.

Kale içine deniz tarafından Porta Del Mare kapısından girdiğinizde ilk gözünüze çarpan heybetli yapı St. George of the Latins kilise kalıntıları.

Greklerin St. George Kilisesi



1360 yıllarında inşa edildiği sanılan, Lüzinyan döneminden beri Ortodoks Grek (Rum) Kilisesi olarak bilinen bu kilisede Bazı söylentilere göre Salamis Başpiskoposu St. Epiphanios'un (M.S 310- 406) tüm mücevherleri kilise temelinde saklıymış. 

Osmanlının Kıbrıs fethi sırasında (1570 - 1571) top bombardımanı sonucunda harabeye dönüşsede hala tüm ihtişamını yansıtabiliyor.

St. George kilisesinin biraz çaprazında denizden gelen saldırılar için korunma, savunma amaçlı yapılmış Küçük bir Kale var. 

Othello Kalesi olarak anılıyor. 1310 yılında yapılmış bu eski kale Venedikliler ve İtalyanlar döneminde ayrı ayrı yeniden şekillendirilsede Othello adı, 1500 lü yıllarda İngiliz Sömürge döneminden kalma.

Namık Kemal Meydanının kuzey batısında yer alan Cafer Paşa Hamamı, arşiv belgelerine göre 1601 yılında inşaa edilmiş. 
Lüzinyan döneminden kalma St. Fransis Kilisesi'nin (1226) avlusunda bulunan Cafer Paşa Hamamı, plan ve mimari üslubu olarak (ılıklık ve sıcaklık bölümleri) Osmanlı dönemi yapı özelliklerini yansıtığı söyleniyor. Sadece "Soyunmalık" odası Orta Çağa ait St. Fransis kilisesinin orjinal odalarından birisiymiş. 

Nestorian Kilisesi

Gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımdan kapanma satini kaçırdığım diğer yapıt Nestorian Kilisesi. (Agios Georgios Eksorinos) 

Kapılar kapalı olabilir ama kapı delikleri ve yüksek çözünürlü fotoğraf makineleri bu merakı yeniyor.

Bu kilisenin Zengin bir İtalyan Tüccar olan Francis Lakhas tarafından 1359 yılında inşa edildiği söyleniyor.

Osmanlı döneminde işlevini yitirsede daha sonraları Rum Ortodoks kilisesi olarak kullanılmış. 

Kilise artık Doğu Akdeniz Üniversitesi için bir kültür merkezi olarak kullanılıyormuş bahçe girişinde tabelası vardı. 

Ayrıca 8 Aralık 2013 Pazar gününden itibaren 57 yıl aradan sonra yeniden ayin yapılmaya başlanmış. 



Yakın yerler
St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi 

St. Barnabas’ın ilginç bir hikayesi var. Çok eskilere, 45 yılına dayanıyor. Salamis Mağosa doğumlu olan St Barnabas Kıbrıs da Hıristiyanlığı ilk yaymaya, anlatmaya başlayanlardan biriymiş. Bu faliyetlerinden dolayı öldürüldüğünde cesedi öğrencileri tarafından gizlice alınmış. Salamis'in batısında bir yeraltı mağarasına gömerken de göğsüne St.Mathews'un yaptığı incilin kopyasını koymuşlar.

St. Barnabas Manastırı

Cesedin yeri bilinmediği içinde incil uzun yıllar gizli kalmış. 432 yıl sonra piskopos Anthemios, mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını istemiş. Mezar açıldığında St. Mathews incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilmiş.

Sonrasında buraya tahmini 491 yılında inşaa edilen Manastır M.S. 7. yüzyılda başlayan Arap Akınları sırasında yakılıp yıkılmış. Bu kiliseden günümüze sadece taş döşemeli bir yola ait kalıntılar ve birkaç mermer sütun gelebilmiş.


Bu gün gezdiğimiz Manastır 1756 yılında yapılmış. Kilisenin çan kulesi ise burada görevli olan üç kardeş papazın mali katkılarıyla 1958 yılında inşa edilmiş.

St. Barnabas Mezarı
1991 tarihinde manastırda başlatılan yeni düzenlemelerle manastır odaları Arkeoloji Müzesi’ne dönüştürülürken, kilise de İkon Müzesi’ne dönüştürülmüş.

Kilisede ikonlar, Manastır odalarında ise, Neolitik Devir’den başlayarak Bizans döneminin sonuna kadar tarihlenen arkeolojik eski eserler sergileniyor.

Manastırın yaklaşık 100 metre doğusunda Aziz Barnabas’ın cesedinin bulunduğu yer altındaki antik mezarın üzerine ise küçük bir kilise inşa edilmiş. 



Salamis Antik Kenti

Mağusa’nın 6 km kadar kuzeyinde yer alan Salamis antik kentini gezerken İzmir ilinin Selçuk ilçesi sınırları içinde kalan Efes Antik kenti gözlerimin önünde canlandı. Orayı gezerkende bir merak vardı içimde. Binlerce yıl önce yaşanılan bir kentin üzerinde geçmişin izlerini aramak…

Antik kentteki en eski buluntular bize M.Ö. 11. yüzyıla ait olduğunu söylüyor. Bunu arkeologların bulduğu sikkeler söylüyor. Bu sikkelere göre kent önce Asurlar, Mısırlar ve Persler’in hakimiyetine geçmiş. Daha sonra Büyük İskender ve Roma dönemi başlamış. Salamis Kenti MS 332 ve 342 yıları arasında meydana gelen Büyük depremlerle yıkılmış.

Salamis Kenti 19. yüzyılın sonlarında keşfedilmiş. 1952-1974 yılları arasında yapılan kazılarla büyük bölümü ortaya çıkarmışlar. Malum 1974 yılında kesilen kazı çalışmalarına 1998 yılında tekrar başlanmışlar ve kent bugünkü halini almış.

Kentteki yapılar

Çok geniş bir bölgeye yayılan kentin içinde gezip görülecek bir çok yapı var.

Kenti çevreleyen Surlar ve limanlar;
Etraflarında heykeller, havuzlar ve hamam bulunan Gymnasium
Gösterilerin yapıldığı, kulis ve giyinme-soyunma odlarının bulunduğu, freskler, sütunlar ve heykeller ile süslenmiş sahne bölümünden günümüze sadece temelleri kalmış olan Tiyatro;
Zemininde mozaik döşemesi bulunan Roma Villası;
Avlusunda bir su kuyusu bulunan tabanında mozaiklerin olduğu Kampanopetra Bazilikası,
Yapıldığı dönemde Kıbrıs’ın en büyük bazilikası olduğu sanılan, vaftiz odasının döşeme seviyesinin altında ısıtma sistemi bulunan St. Epiphanos Bazilikası;
Şehre su dağıtımı yapan su kemerleri ve Bizans sarnıcı;
Salamis'in hem toplantı hem de alışveriş merkezi olan Agora (pazaryeri) ve Zeus Tapınağı… hepsi görülmeye değer
















0 yorum :