Kendisi Bir Mekan,
Kendisi Bir Sahne
Kendisi Bir Atölye
 Kendisi Bir Kitap
Kendisi Bir Yayınevi

Sınırlar çizilerek, alanı daraltılarak adı, isim veya sıfatın içine hapsolmamış bir mekan. Burası ev gibi değil, kalabalık, her an yeni bir şeylerle karşılaşmaya hazır insanlarla dolup taşan, ama kafe gibi de değil, rahat, huzurlu, dingin; insanlarla yaşayan, yaşatılan bir mekan burası.

Kendisi Bir Mekan’ın gizli kahramanları, enerji dolu, güler yüzlü, içten, samimi, mütevazi ve yaratıcı iki özel insan, Tiyatro, sinema ve ekranlardan tanıdığımız Deniz Celiloğlu ve Sosyolog, eğitmen ve Küçük Prens koleksiyoneri Çağla Gülses.

İkisininde on parmağında on marifet, ben buradan saymaya başladığımda eminim ki onlar bir yandan yenilerini eklemeye devam ediyorlar. Büyük koleksiyonerlerin buluştuğu Küçük Prens’in Dil Serüveni sayesinde tanıştığım, cıvıl cıvıl enerjisine hayran kaldığım Çağla ile Kendisi Bir Mekan’da yeni mekan ve atölyeler hakkında konuştuk.

Kendisi Bir Mekan fikri nasıl oluştu?

Bakanlıkta, sağlığın geliştirilmesi projelerinde Çocuk projeleri koordinatörü olarak çalıştığım bir dönemde Sağlık Çocuk dergisi çıkarmaya başladık. Derginin hem editörlüğünü hem de baştan sona dergi basım aşamasını koordine ediyordum. Bir yandan da bakanlığın reklam tanıtım pazarlama işlerini de yapıyordum. O sürede denetleyen, kontrol eden, işi yöneten kısma geçtim ve üretim kısmından uzaklaştım çünkü vakit yok. Geleni kontrol etmekten üretim yapamıyorum.

Benim için iyi bir deneyimdi. Dergiyi öğretmenlerin ve öğrencilerin beğenmesi beni motive ediyordu. Ancak sorgulama sürecim başladı ben burada mı devam etmeliyim yoksa hayallerimle yaratım sürecinde mi olmalıyım?

Aslında hayalim bir butik otel açmak, alt katta kitap kafe ve içinde çocuklara, gençlere ve yetişkinlere bir sürü atölyelerin yapıldığı bir mekan.

O arada şu kararı almıştım, zaten çocuk hikayeleri yazıyorum bir de Deniz ile benim felsefe, kültür ve sanat alanlarında hem yetişkinler hem çocuklar için yazılmış gerek bizim gerek çeviri olsun birikmiş eserlerimiz vardı, artık bunları basalım istiyorduk. Biz bu işin yayıncı tarafında da olmak istiyoruz çünkü yaratmanın, üretmenin keyfi bambaşka.

O süreçte İstanbul’a geldim, çeşitli atölyeler yapıyorum o dönem. Deniz ile birlikte önce yayıncılık ve organizasyon şirketini kurduk. Ama hâlâ aklımda böyle bir yer yok. Burayı ilk gördüğümüz bana çok büyük geldi. Deniz “Burası senin hep istediğin Kitap Kafe olur, üst kat var atölyeleri de burada yapabilirsin” dedi fikir çok sıcak geldi. Şimdiye kadar hep atölyeler için başka yerleri kullandığımdan dolayı hiç düşünmemiştim.

Mekan nedir? Nasıl yaratılır? süreç başladı. Mart ayında tadilat işleri ile hayal olmaktan çıktı ve somut hale gelmeye başladı. Kendisi bir Mekan 2018’in Temmuz ayında kapılarını açtı.

Kendisi Bir Mekan, etkinliklerinden biraz bahsedebilir misiniz?

