TEŞEKKÜR EDERİZ ATAM … DEDİM SESSİZCE


“Bugünlerimiz, yarınlarımız için teşekkür ederiz Atam”




O sabah kıyafetlerimi özenle seçtiğimi hatırlıyorum, annemin elini sımsıkı tuttuğum ve beni tören alanına götürünceye kadar bırakmadığım doğrudur.

Birazdan okulları temsilen çocuklar geçecek ellerinde bayraklarla, rengarenk elbiselerle danslarla, şiirlerle süsleyecekler töreni. Kendimi onların yanında hayal ediyorum, bir sonraki yıl okula başladığımda ben de o törende yerimi alacağım.

Çocukluğuma döndüm, Melike Funda Kaynak’ın çocuklar için yazdığı “Teşekkür ederiz ATAM … dedim sessizce” kitabını okurken.

Kitabın kahramanları, her durumda serüven dolu hikayeler uydurabilen Berke, okuduğu tarih kitaplarından edindiği bilgiyle her daim sorulan sorulara doğru cevap veren Egemen, Şafak ve inatçı kardeşi İlke ve onları bu serüvene sürükleyen Aslı’nın zamanda yolculuğuna heyecanla eşlik ettim.

Kahramanlarımız, Himayei Etfal’in içinde ailelerini savaşta kaybetmiş çocuklardan yeni şeyler öğrenirken, geçmişte yaşamanın zorluklarını hep duysalar da tarih kitaplarının dışında olayları yaşayarak görmek onlara bir kez daha ne kadar şanslı Cumhuriyet çocukları olduklarını hatırlatıyor.

“Egemen içtenlikle, “Bizi Himayei Etfal’e kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz,” dedi.

Onun bu davranışı kadını da duygulandırmıştı. Nemlenen gözlerini kırpıştırdı. “Aman çocuğum bana değil, kurtarıcımız Mustafa Kemal Paşa’ya teşekkür edin. O himayesine aldığı çocukların dışında sizleri de düşünerek bu cemiyeti kurdu. Bakın diğer arkadaşlarınız da sizin gibi.”


Beş kafadar yaptıkları zaman yolculuğunda ilk önceleri hangi yılda olduklarını ve nasıl geri geleceklerini bilmeseler de Ankara sokaklarında dolaşırken yakaladıkları ip uçlarını kullanarak birçok şeyin başlangıcına şahitlik ediyorlar.


Heyecanla satır aralarında kaybolurken bir yanda da sorular aklımda dolanıp duruyor. Sakarya Savaşında şehit olmuş Tahsin Çavuş’un peşine düşen bu beş kafadar,

Hangi yılda olduklarını bulabilecekler mi?

Cumhuriyet’in hangi yeniliklerine şahit olacaklar?

23 Nisan da Ata’yı görebilecekler mi?

Nasıl gittiklerini bilemedikleri bu yolculuğun sonunda evlerine dönebilecekler mi?

Tüm soruların cevapları, akıcı anlatımı ile Melike Funda Kaynak’ın kaleminden “Teşekkür ederiz ATAM … dedim sessizce” de…





0 yorum :

YÜZYILIN ÇOCUKLARINA…


Atamız’dan yüzyılın çocuklarına ve daha nice yüzlerce yıl çocuklara armağan…



Cıvıl cıvıl sesler yankılanıyor dört bir yanda. Her biri çiçek, her biri yıldız gibi parlayan çocuklar dizilmişler tören alanında, ellerinde Türk bayrakları. Şarkılarla, marşlarla geçiyorlar önümüzden. Şiir okuyacaklar yavaşça yerlerini alıyor, tam ortada. Davul, zurna çalanlar ise arkalarına dizilmiş folklor ekibiyle birlikte sıralarının gelmesini bekliyorlar, yanda sessizce…

UNESCO’nun 1979 yılını Çocuk Yılı olarak duyurmasının ardından başlayan TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği, benim hatırlayabildiğim çocukluğumun neşeli anıları arasındadır.

