Cehenneme Övgü

Gerçeklikleri sorgulama zamanı...

Bazen kendimizi hayatı sorgularken buluruz. Dikkatimiz artık bu sorgulama yönünde olunca da "algıda seçicilik" çevremizde gördüğümüz duyduğumuz herşey bu teoriyi destekler. 

Bundan 30 yıl önce yazılmasına rağmen hala güncelliğini koruyan bir kitap "Cehenneme Övğü".
Daha önce neden Gündüz Vassaf'ın kitaplarını okumadım diye hayıflanmayı bırakıp teker teker okumaya başladım.

Halen Radikal gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor, Gündüz Vassaf. Kitapta en çok hoşuma giden bölümü sizlerle paylaşıyorum. Elimde olsa  kitabın tamamını sizlerle paylaşırdım. Her bir paragraf üzerinde düşünmeye değer.

 "Çocuklar oyun oynarken hayal kurarlar. Gerçekleri oynarlar. Bunun bir oyun olduğunu bilirler. Oysa bizim için düğmelere basmak ve bir şeyler oldurmak, hayatımızın son derece ayrılmaz, işlevsel bir parçası.

Düğme tümüyle kutsal, tümüyle güçlü. Fotoğraf makinesiyle olan ilişkimiz, düğmeyle gelen imajın nasıl gerçekliğin yerini aldığını gösteriyor. Deklanşöre her basış, fotoğrafı çekilen her şeyin tüketildiği, doğal ortamından koparılıp birbiriyle bağıntısız bir dizi görüntünün parçası olması demek.

Fotoğraf makinesinin kullanılışı, kuramsal olarak, tüfek yada tabancanın kullanılışından farksız: Tüfek maddeyi parçalayarak imha ederken, fotoğraf makinesi de objektiften görülen nesneyi kendi bağlamından soyutlayarak yok ediyor.

Giderek daha çok insan, resmini çekmek üzere olduğu şeyle bütünleşmek, onu duyumsamak, anlamak ve kavramak yerine, görüntüyü yakalamak ve sahneyi kendi bağlamından koparıp almakla meşgul. Yirminci yüzyılda birer görüntü tüketicisi haline geldik hepimiz. Bir sahneyi asla donduramayacağımız, bir anı asla yakalayıp kayda geçiremiyeceğimizi fark etmiyoruz."

Kitabı satınalmak isteyenler buradan ulaşabilirler. 


0 yorum :

ÖTEKİLER

Dersim'in Şığso Köyünde doğdu. Dağlarda devrimci oldu, 
Şam'da PKK'lı... 
Elzığ'da itirafçı, Silivri'de Ergenekoncu...

"Terörist Başı" Abdullah Öcalan'ın hevaliydi, yıllarca çatıştığı, düşmanı Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "suç ortağı" yaptılar.  Dağlarda aşık oldu, çatıştı, ölümü gördü. Pişmanlığı da tanıdı, direnişi de...

İnsan sarrafıydı, İstanbul'da çırak çıktı, hep dolandırıldı.
Nevşehir cezaevinden tünel kazıp kaçtı. Silivri'den kaçmamaya yemin etti. Bıçak sırtında yaşadı.
Hep "ötekilerin" tarafına düştü. Dersim dağlarından, Silivri'nin bulutlarına yükselen gerçek bir yaşamın, Rızgar'ın romanı.

"Usanmadan mücadele edenler özgürlüğü, barışı ve adaleti kazanmalı.
Rızgar, yaşam bize ne öğretti?
Bir, en büyük ceza umutsuzluktur.
İki, barışı, özgürlüğü, adaleti ve cesareti katledenler yaşamları boyunca umutsuzluğu mahkumdur.
Üç, masumiyete işkence edenler mutluluk ve sevinç yüzü görmezler, görmelerine izin yoktur.
Dört, korkutanlar, korkudan beslenenler en büyük korkaktırlar, korkudan ölürler."

Kitabı satınalmak isteyenler buradan ulaşabilirler.

0 yorum :

Hayatını Seçen Kadın

Hocaların hocası, Sedef Kabaş'ın kaleminden Nermin Abadan Unat. 

Biz onu daha çok şöyle tanıyoruz...
Türkiye'nin ilk kadın siyaset bilimcisi.
Türkiye'nin ilk kadın gazetecilerinden biri.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin ilk kadın doçenti, ilk kadın profesörü ve ilk kadın kürsü kurucusu.
Türkiye'nin ilk gazeteceilik okulu , Basın Yayın Yüksek Okulu'nun kurucularından biri.
Türkiye'nin "Uluslararası göç" ve  "kadın hakları" konusundaki en güçlü isimlerden biri.
Dilimize "kamuoyu", "halkla ilişkiler", " baskı grupları" gibi kavramları kazandıran bir öncü.

Makaleleri, kitapları yabancı dillere çevrilmiş, dünyanın dört bir yanında konferanslar, seminerler veren, 5 dil konuşan bir bilimkadını.
Hocaların hocası...

Sedef Kabaş sormuş Nermin Abadan Unat cevaplamış. Yaşamı, kadınları, cumhuriyeti, siyaseti, anneliği, aşkları, okulu, öğrenci-öğretmen ilişkilerini kısacası yaşama ve yaşanmışlığa dair herşeyi...