Hafta sonları 7-12 yaş arası kavrama dönemine uygun materyaller kullanarak çocuklarla felsefe, kültür ve sanat atölyeleri yapıyorum. Çocuklar bizim önceliğimiz ve onlarla çalışmak benim için çok özel ve anlamlı. Atölye çalışmalarımda onları anlatmaya, düşünmeye, sorgulamaya, felsefe yapmaya teşvik etmeye özen gösteriyorum. Atölyeleri hazırlarken üzerinde çalıştığım çokça başvurduğum kaynak ve danıştığım hocalarım var. Dünyaya bakışımızın ve çabamızın çok önemli bir noktada olması ve ileriye dönük olması gerekiyor sırf çocuklar için.

Hafta içi ve hafta sonu yetişkin atölyelerimiz var, açıkçası bizi çok heyecanlandırıyor. Oyuncu kavramını, oyun kavramını yetişkinlikle ve çocuklukla birbirine bağlamak ve onu ayırmamak çok önemli. Yetişkinlere oyuncak partisi yapmıştık. Atölyenin sonunda da masal anlatımı olsun dedik Pinokyo masal atölyesi de bu sayede ortaya çıktı.

Yaptığımız bazı atölyelerimiz;

Öykü yazdıran E Atölye
Filimlerle Felsefe atölyesi
Çocuk edebiyatı okumalarında yetişkinlerin rolü, Ebeveyn ve çocuk ilişkisi
Çocuklarla Küçük Prens ve felsefe atölyesi
Yaratıcı Drama atölyesi,
Polimer kil atölyesi
Modern pandomim atölyesi

Şubat tatili için her güne bir yayınevi geliyor kendi atölyesini yapmak için. Bunların arasından beni en çok heyecanlandıran Meav Yayıncılıktan Gökçe Gökçeer’in çocuklarla, hayvan haklarını işleyeceği “Hayvan Kurtarma” kitabı ile yapacağı atölye.

Bir de Necdet Neydim Hocamızın gençlerle bir söyleşisi olacak.
Sömestir haftası boyunca da Tepe Nautilus Alış Veriş Merkezinde kitap satışları için standımız olacak.

Sosyal medyada Kaktüs Çocuk olarak bir çok paylaşımınız var. Neden Kaktüs Çocuk ?

Kaktüs çocuk benim bir hikayem. Yakın çevre hariç kimse bu hikayeyi bilmiyor. Hikaye hazır, baştan sona aklımda, öyle çok anlattım ki sadece metinleşmedi. Çizer de belli, Ammar Hattap çizimleri yapacak.

 
Beni düşündüren bu bir sessiz kitap mı olmalı, yoksa bir animasyonun seneryosu mu olmalı? Hatta gençlere yönelik bir metin mi olmalı çünkü kurguda toplumsal bir mesele var. Henüz anlatım diline karar veremedim. Ne yapmalıyım derken internet sitesini açayım o beni yazma ve yaratma sürecine götürür diye düşündüm.

Kaktüs Çocuk adı altında, arada bir illustrasyon paylaşıp altına sevdiğim bir yazı yazıyordum. “Senin önerilerinle alıyorum yeğenime. Çok az paylaştın başka önerin var mı?” demeye başladılar. Çocuk edebiyatını çok okuduğum o süreçte anlatmaya tanıtmaya geçtim. Misyona dönüştü bu durum. Şöyle bir şey oldu Kaktüs Çocuk bana dönüştü.

Çocuk edebiyatına olan ilginiz nasıl başladı?

Öğretmen olmak hiç aklımda yokken öğrencilik yıllarımda saha araştırmaları sırasında sosyal sorumluluk projelerinde 2 yıla yakın görme engellilerin eğitmenliğini yaptım. Okul sonrası Bakanlıkta çalışırken bağımlılık uzmanı eğitimi aldım ve lise öğrencileri ile çalışma fırsatım oldu. Öğretmen olarak birebir çalışırsam çok az bir kitleye ulaşabileceğimi düşünüyordum. Bu arada Eğitim Yönetim Teftiş Planlama yüksek lisansına başlamıştım. Çocukları eğitmek sahada olmak aklımda hep bunlar var.

