çocuk kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bahar Sarıkaya

0 yorum


O BİR ÖĞRETMEN

O BİR YAZAR

O BİR ANNE


Tesadüfleri severim, aslında tesadüfün planlı bir kader olduğuna inanırım. Bazı insanlarla yollarınız kesişir ve kalpleriniz aynı amaç için atar ya, işte benim için de öyle bir gündü bugün. Öğrencilerinden “benim çocuklarım” diye bahseden, cıvıl cıvıl enerjisi ile çevresindekileri etkileyen, yaptıklarını anlatırken mütevaziliği elden bırakmayan öğretmen, yazar ve anne Bahar Sarıkaya ile Kendisi Bir Mekan’da, yazdığı kitapları, çocukları ve yeni projelerini konuştuk. 

Çocuklar için yazdığınız Atatürk konulu etkinlik kitaplarınızın yazılış hikayesinden bahseder misiniz? 

Bizler her çocuğa anaokulundan itibaren Atatürk’ü anlatmaya çalışıyoruz Fakat fark ettimki o yaş çocuğunun anlamadığı kelimelerle anlatıyoruz. Savaşlar, kongreler, genelgeler gibi…

Bugün bu ülkede kadın olarak çalışabiliyorsam ve öğrencilerimle öğretmenlik yapabiliyorsam, bu özgürlüğü ona borçluyum. Öğretmen, anne ve yazar olarak yetiştirdiğim, ulaşabildiğim her çocuğa Atatürk’ü anlatmalı tanıtmalıyım, bu benim manevi borcum. 

18 yıllık öğretmenim, dolayısıyla çocukların okulda neyi yapamadıklarını ve neye ihtiyaç duyduklarını gözlemleme şansım oluyor. Sınıfta çocuklara Atatürk ile ilgili savaşları, yaptığı yenilikleri anlatırken çocukların ilginç soruları olurdu, “Nelerden korkar? O da benim gibi ballı süt sever mi?” Benim anlatmak istediğim Atatürk ile onların merak ettiği Atatürk bambaşka. Düşündüm, bu çocuklara kendi yaş dilimlerinde anlayabilecekleri şekilde Atatürk’ü anlatmalıyım.

 
İlk kitap anaokul gurubuna, 5-6 yaş için yazdığım “Atatürk ve Ben”. 

Kitabın içerisinde Atatürk’ün sevdiği yemek, sevdiği kitap, en sevdiği hayvan gibi bilgiler var sonuç olarak çocukların onunla bir özdeşim kurmalarını istedim. 

“Onun ve senin, sevdiğiniz şeyleri öğrendin, belkide ortak noktalarınız var. Neden sende bir gün onun gibi bir lider olmayasın?” mesajını vermekti amacım. 

Sonra ikinci kitap devreye girdi, “Her Çocuk Biraz Atatürk’tür” ilkokul 3. sınıf etkinlik kitabı. Yaşlar biraz daha büyüdüğü için etkinlikteki sorular değişti, derinleşti. İçerisindeki her soru çocuğun birşeyleri analiz etmesini, kendiyle özdeşleştirmesini sağlıyor. 

Aslında anlatmaya çalıştığım O’nun da sevdiği şeylerin yanında korkuları, kaygıları var, senin de var. O bunlarla baş etmeyi başarabilmiş? Sen de baş edebilirsin? Çocukların kendilerini bir lider ile özdeşleştirerek her yönüyle analiz etmelerini, kendilerini tanımalarını, sorun çözme becerilerini geliştirmelerini istedim. 

Buradaki soruların tamamının tarzı zaten bizim yaratıcı soru dediğimiz tarzda. İçerisinde çocuğun birikimini katmasını beklediğimiz şeyler. Kitabın en güzel noktası, Uzman Klinik Psikolog Selin Sönmez tarafından yönlendirilmesi ve sınıflarımda çocuklarla yaptığımız değerlendirmelerde onların bakış açılarıyla şekillenmesiydi. Bu süreçte çocuklar çok keyif aldılar, kendi yaptıkları şeyleri bir ürün olarak karşılarında görmek onların çok hoşlarına gidiyor. Neticede emek verdikleri bir şey somut olarak ellerinde duruyor. 

Üçüncü kitabım “Unutulmayan Sözlerle Atatürk” 19 Mayıs’ta piyasaya çıktı. Bir insanı davranışları ile anlatmak ayrı bir şeydir ama bazen bir cümle söylersiniz ve o cümle sizin saatlerce anlatmak istediğiniz şeye bedeldir. 