İlk defa o yıldan sonra Çocuk bayramını tüm dünya çocukları ile birlikte kutlamaya başladık. Ve ben her yıl okuldaki törenden sonra televizyonda dünya çocukları ile birlikte kutlanan şenliği izlerdim büyük bir merakla.

23 Nisan, biz Cumhuriyet çocuklarına armağan edilmiş dünya çocuklarıyla paylaştığımız ayrıcalığımızdı. Zor süreçlerden geçip, büyük mücadeleler verilen zaferin başlangıcı. Aynı zamanda bir sonuçtu.

Ya süreç?...

İnanıyorum ki zamanda yolculuk şansımız olsaydı eğer, yine yeniden bir bütün, tek yürek, tek yumruk olurduk bu süreçte yer alırdık hep birlikte.

Tıpkı,

1915’de Çanakkale’de,

1919’da Amasya’da-Erzurum’da-Sivas’ta

1920’de Ankara’da

1921’de Sakarya’da

1922’de Dumlupınar’da olduğu gibi…

Bizim atalarımız, birlik olma gücünü kullandılar, kenetlenerek bizlere Cumhuriyeti armağan ettiler.

Bizler bütünün birer parçalarıyız.

Neden, sıkışıp kaldığımızı sandığımız şu karantina günleri, nelere sahip olduğumuzu hatırladığımız günler olmasın?

Bugün 23 Nisan 2020 Egemenliğin millet iradesine bırakıldığı, Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından birinin 100.yılı. Dışarıda el ele olamasak da, gönülden gönüle kurduğumuz zincirin birer halkalarıyız. Yaşadığımız bu topraklarda, bastığımız her karışta emeği olanlara gönülden teşekkürler.

Teşekkürler Koca Seyit,


Teşekkürler Kınalı Ali

Teşekkürler Nene Hatun,

Teşekkürler Onbaşı Nezahat,

Teşekkürler Kubilay,

Teşekkürler Mareşal Fevzi Çakmak,

Teşekkürler Mustafa Kemal Paşa…

Tek tek az, bir bütünken çok olduğumuzu hatırlama zamanı.


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun.

Teşekkürler Atam…





Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.






0 yorum :

ZAMAN BULMACASI



CORONA GÜNLÜKLERİ 9 /





12 Nisan 2020 Pazar

Vaka sayısı 56.956
Ölüm sayısı 1.198

       

Virüsün dünya üzerinde var olduğu ama Türkiye’ye henüz ulaşmadığı endişeli bekleyiş günlerinde başladım puzzle yapmaya. Her şeyden bihaber…

Seçtiğim 2000 parçalı puzzle, Salvador Dali’nin “Belleğin Azmi” (The Persistence of Memory) tablosu. Hani şu saatlerin eriyip aktığı gün batımı resmi. Karantina günlerini önceden bilseydim bu resmi seçer miydim? Kim bilir?

“Hayat siz planlar yaparken başına gelenlerdir” demiş John Lennon…

Tesadüf diye bir şey var mı bilmiyorum ama yaşadığımız şu günlerin ruh haliyle saatlerce bu resme bakmak çok manidar geldi bana. Bir Sanat Tarihçisi değilim, resmi hiç yorumlayamam. Ancak günlerdir bu resme bakarken hissettiğim; her gün, bir önceki güne eklenen ölü sayılarını beklediğimiz gün batımında doğanın saati tıkır tıkır işlerken, biz insanlarınkinin aynı kısır döngü içinde eriyip gittiği…

Görünen o ki bu sıkışıp kaldığımız zamanı değerlendirmek, kendi aleyhimize çevirmek kişinin kendi elinde. Bugüne kadar edindiğimiz tecrübeler, farkındalığımız, stres anında verdiğimiz tepkiler, anlık değişen ruh halimiz hepsi birer etken oluşturuyor.


Her ne kadar sosyal medya ve televizyon programlarının “Evde canınız mı sıkılıyor?” başlıklı kime uyacağı belli olmayan havada kalan mesajları, evde kaldığımız sürece yapmamız gerekenleri empoze etmeye çalışsa da nafile…

Taşıma suyla değirmen dönmezmiş derler, kimin nasıl bir psikoloji ile bu hayata tutunduğu, korkuları, endişe seviyesi ya da geçirdiği sağlık problemleriyle birlikte değişen ruh halini, verdiği yaşam kavgasını bilemeyiz.