Gençlerde madde bağımlılığı daha küçük yaşlara inmiş durumda. Çocuklara ulaşmak, onlarla iletişimde olabilmek için bir dil kurabilmek gerekiyor.

Çocuklarla birebir de ne kadar didaktik dil kullanırsanız sizden o kadar uzaklaşırlar. Aile ile paylaşmama nedenleri bu. Bağımlılık uzmanlığı eğitimlerinin bana çok şey kattığını düşünüyorum.

Çocuklarla bu doğru dili kurabilmemin yolu nedir diye düşünürken çocuk edebiyatı araştırmaya, okumaya başladım. Günde 5-6 saatim çocuk edebiyatı okumakla geçiyordu. Bir yandan da yazıyordum.

Okul yıllarında makale yarışmasında Türkiye ikinciliğiniz var. Yazdıklarınız hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? 

Evet , makale yarışmasında Türkiye ikincisi olmuştum. Bakanlıkta çalıştığım dönemde çocuk edebiyatı metinleri yazıyordum.

Seneryo yazdım UNICEF için, aynı zamanda 12 kitaplık bir seri var yazdığım, onların basım süreci UNICEF tarafından gerçekleşecek.

Hali hazırda çizer sürecinde baskıya hazır bir çocuk kitabım var adı “Çok Tüylü Pembe Gözlüklü” Çizimlerini Özge Haydar yapıyor, tasarımcı ekibiyle kapak çalışması yapacağız işallah Mart’a kadar bitmiş olur.

Felsefe, kültür ve sanat alanında hem yetişkinler hem çocuklar için Deniz ve benim ortak hazırladığımız eserler var. Çizer bizden son hallerini bekliyor. İşin içine çizgi girince çocuk kitabıdır algısını yıkmak istiyoruz. Bu yüzden çizgisi hem yetişkine hem çocuklara hitap eden çizerlerle çalışmayı tercih ettik. Hazırladığımız bu kitaplar için hem metni hem görseli çok beğenip alsınlar istiyoruz.

Yıllardır devam eden “Çocuklarla Küçük Prens ile Felsefe” atölyeleriniz var. Küçük Prens hayatınıza ne zaman dahil oldu?

İlk okul birinci sınıftayım daha Cin Ali okuyoruz babam bana Küçük Prens’i verdi okuyayım diye. Kitapların içinde büyüdüm, kitaplara aşinayım ancak takdir edersiniz ki ilk okumaya başladığımda Küçük Prens’i anlamadım. Ertesi yıl tekrar babam bu kitabı oku diye geldi, “okudum onu ben, anlamıyorum” diye itiraz etsemde babam her yıl yeniden oku diye bana bu kitabı işaret ediyordu. Şimdiki aileleri çok iyi anlıyorum, çocuklar birşey anlamıyor diyorlar. Aslında aktarmak gerek, bir bölüm okutup bu bölüm üzerinden ne düşünüyorsun diye konuşmak gerek. Belki birinci, ikinci, üçüncü bölüm üzerinden konuşulursa sonrası metamatik öğrenmek gibi bir şey. Geri kalan matematiği çocuklar zaten çözüyorlar. Emin olalım ki bizden daha iyiler. Babamdan duyduğum Nazım’ın bir sözü var.

“Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim”

Siz ne derseniz deyin sizden daha ötesini düşünüyor olacaklar, siz sadece bir yol açmış olacaksınız. Ailelerin destek olmaları gerekiyor, bir kitabın nasıl okunabileceğini öğretmek çok önemli.