İlk kitabınız Atatürk ve Ben ile bir proje başlattınız, bize bu projeden bahseder misiniz? 

Bizler İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşadığımız için kitaplara özellikle yeni çıkan kitaplara ulaşmamız daha kolay ama baktığınızda başka bir şehirde yaşayan çocuk için durum böyle değil. Biz özel okullardaki öğretmenler zaman zaman kampanyalar yaparız, sosyal sorumluluk projesi kapsamında devlet okullarına kitaplar göndeririz. Bu kampanyalarla kitap yardımı alan bir çocuk vardı hayatımda, şöyle demişti; “Benim hiç yapılmamış, yıpranmamış bir kitabım olacak mı?” O beni çok etkilemişti. Kendi kitabım çıkınca böyle bir proje başlatmak istedim ve bence her çocuğun bir tane yeni kitabı olmalı, kendine ait bir kitabı olmalı.

Atatürk ve Ben kitabı piyasaya Mart ayında çıktı, Projeyi 23 Nisan’a özel başlattım. 23 Nisan Atatürk’ün bize armağanı, kitapta bizden çocuklara armağan olsun istedim.

“5000 Öğrenciye Atatürk ve Ben” projesini başlattığımda çok heyecanlanmıştım, Türkiye’nin her yerindeki devlet okullarına, ihtiyacı olan çocuklara gidecek ve ilk kez kitabı olacak o çocukların. Kitap Atatürk ile ilgili ve 23 Nisan geliyor, ben heyecanla bu işe girişirken sponsor bulma konusunda bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. Bir çok firma ile yazıştım sosyal sorumluluk projesi kapsamında bu projeye sponsor bulamadım maalesef. Çok üzüldüm tabii ama yılmadım sosyal medya hesabımdan tüm akrabalarıma, arkadaşlarıma hatta ilkokul arkadaşlarıma kadar ulaştım. Bu proje için destek istedim. Arkadaşlar, dostlar ve onların dostları sayesinde ufak ufak başlayan yardımlar birikti en sonunda 5000 öğrenciye bu kitabı ulaştıracak bütçeyi temin ettim. 

O çocuklara o kitaplar gitti. Ve yeni bir süreç başladı benim için. İnstagramda #5000öğrenciyeatatürkveben hesabı açmıştım. Kitabımın ulaştığı öğrencilerden, öğretmenlerinden o kadar muhteşem fotoğraflar ve videolar gelmeye başladı ki çok duygulandım, çok mutlu oldum. Bu süreçte çektiğim sıkıntı apayrı ama diğer taraftan teşekkür eden mesajları, mektupları size yapılan o boyamalar gönderdikleri fotoğraflar muhteşemdi. 

Bu proje hayatımızda başka güzelliklere yol açtı. Öğretmelerle yaptığımız yazışmalar sonucu sınıflarda başlattığımız sosyal sorumluluk projesi kapsamında 7-8 yaşlarındaki çocuklarım başka okullara yardım ettiler.

İlk öğretim çağı çocuklarının kitap okuma alışkanlıklarını nasıl buluyorsunuz? 

Genel olarak baktığınızda çocuklar okumaktan çok hoşlanmıyorlar çünkü teknoloji hayatlarının içerisinde. Ancak suçlu sadece teknoloji olamaz. Kitap okuma alışkanlığı çocukların hayatlarına ilkokula geldiklerinde kazandırılacak bir şey değil. Ebeveynler en büyük hatayı burada yapıyorlar. Kitap okuma eylemi, çocuğun hayatında doğduğu andan itibaren varolacak bir şeydir. Okula başlayana kadarki yedi yıl çok uzun bir zaman. Yedi yıl boyunca hiç bir şekilde kitap okumamış bir çocuğu okula başlatıyoruz, böyle çocuklar var maalesef ve biz o çocuğa hem ödev yapmasını hemde günde 15 dakika kitap okumasını mecbur ediyoruz. Doğal olarak bu ona eziyet geliyor.

Çocuğun küçük yaştan itibaren kitapla bir arada olması, konsantrasyon, dikkat becerisi, kelime haznesinin artması, anlama becerisinin gelişmesi, el kasları ve büyük-küçük kas uyumunun gelişmesini sağlar. Bizim normalde okul hayatına başladıklarında çocuklardan beklenen küçük kas denetimi dediğimiz şey aslında sayfa çevirmek kadar basit bir eylemi yapabilmesi içindir.