Her birey kendinden sorumlu, kendi farkındalığı ile şu zor günlerin getirdiği olumsuzluktan kendi çıkış yolunu bulacak eminim, öyle sanılanın aksine bencilce değil, bütünlük bilinciyle bir olup…

Bense her puzzle parçasını yerleştirdiğimde yenilenen doğa ile insanın arasındaki bağın, bütünün hayrına kurulduğunu düşlemeye devam edeceğim…

Sevgiyle ve Sağlıkla kalın
Hüma


Akşam Haberleri

*İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla görevinden istifa ettiğini duyurdu. Saat 21.30 

*Cumhurbaşkanı, içişleri Bakanının istifasını kabul etmedi. Saat 23.45

*İtalya'da yeni tip corona virüs   (Covit-19) nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı son 24 saatte 619 artarak, 19 bin 468’e yükseldi. 

*ABD, yeni tip corona virüs bağlantılı 19 bin 715 can kaybı ile İtalya'yı geride bıraktı. ABD'yi 19 bin 468 can kaybıyla İtalya, 16 bin 353 ölümle İspanya takip ediyor.

*Dünyada vaka sayısı 1 milyon 777 bin 666 ile 2 milyona yaklaşırken yine dünya genelinde ölü sayısı ise 108 bin 867’ye yükseldi.













0 yorum :

ALTI BARDAKTA DÜNYA TARİHİ


Sohbet bahane, kahve şahane!



Taze kavrulmuş kahvenin sıcacık kokusuyla beyin hücrelerimi harekete geçiren, sinir uçlarıma kadar yayılan enerji ve ruhumu kaplayan mutluluk hissi ile gülümseyerek güne başlıyorum.

Sabah ayılmak için, yemekten sonra keyif için, gün içerisinde dedikodu eşliğinde, iş, dost, eş ve arkadaşlarla kahve içmeyi kim istemez ki?

Sohbet bahane, kahve şahane!

Gün geçtikçe sosyal medyada yayılan kitap ile kahve fotoğrafları yavaş yavaş yerini kitap kafelerde çekilen fotoğraflara bıraktı. Tarihte kahvenin yollarının kitaplarla buluşması on yedinci yüzyıl ortalarına kadar gidiyormuş meğer yeni öğrendim.

Benim asıl merak ettiğim küçücük kahve çekirdeğinden oluşan bu lezzetin tüm dünyayı nasıl sardığı?


Son zamanlarda keyifle okuduğum Tom Standage’nin yazdığı “Altı Bardakta Dünya Tarihi” ;
Mezopotamya ve Mısır’da keşfedilen “Bira” ile başlayıp, Yunanistan ve Roma’dan tüm ülkelere ticareti yapılan statü simgesi ve asillerin en popüler içkisi “Şarap” ile devam ederken, Arap dünyasından bir kimyacının buluşu olan “Damıtık içkiler” in  ekonomik mala dönüşmesi, tüm dünyaya yayılması sonucu vergilendirme, siyasi güç ve yasakların gelmesiyle gücünü Avrupalıların peşine düştüğü, entelektüellerin içeceği “Kahve”ye bırakanve ardından Çin’den sonra tüm dünyayı fetheden “Çay” ve kapitalizmin simgesi haline gelen “Cola”yı anlatıyor.

Sonuçta başladığımız yere geri döndürüyor bizi. Her şeyin temeli, ana maddesi “Su”…

Bir fincan kahvenin kokusunu içime çekerken tarihte bir kahve çekirdeği için nasıl bir savaş verildiğini okuyorum.

Dünyanın kahve macerası ilk olarak 1470 yılında Yemen’de başlamış. Mekke’den sonra Mısır ve Filistin’e kadar yayılan kahve sevdası keşifler çağının başlamasıyla on yedinci yüzyılın başında Avrupalı gezginler aracılığıyla ve Papa VIII Clenmens’in onayıyla başta Hollanda, Fransa ve İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılıyor. Çok popüler olan kahve ve beraberinde açılan kahvehaneler sayesinde Avrupalı kahve çekirdeğini yetiştirmenin peşine düşüyor.