Lise yıllarımda Latife Tekin’in “Berci Kristin Çöp Masalları” ile başlayan toplumsal meselelerin yer aldığı farklı kitaplar okumamla birlikte, Küçük Prens’i anlamaya başladım.

Üniversite de Etik felsefesi dersi hocamız bize yıl boyu üzerinde çalışacağımız kitapları söylediğinde heyecandan yerimde duramamıştım . Küçük Prens, Martı ve Antigone.

Sonrasında derinlemesine okumaya başladım. Küçük Prens felsefesi üzerine yapılan şeylerle daha fazla ilgilenmeye başladım. Masallarla Felsefe atölyesi yapmak için araştırma yapıyordum. Bir arkadaşım Küçük Prens ile Felsefe atölyesi çok güzel olur neden olmasın ki dedi. Önce itiraz etmiştim ama iyi ki Küçük Prens’i seçmişim, çok keyifli bir atölye çalışması ortaya çıktı.

Ve böylece okullarda ve çeşitli mekanlarda 7-12 yaş Küçük Prens ile Felsefe Atölyeleri başlamış oldu.

Aynı zamanda Küçük Prens Koleksiyonerisiniz. Küçük Prens Müze Girişimi kurucuları ve Küçük Prens koleksiyonerleri ile nasıl tanıştınız ?


Yıldıray Bey’I (Yıldıray Lise) Ankara’dan tanışıyorduk, İstanbul’a geldiğim ilk dönemlerde Kazım Beyle de (Kazım İnal) tanışma fırsatım oldu. Kazım Bey bana iki Küçük Prens Kitabı hediye etmişti, koleksiyonerler arasına hoş geldin dedi.

Normalde koleksiyonerler kendi koleksiyon parçalarını paylaşmazlar. Küçük Prens Müze Girişiminin en sevdiğim özelliği, kendisinde varsa başkasında da olsun eylemi. Küçük Prens’in özüne de çok yakışan bir paylaşım ağı var. Hayata bakışımı bir kere daha güncelledim, güzel insanlar var, ortak felsefe ortak beğeniler var.

TED İstanbul koleji’nde Küçük Prens ve Felsefe Atölyesini birlikte yaptık. Oradan devam eden büyüyen bir bağımız var. 

Ben de koleksiyoner oldum. Her bulduğumda almaya, onun üzerine daha fazla şey okumaya başladım. Küçük Prens ile ilgilenen insanlarla daha başka bir sohbet ortamı var. Obje toplayıcılığı başka bir şey , o artık işin “Ben Küçük Prens’i seviyorum tarafı”, felsefesini bilen, seven insanların bir araya geldiği bir oluşum Müze Girişimi, çünkü orada olmak için kitaplarınızın kıymeti var. Hangi dilde ne çeviriler var dünyada ve Türkçede…

Dil teorisini çok seviyorum, dilin insanı çok fazla etkilediğini, düşünme sistemini değiştirdiğine de inanıyorum.  Küçük Prens dil serüveni ve felsefe serüveni benim hayata bakışımı, algımı etkilediği için derin bağlar kurduk.

Son olarak bize Kendisi Bir Mekan’da yapmayı planladığınız yakın dönemde yeni projelerden bahseder misiniz?

Deniz, tiyatro kökenli ama edebiyat ve felsefeyle çok ilgili ve düşünme pratikleri çok iyi. Disiplinler arası atölye çalışmalarında başarılı performansları, güzel fikirleri var. Ben de disiplinler arası çalışmaya inanıyorum. Kuşaklar arası çalışmalar yapmayı istiyorum.

Disiplinler arası çalışmak hem dünyayı, ötekini, toplumu anlamak için çok fazla yardımcı oluyor. Bir branşla, örneğin sosyoloji ile sinemayı birleştiriyoruz ve ortaya analizde çok güzel şeyler çıkıyor. Sonra birde dönüyorsun kuşaklar arası çalışmaya. Bir dede, nine ile torun aynı anda bir etkinliğe katılabiliyorsa –ki neden olmasın?- o iş gerçekten iyi bir seçkidir.