Çocuklar ailenin bir yansıması, davranışsal olarak, kelime becerisi, oturma kalkma alışkanlıkları, erdem anlayışı, ahlak anlayışı, ailelerin kitap okumaya verdiği önem, eğitim açlığına öğrenme becerisine gösterdiği değer tüm bunlar ailelerin çocuğa kazandırdıkları. Çocuk okula geldiğinde bunun üzerine biz ilave yapabiliyoruz. Doğal olarak ailesinden öğrendiği kitap okuma alışkanlığı okulda pekişiyor. 

Çocukların öğrenme becerileri, zihinsel gelişimleri açışından bakıldığında, okul öncesi kitap okuma alışkanlığı kazanmamış çocuklarla bu kazanımı edinmiş çocuklar arasında açık ara fark gözlemleniyor. 


Kitap okuma alışkanlığı edinmeleri konusunda ailelere tavsiyeleriniz nelerdir?

Kitap okumayı eğlenceli hale getirerek başlanabilir. Mesela kenarları ışıklı okuma gözlükleri var, çocukların hoşuna gidiyor yada çocuklar gizli köşelerde saklanıp kitap okumayı da severler. Masanın altında veya evde kurulan basit bir çadırın içinde gibi. Okul öncesi çocuklar ise aile bireyleriyle kucak kucağa olup, o sıcaklığı hissetmek ve ortak bir şeyler paylaşmak istiyorlar. Her çocuğa özel bir yöntem vardır. Sanırım aileler doğru teknikleri uygularlarsa, çocukların kitap okuma alışkanlığını kazanmaları çok yüksek olacaktır. 

Bir de kitap seçme süreci var. Kitapçıya gittiklerinde kitaplar dışında oyuncak, kırtasiye malzemesi vs olan yerlerde dikkat dağıldığı için konusu sadece kitap olan yerleri tercih etmeli aileler. Çocuk, kitapları inceleyip seçim yapabilir yada sadece onları kısaca okuyup bakmış da olabilir, her kitapçıya girdiğinizde kitap almak zorunda değilsiniz. Kitaplarla geçirdiği süre arttıkça ve yaş ilerledikçe mahalle kütüphaneleri, okul kütüphanelerine de gidecek, kitapçıdan da kendine uygun kitap seçmeyi öğrenecek. Çocuğun kitap okuma alışkanlığını kazanması, ailelerin bu süreci sabırla, istikrarlı bir şekilde nasıl yönettiğiyle çok alakalı. 


Yeni kitap projeleriniz var mı? 

Halihazırda hazırlıkları tamamlanan iki kitabım var. Yazmaya devam ettiğim kitaplar da var ve konusu Atatürk ile ilgili. 3-12 arası yaş guruplarına özel Atatürk kitapları yazmayı tamamladığımda başka birşeyler yazmaya devam edeceğim. 

3 yaş çocuklar, anaokuluna başladıklarında Atatürk’ü tanır, hayatını ve yaptıklarını bilir diye öğretilmesi zorunlu bir kazanım var ama konuyla ilgili bu yaş gurubuna göre bir kitap yok. Bu konuda tamamen çocuğa görelik ilkesinden yola çıkarak Anaokulu ve ilkokul 1. sınıf yaş gurubuna hitap eden içerisinde çeşitli etkinliklerin olduğu iki ayrı kitap Eylülde çıkacak. Adı yine “Her Çocuk Biraz Atatürk’tür” ama hitap ettiği yaş gurubu farklı. 

Gerçekten aslında her çocuk biraz Atatürk, sadece biraz ama daha da fazlası olabilir. Ne kadar olduğunu çocuğun kendisi belirliyor. 


Röportaj Hüma Oktay 

Bu röportaj Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır
























Devamını Oku »
0 yorum


Kendisi Bir Mekan,
Kendisi Bir Sahne
Kendisi Bir Atölye
 Kendisi Bir Kitap
Kendisi Bir Yayınevi

Sınırlar çizilerek, alanı daraltılarak adı, isim veya sıfatın içine hapsolmamış bir mekan. Burası ev gibi değil, kalabalık, her an yeni bir şeylerle karşılaşmaya hazır insanlarla dolup taşan, ama kafe gibi de değil, rahat, huzurlu, dingin; insanlarla yaşayan, yaşatılan bir mekan burası.