Kim istemez ki dünyaya egemen olan bir kahve tedarikçisi olmayı?



Veee savaş başlıyor. Yüz yıla yakın bir süre gemilere yüklemeden önce kahve çekirdeklerini kavurarak ve yabancıları kahve üretim merkezlerinden uzak tutarak önlem almaya çalışan Arap’ların bu yasaklarını ilk delen Hollandalı Denizciler olmuş. Arap kahve ağaçlarından gizlice kopardıkları bir dal ile başlayan Hollanda’nın kahve macerası kendine uygun toprak bulana kadar sömürü devletlerde dolaşmış.

Veee mutlu son, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Brezilya, dünyaya egemen kahve tedarikçisi oluyor.

Her şeyin bir ilki vardır



1650 yılında Batı Avrupa’da ilk kahvehane’nin bir üniversite kenti olan Oxford’da açılması ve kahvehanelerin çoğalıp popülerleşmesiyle ilk tepkiler de tabi ki üniversite yetkililerinden gelmiş.

“Öğrencilerimiz kahvehanelere kaçtı, derslere gelmiyorlar.”

Sadece öğrenciler mi?

Kısa sürede kahvehaneler benimsenip kitap, şiir, felsefe, bilim hatta akademik tartışma alanlarına dönüşünce, bir fincan kahve fiyatına (1-2 peni) içeri girip birçok şey öğrenmeye yardımcı olduğu için “Peni Üniversiteleri” bile denmiş.

İç mekanın ev gibi dekore edilmesi, rahat koltuklar, kitaplarla dolu raflar, devamlı müşterilerin varlığı ve sıcak kahve sayesinde ev rahatlığı sağlayan kahvehanelerin girişinde sosyal farklılıklar da kapıda bırakılırmış.

“On yedinci yüzyılda Avrupalı bir iş adamı en son ticari haberleri duymak, mal fiyatlarını izlemek, siyasal dedikodulara yetişmek, başka insanların yeni bir kitap hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ya da en son bilimsel gelişmelerden haberdar olmak istediğinde, yapması gereken tek şey bir kahvehaneye uğramaktı.

Avrupa’nın kahvehaneleri bilim insanları, iş adamları, yazarlar ve politikacılar için bilgi borsası işlevi görüyordu.” 

Kahvehanelerin siyasi dedikoduların yapıldığı, devrimci heyecanların merkezi haline geldiği zamanlarda olmuş. Ancak tüm yasaklamalar ve baskılar ne kahveden vaz geçirmiş ne de kahvehanelerdeki bilgi akışını bozmuş.

Londra’daki bazı kahvehanelerin denizcilik, matematik ve astronomi derslerinin verildiği yerler olması girişimciler ve bilim insanlarının sanayi devrimini başlatmasına vesile olması şaşırtmıyor beni. Bu kahvehanelerin iyi yanı, bir de ayrımcılığa sahip olması gibi kötü bir yanı var. O dönemde Londra’da ki kahvehanelere kadınların girmesi yasak.

Yirmi birinci yüzyıla gelindiğinde sanat, bilim ve iş dünyası internet üzerine taşınmış oldu. Açık ofis sistemine geçilmesiyle de diz üstü bilgisayarını alan insanlar yeni nesil kahvehanelerde, kitap kafelerde işlerini internet aracılığıyla kahve eşliğinde dünyaya açılarak yapıyorlar. Zaman zaman kitap sohbetleri de bazı kitap kafelerde devam ediyor.

Kahvenin zihinsel yeteneğinin keşfedilmesinden bu yana, masa başında oturarak zihinsel iş yapan, bilim insanlarının, entelektüellerin, tüccarların ve öğrencilerin tercihi kahve, hayatımızda ki en önemli yerini aldı.

“Bugünkü kahve kültürünün ve Starbucks kahvehane zincirinin merkezi olan Seattle kentinin aynı zamanda dünyanın en büyük yazılım ve internet firmalarından bazılarının üssü olması şaşırtıcı değil mi? Kahvenin yenilikçilikle, akılla ve ağ oluşturmayla -artı bir tutam devrimci coşkuyla- ilişkinin uzun bir geçmişi vardır.”