Birlikte olmak güzel, neden ayrışalım. İşte Kendisi Bir Mekan’da, hem kuşaklar birleşsin çocuklarla yetişkinler beraber kitaplara baksın hem beraber atölyelere katılsın hemde disiplinler arası çalışmalar yapılsın. Alt metinleri hazır, üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Bir de masal ve felsefeyi birleştirmek istiyorum. Ama masallar istediğim düzlemde değil. Necdet Nedim hocayla bu konuda çalışmalarım var.

Mart ayından itibaren yapmayı planladığımız her aya bir dosya projemiz var. Her ay için bir kelime seçip, bizim algımızda ki bir kelime, bu bir mesele aslında alt başlığı neyle doldurursanız o kadar çok açılıp ilerleyecek.

Bir mesele seçip sonra onun altında felsefe mi, sinema mı, edebiyat mı hangi disiplinler de bir araya getireceğiz ay ay buna çalışacağız..



Röportaj : Hüma Oktay
Ocak 2019

Röportaj Martı Dergisi'inde yayınlanmıştır.





















0 yorum :

Aziz Nesin'den Seçmeler



Zaman zaman kitaplığımdaki keyifle okuduğum, kitaplara sığındığım doğrudur. Aziz Nesin'in eserlerinden bir kaç satır...

Zübüklüğün Sonu Yok
Çok ilerledik
Vatandaşlar ! Aziz vatandaşlar! Muhterem vatandaşlar!
Bu gün çok ilerlemiş bulunuyoruz. Bazıları bunu inkar etmeye çalışıyor. Hiç güneş balçıkla sıvanır mı? Sıvanmaz.

Pek muhterem vatandaşlar! İşte gözünüzün önünde … Şu meydandaki asfalta bakın. Eskiden asfalt var mıydı? İçinizde ellisini geçkin olanlar hatırlarlar ki, eskiden asfalt masfalt yoktu. Daha eskiden kaldırım da yoktu. Çok daha eskiden toprak yol bile yokmuş. Ondan da önce, insanlar yol diye birşey bilmiyorlarmış. Bir de ilerlemedik diyorlar. Daha nasıl ilerleyelim? Ya yol yapmasaydık, ne olacaktı? Syf 101


Gülmekten Öldüren Öyküler -1 / İntikam
Salona girdik. Film başladı. Aklım hep güzel kadınlarda. Ayıp değil ya –belki de ayıptır- ne zaman bir dangalağın kolunda bir güzel kadın görsem, kıskanırım.
Syf 16

Toros Canavarı
Bütün bu insanlar, karısı, oğlu, kızı, polisler, gazateciler, hepsi, hepsi birden yanılmış olamazdı ya… Demek o gerçekten bir canavardı da kendisi bunu bilmiyordu. Syf 21

Bende Çocuktum
Onbeş yıl oluyor. Babıâli’ye aşk şiirleriyle girdim, yokuşun alt başından ellerim kelepçeli çıktım. Bir küçük , bir güdük kalem ki, şeflerin, diktatörlerin, yardakçıların hıncına, gayzına, gazabına hedef oldu.
Şimdi dönüp geriye bakıyorum. Bir yaz güneşi altında, yedi rengin bütün çekiciliğiyle boncuk boncuk ışıldayan oynamak isteyen bir yaramaz çocuğun âkıbetine uğramışım. Bütün suçum, kendilerini arıbeyi sanan eşekarılarını tedirgin etmiş olmamdır. Syf 98