Kendisi Bir Mekan’ın gizli kahramanları, enerji dolu, güler yüzlü, içten, samimi, mütevazi ve yaratıcı iki özel insan, Tiyatro, sinema ve ekranlardan tanıdığımız Deniz Celiloğlu ve Sosyolog, eğitmen ve Küçük Prens koleksiyoneri Çağla Gülses.

İkisininde on parmağında on marifet, ben buradan saymaya başladığımda eminim ki onlar bir yandan yenilerini eklemeye devam ediyorlar. Büyük koleksiyonerlerin buluştuğu Küçük Prens’in Dil Serüveni sayesinde tanıştığım, cıvıl cıvıl enerjisine hayran kaldığım Çağla ile Kendisi Bir Mekan’da yeni mekan ve atölyeler hakkında konuştuk.

Kendisi Bir Mekan fikri nasıl oluştu?

Bakanlıkta, sağlığın geliştirilmesi projelerinde Çocuk projeleri koordinatörü olarak çalıştığım bir dönemde Sağlık Çocuk dergisi çıkarmaya başladık. Derginin hem editörlüğünü hem de baştan sona dergi basım aşamasını koordine ediyordum. Bir yandan da bakanlığın reklam tanıtım pazarlama işlerini de yapıyordum. O sürede denetleyen, kontrol eden, işi yöneten kısma geçtim ve üretim kısmından uzaklaştım çünkü vakit yok. Geleni kontrol etmekten üretim yapamıyorum.

Benim için iyi bir deneyimdi. Dergiyi öğretmenlerin ve öğrencilerin beğenmesi beni motive ediyordu. Ancak sorgulama sürecim başladı ben burada mı devam etmeliyim yoksa hayallerimle yaratım sürecinde mi olmalıyım?

Aslında hayalim bir butik otel açmak, alt katta kitap kafe ve içinde çocuklara, gençlere ve yetişkinlere bir sürü atölyelerin yapıldığı bir mekan.

O arada şu kararı almıştım, zaten çocuk hikayeleri yazıyorum bir de Deniz ile benim felsefe, kültür ve sanat alanlarında hem yetişkinler hem çocuklar için yazılmış gerek bizim gerek çeviri olsun birikmiş eserlerimiz vardı, artık bunları basalım istiyorduk. Biz bu işin yayıncı tarafında da olmak istiyoruz çünkü yaratmanın, üretmenin keyfi bambaşka.

O süreçte İstanbul’a geldim, çeşitli atölyeler yapıyorum o dönem. Deniz ile birlikte önce yayıncılık ve organizasyon şirketini kurduk. Ama hâlâ aklımda böyle bir yer yok. Burayı ilk gördüğümüz bana çok büyük geldi. Deniz “Burası senin hep istediğin Kitap Kafe olur, üst kat var atölyeleri de burada yapabilirsin” dedi fikir çok sıcak geldi. Şimdiye kadar hep atölyeler için başka yerleri kullandığımdan dolayı hiç düşünmemiştim.

Mekan nedir? Nasıl yaratılır? süreç başladı. Mart ayında tadilat işleri ile hayal olmaktan çıktı ve somut hale gelmeye başladı. Kendisi bir Mekan 2018’in Temmuz ayında kapılarını açtı.

Kendisi Bir Mekan, etkinliklerinden biraz bahsedebilir misiniz?

Hafta sonları 7-12 yaş arası kavrama dönemine uygun materyaller kullanarak çocuklarla felsefe, kültür ve sanat atölyeleri yapıyorum. Çocuklar bizim önceliğimiz ve onlarla çalışmak benim için çok özel ve anlamlı. Atölye çalışmalarımda onları anlatmaya, düşünmeye, sorgulamaya, felsefe yapmaya teşvik etmeye özen gösteriyorum. Atölyeleri hazırlarken üzerinde çalıştığım çokça başvurduğum kaynak ve danıştığım hocalarım var. Dünyaya bakışımızın ve çabamızın çok önemli bir noktada olması ve ileriye dönük olması gerekiyor sırf çocuklar için.

Hafta içi ve hafta sonu yetişkin atölyelerimiz var, açıkçası bizi çok heyecanlandırıyor. Oyuncu kavramını, oyun kavramını yetişkinlikle ve çocuklukla birbirine bağlamak ve onu ayırmamak çok önemli. Yetişkinlere oyuncak partisi yapmıştık. Atölyenin sonunda da masal anlatımı olsun dedik Pinokyo masal atölyesi de bu sayede ortaya çıktı.