Kahve zihin açar, enerji verir.

Kırk yıl hatırı vardır.

Köpüğü bol, tadı yerinde olsun

Afiyet olsun

Hüma



Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.
































0 yorum :

9 NİSAN

TEYZELER GÜNÜ

Çocuğu anaokuluna giden tüm anne ve babalar bilirler. Anaokulunda çocuklara anneleri ve babaları için el emeği işler yaptırırlar, anneler ve babalar günü hediyesi olarak. 

Ben hep sevmişimdir bu hamurdan yapılan yaka süslerini, makarna ve boncuk karışımı kolyeleri, taraftar anahtarlıklarını, kitap ayraçlarını, üzerinde el izi bulunan bez çantaları…

Evin dışında da kullanırım, kimsenin ne diyeceğini umursamadan. Çocuklarımın benim gözlerimde ki mutluluğu görüp, onların emeklerinin değerli olduğunu hissettirmek ve onların gözlerindeki mutluluğu görmeyi hiçbir şeye değişmem.

Bundan yaklaşık 8 yıl önce bir Anneler Günü zamanıydı. Ailenin büyükleri ile birlikte yemeğe çıkıyorduk. Benim tutkal hamurundan yapılma yaka süsüm ve el izi boyamalı bez çantam var. Ablam ufak oğlumun marifetlerini çok beğendi, övgü yağdırıyor.
Teyzesi çok içten bir şekilde “Bana da yapar mısın?” dediğinde hiç düşünmeden verdiği cevap, "Sana da Teyzeler gününde yaparım" …
Doğal olarak biz şaşkın gözlerle Teyzeler gününün hangi gün olduğunu sorduğumuzda ise -bizim bunu bilmiyor olmamıza şaşırarak- tabi ki doksan dokuzuncu gün diye cevapladı.

İşte bütün hikâye böyle başladı. O günden beri, her yıl minik etkinliklerle kutladığımız 9 Nisan, bizim için Teyzeler Günü...

Şanslıyım yaratıcılıkta sınır tanımayan bir ailede büyüdüm. Anneannem, annem ve ablam sayesinde öğrendiğim; yaratmak, vermek, almak, mutlu olmak, mutlu etmek kavramlarıyla yaratıcılığın arasındaki ilişkiyi, hayat boyu kullandım.

Anaokullarında öğretilmeye çalışılan el emeği değerlidir kazanımı, yıllar geçtikçe, çocuklar büyüdükçe, anne veya babasına ya da aileden birine kendi el emeğiyle üretmenin tadına varamadan -vardırılamadan demek daha doğru- kapitalist sistemdeki dönüp duran çarkın içinde eriyip gidiyor.

Çocuklarımız evde gördüklerini uyguluyorlarmış, söylenilenleri değil! Buna da bizzat şahit oldum hatalarımdan ders alarak.

Her daim çocuk mutluluğu yaşamak için içinizdeki çocuğu beslediğiniz günler dilerim.

Her an enerjisiyle, yaratıcılığıyla çocuklarımın oyun arkadaşı, yolculuk arkadaşı, moda danışmanı, yeri geldiğinde ablaları yeri geldiğinde anneleri olan güzel yürekli kadın canım kardeşim, karındaşım, ablam, Baobap ağacım Teyzeler Günün kutlu olsun.

Sevgiyle kalın
Hüma


0 yorum :

ŞAKA BİTTİ!

CORONA GÜNLÜKLERİ 8 /





1 Nisan 2020 Çarşamba

Vaka sayısı 15.679

Ölüm sayısı 277

Şaka yapan sayısı 0

Fantastik bilim kurgu film karesi içinde birer oyuncuyuz hepimiz. Dünyada olup biten her şey birbirinin aynı, sadece ülke isimleri ve rakamlar değişiyor. İnsan hayatı, her akşam ekran başında seyrettiğimiz tablolardan ve sayılardan ibaret artık.