Ayrıca, engin bilgisi, aydınlatıcı fikirleri ve eşsiz deneyimleriyle nadide bir Rönesans kadınını anlama keyfini bize yaşatmış olduğu için Sedef Kabaş'a teşekkürler.

Kitabı satınalmak isteyenler buradan ulaşabilirler.




0 yorum :

DÖNÜŞÜM

Zihinsel olarak insan, bedensel olarak böcek. 

Kafka'nın Dönüşüm kahramanı Gregor yarı uyanık, başına gelen felaketi hiç şaşırmadan, çocuksu bir kabullenişle fark ediyor ve bu arada insanlığından kalma anılara, insani deneyimine de bağlı. Dönüşüm tam olarak gerçekleşmemiş henüz. Normal bir böceğin gözkapağı yoktur, bu nedenle de gözünü kapatamaz, insan gözleri olan bir böcek söz konusu.

Hikaye 1912 yılında  Prag'da geçiyor.  Dönüşüm'ün kahramanı Gregor Samsa'dır. Kahramanımız Prag'da yaşayan orta sınıftan bir ailenin oğludur. Aile görgüsü kıt, hayatın daha çok maddi yanıyla ilgilenen insanlar. Beş yıl kadar önce yaşlı Samsa parasının büyük kısmını kaybetmiş, oğlu Gregor bunun üzerine babasının alacaklılarından birinin yanında işe girmiştir. Babası çalışmayı bırakır, annesi astım hastasıdır, kız kardeşinin yaşı çok küçüktür. Gregor bütün aileyi geçindirmekle sorumlu olmuştur.

İthaki yayınlarından Çıkan Dönüşüm Vladimir Nabokov'un ders için kullandığı notları, açıklamaları ile birlikte sunuluyor.

1883'te doğan Franz Kafka Almanca konuşan Praglı bir Yahudi aileden geliyor. Çağımızın en iyi Alman yazarıdır. Prag'daki Alman üniversitesinde hukuk okudu.
Eserleri Dava (1925), Şato (1926) ve Dönüşüm (Die Verwandlung) 1915


"Miras kalmış  mobilyalarla, sımsıcak ve rahat döşenmiş bu odanın, kuşkusuz daha sonra dört bir yana rahatsız edilmeden sürünülebileceği ama bununla birlikte aynı zamanda ona insanca geçmişini hızla ve tümüyle unutturacağı bir mağaraya dönüştürülmesini gerçekten de istiyor muydu?"

Kitabı satınalmak isteyenler buradan ulaşabilirler.


0 yorum :

19 Mayıs

 Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

Gençlik ve Spor Bayramı, ilk defa 24 Mayıs 1935’te "Atatürk Günü" adı altında kutlanmıştır. Beşiktaş spor kulübünün girişimleriyle Fenerbahçe Stad'nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline gelmiştir.

Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi'nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aseni kutlanan Atatürk Günü'nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etmiştir. Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiş ve Atatürk’ün de onayıyla yasalaşmıştır. 20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 1980 den sonra "Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı" adını almıştır.

19 Mayıs Kutlamaları

Her yıl 19 Mayıs günü Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Türkiye'nin dört bir yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanır. Üzerinde "Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına" yazan ve "Sevgi Bayrağı" olarak adlandırılan dev bir bayrak Kurtuluş Yolu'ndaki Tütün İskelesi'nden karaya çıkarılarak Samsun valisine verilir. Daha sonra bayrak, Cumhurbaşkanına sunulmak üzere genç atletlere teslim edilir. Samsun'dan yola çıkarılarak Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Kırıkkale'den sonra, 19 Mayıs törenlerinde, Ankara’da Cumhurbaşkanına sunulur.








0 yorum :

18 Mayıs

Prof. Dr. Türkan Saylan 

13 Aralık 1935- 18 Mayıs 2009

Bir yıldız kaydı. Öyle bir yıldız ki o aslında etrafına yaydığı ışıkla bir çok kişinin hayatını değiştirdi.

Cüzzamdan kadın sorunlarına, kız çocuklarının okutulmamasından insan haklarına kadar yaptığı tüm çalışmaları ile pek çok derneğin, vakfın kurucusu ve başkanı. Sayısız onur ve başarı ödülü sahibi.

1963’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi.

1972’de doçent, 1977’de profesör oldu.

1976 yılında Lepra (cüzzam) çalışmalarına başladı, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurdu.

1982–1987 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı’nı yaptı.

1986’da kendisine Hindistan’da “Uluslararası Gandhi Ödülü” verildi.

1981–2001 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’nü yürüttü.

1990’da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev aldı ve 1996’ya kadar müdür yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatörlüğünü yaptı.

2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün Lepra konusunda danışmanlığını yapmıştır.

Uluslararası Lepra Birliği’nin (ILU) kurucu üyesi ve başkan yardımcısıdır. 

Avrupa Dermato Veneroloji Akademisi’nin ve Uluslararası Lepra Derneği’nin üyesidir.

Dermatopatoloji Laboratuvarının kurulmasında görev  aldı.

Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasında yer aldı.

1981-2002 yılları arasında 21 yıl gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliği’ni yaptı.

Bir iş doğru ve insanların menfaati içinse yılmıyorum, pes etmiyorum. Yanımdakilere de ‘bu işi önce kendiniz çözeceğinize, bürokrasiyi geçeceğinize inanmalısınız’ diyorum.”  Türkan Saylan




0 yorum :