Seyyahatnâme
Hızır,
-Para olmayınca , sağlık ne boka yarar hey akılsız!… dedi.
İşte o zaman az önce söylediğim “Bir zengin olsam ben…” türküsünü ansıdım. Gelgelelim, saygımdan dilim damağıma dolanarak, Hızır Aleyhisselâma “Bir zengin olsam ben!” diyecek yerde, başımın ateşinden mi, şanssızlıktan, yoksa şaşkınlıktan mı, her nedense,
- Bir gezgin olsam ben! demişim.
Hızır bir kahkaha atıp,
_ Senin gibi şaşkına Hızır neylesin?… Zengini, gezgini birbirine karıştırırsın he kafasız! İstediğin gezgin olmaksa, haydi gez, dolaş! Tanrı seni gezgin eylesin! dedi. Demesiyle gözden yitip karanlıklarda yok oldu. Syf 13

0 yorum :

Yeni bir yıl daha



Yine yollardayım…

Öndeki arabayla mesafemi korurken, yüzelli metre ötedeki trafik ışıklarını takip ediyorum. Yolun sağından solundan kaldırımdan yola inecek yolculara dikkat ederken, en az dört araba önümdekinin fren yaptığını fark ediyorum. Dikiz aynasıyla arkayı kontrol ederken, yan aynalardan da yanıma yaklaşan motorsikletlere dikkat ediyorum.

Bir ayağım zaman zaman debriyajda diğeri gazda ama frene basmak için tetikte... Bu arada radyoda çalan müziğe tempo tutarken, arabadaki yolcularla sohbet ediyorum fakat tek sorun bunların hepsini aynı anda saniyeler belki saliseler içerisinde fark etmem, takip etmem, görmem, dinlemem ve yönetmem gerekiyor.

Hayat işte…

İşte tamda böyle bir şey hayat yolculuğu diyorum kendime, tıpkı bir arabayı kullanır gibi…

Hedefine ulaşmak için seçtiğin araba, gittiğin yol, sana eşlik eden yolcular, dostların, ailen, yol boyunca yaşadığın maceralar hepsi ama hepsi hayat yolculuğunun bir parçası.

Yollarda, dikkatli özenli, diken üstünde ama güvenle aşkla nefesinin kesildiği anlarla, mutlulukla yol almaktır yaşamak.

Pekiiii bir günümüz diğerinden farklı değilse, bu hayat yolculuğunda otomatik pilota bağlamış gidiyorsak. her sabah uyanmak için bir nedenimiz yada yaşam amacımız yoksa, paylaşmadan, içimizdeki yetenekleri keşfedemeden sıradan yaşamlarla oradan oraya savrularak yaşıyorsak o günün diğer sıkıcı sıradan günlerden ne farkı kalır?

Eğer, hayat bir yolculuksa bu yolculuğu eğlenceli hale getirmek, insanın aşkla yaptığı hedeflediği hayat amacı ile mümkün olabilir mi?

Her sabah “İyi ki yaşıyorum!”, “İyi ki bu hayattayım!” dedirtecek cinsten bir yaşam amacı…

Bir yıl daha bitiyor...

Hedefsiz, nedensiz ve mutsuz mu?

Farkındalıkla, hedefe doğru bir adım daha umutla mı?

Seçim bizim…

Yaşam bize öyle oyunlar oynar ki her seferinde yine yeniden devam etmek için bir sebep, bir amaç buluruz kendimize…

Bulmalıyız da. Bu saatten sonra demeden, azimle, tutkuyla…
Arabayla bir taşın üstünden geçer gibi sarsılarak, her düştüğümüzde yeniden ayağa kalkarak.

Yeni bir yıl daha geliyor

Sağlıkla, neşeyle, anlam yüklü, adım adım mutlulukla …

Yeni bir yıl daha…

Her yeni yıl, yeni umutlar demek, hiç bitmeyen düşler demek. Mucizelerin gerçek olması demek, yaşadığını hissetmek demek…

Yeni yılda heyecan dolu kalbinizin hep atması, aşkla nefesinizin kesilmesi dileğiyle…

Hayat yolunuz açık olsun…

Hoşçakal 2018 
Hoşgeldin 2019

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.



















0 yorum :