Bazılarımız sosyal medya üzerinden paylaştığı tekinsiz bilgilerle, etraftaki korku ve endişeyi yükseltiyor. Bazılarımız ise biraz da gülelim neşe olsun bu sıkıntılı günlere diye karikatürler ve korona virüsünü tiye alan videolar paylaşıp ortalığı sakinleştirmeye çalışıyor.

Makineye bağlı olan, hayatla mücadele veren bir sürü insan da tüm olan bitenden habersiz, sessiz sedasız bu dünyadan göçüp giderken geriye bir rakam olarak kalıyor.



Bütün dünya aynı anda tüm insanlık aynı şeyle savaşıyor. Bu sanki dünya dışı bir varlık hatta bir uzaylı. Bilim insanlarının tüm uğraşı ise onu tanımlayabilmek.


Covid-19 dünya üzerinde gezdiği her insanda, mutasyona uğrayarak farklı özellikler gösterip yaşamına devam ederken, insanlık yüzyıllar öncesine geri döndü. Sanayi durdu, ticaret durdu, barınma ve yemek bulma temel ihtiyaç haline geldi.

Elinde pasaportun varmış, bankada paran varmış... Kutular dolusu mücevherin, dolaplar dolusu giysilerin, gökdelenin tepesinde helikopterin, dünyanın birkaç yerinde havuzlu villan varmış. Şu anda hiçbiri hiçbir işe yaramıyor. Bu memleketi beğenmedim ülke değiştireceğim gibi bir seçeneğimiz yok. Tüm dünyadaki insanlar öyle ya da böyle şu anda eşit ve savaş verdikleri şey aynı. Aynı acıyı hep birlikte yaşıyoruz.

Daha önce mahvettiğimiz bu dünyadan kaçışımız yok, Venüs'e ya da Mars'a gitmek isteyen olursa o ayrı, biz mâni olmayalım...

Doğa uyanışta

Covid-19 yüzünden insanlar evlerine kapandıkça, bu yer küre üzerindeki sirkülasyon azaldıkça doğanın sesini duymaya başlıyoruz.

Ne binlerce ton ağırlıktaki trenlerin hızla akıp giderken raylar üzerinde bıraktığı metalin tiz sesini; ne de dere, tepe, orman demeden asfaltlanan yollarda vızır vızır giden araçların motor sesini duyuyoruz.

Zaman zaman kuşların göç yolları ile çakışan gökyüzündeki milyonlarca uçağın sesini ise hiç duymuyoruz.


İnsanlığın endüstriyel üretim ve beraberinde getirdiği haraketliliğin bir virüs sayesinde durması, yer kabuğunun titreşimlerinin büyük oranda azalmasına sebep oldu.

Doğa bahar uyanışı içerisinde, bu hep böyleydi ama biz duymuyorduk. Şimdi biz susunca doğanın sesini duymaya başlayacağız. Doğanın kendini nasıl yenilediğine şahit olacağız.

Bugüne kadar güldük eğlendik, artık şaka bitti!

Covit-19 bize, insanlığa mesaj yolluyor. İnsana ve doğaya daha fazla önem verin. Bilime önem verin. Doğanın sesine kulak verin, toprakla bir olun diyor.

Doğa şakayı sevmez…

Şu an çok zor günler yaşıyoruz. Umudu yitirmeden farkındalıkla, doğayla bir olma zamanı.

Nazım'ın da dediği gibi “Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”

Sevgiyle, sağlıkla…

Hüma



Akşam Haberleri

*Türkiye, corona virüsten en çok etkilenen ülkeler arasında yer alan İtalya ve İspanya'ya sağlık malzemeleri gönderdi.

*Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus,corona nedeniyle meydana gelen ölüm oranının yüzde 3.4 olduğunu duyurdu. ABD Başkanı Donald Trump ise bu oranı abartılı bulduğunu ifade ederek ölüm oranının yüzde 1’lerde olduğunu iddia etmişti.

*Türkiye’de ilk corona virüs tanısını koyan ve Corona virüs tedavisi gören İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Dahiliye Profesörü Cemil Taşçıoğlu hayatını kaybetti. 





0 yorum :