Yaptığımız bazı atölyelerimiz;

Öykü yazdıran E Atölye
Filimlerle Felsefe atölyesi
Çocuk edebiyatı okumalarında yetişkinlerin rolü, Ebeveyn ve çocuk ilişkisi
Çocuklarla Küçük Prens ve felsefe atölyesi
Yaratıcı Drama atölyesi,
Polimer kil atölyesi
Modern pandomim atölyesi

Şubat tatili için her güne bir yayınevi geliyor kendi atölyesini yapmak için. Bunların arasından beni en çok heyecanlandıran Meav Yayıncılıktan Gökçe Gökçeer’in çocuklarla, hayvan haklarını işleyeceği “Hayvan Kurtarma” kitabı ile yapacağı atölye.

Bir de Necdet Neydim Hocamızın gençlerle bir söyleşisi olacak.
Sömestir haftası boyunca da Tepe Nautilus Alış Veriş Merkezinde kitap satışları için standımız olacak.

Sosyal medyada Kaktüs Çocuk olarak bir çok paylaşımınız var. Neden Kaktüs Çocuk ?

Kaktüs çocuk benim bir hikayem. Yakın çevre hariç kimse bu hikayeyi bilmiyor. Hikaye hazır, baştan sona aklımda, öyle çok anlattım ki sadece metinleşmedi. Çizer de belli, Ammar Hattap çizimleri yapacak.

 
Beni düşündüren bu bir sessiz kitap mı olmalı, yoksa bir animasyonun seneryosu mu olmalı? Hatta gençlere yönelik bir metin mi olmalı çünkü kurguda toplumsal bir mesele var. Henüz anlatım diline karar veremedim. Ne yapmalıyım derken internet sitesini açayım o beni yazma ve yaratma sürecine götürür diye düşündüm.

Kaktüs Çocuk adı altında, arada bir illustrasyon paylaşıp altına sevdiğim bir yazı yazıyordum. “Senin önerilerinle alıyorum yeğenime. Çok az paylaştın başka önerin var mı?” demeye başladılar. Çocuk edebiyatını çok okuduğum o süreçte anlatmaya tanıtmaya geçtim. Misyona dönüştü bu durum. Şöyle bir şey oldu Kaktüs Çocuk bana dönüştü.

Çocuk edebiyatına olan ilginiz nasıl başladı?

Öğretmen olmak hiç aklımda yokken öğrencilik yıllarımda saha araştırmaları sırasında sosyal sorumluluk projelerinde 2 yıla yakın görme engellilerin eğitmenliğini yaptım. Okul sonrası Bakanlıkta çalışırken bağımlılık uzmanı eğitimi aldım ve lise öğrencileri ile çalışma fırsatım oldu. Öğretmen olarak birebir çalışırsam çok az bir kitleye ulaşabileceğimi düşünüyordum. Bu arada Eğitim Yönetim Teftiş Planlama yüksek lisansına başlamıştım. Çocukları eğitmek sahada olmak aklımda hep bunlar var.

Gençlerde madde bağımlılığı daha küçük yaşlara inmiş durumda. Çocuklara ulaşmak, onlarla iletişimde olabilmek için bir dil kurabilmek gerekiyor.

Çocuklarla birebir de ne kadar didaktik dil kullanırsanız sizden o kadar uzaklaşırlar. Aile ile paylaşmama nedenleri bu. Bağımlılık uzmanlığı eğitimlerinin bana çok şey kattığını düşünüyorum.

Çocuklarla bu doğru dili kurabilmemin yolu nedir diye düşünürken çocuk edebiyatı araştırmaya, okumaya başladım. Günde 5-6 saatim çocuk edebiyatı okumakla geçiyordu. Bir yandan da yazıyordum.

Okul yıllarında makale yarışmasında Türkiye ikinciliğiniz var. Yazdıklarınız hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? 

Evet , makale yarışmasında Türkiye ikincisi olmuştum. Bakanlıkta çalıştığım dönemde çocuk edebiyatı metinleri yazıyordum.

Seneryo yazdım UNICEF için, aynı zamanda 12 kitaplık bir seri var yazdığım, onların basım süreci UNICEF tarafından gerçekleşecek.

Hali hazırda çizer sürecinde baskıya hazır bir çocuk kitabım var adı “Çok Tüylü Pembe Gözlüklü” Çizimlerini Özge Haydar yapıyor, tasarımcı ekibiyle kapak çalışması yapacağız işallah Mart’a kadar bitmiş olur.

Felsefe, kültür ve sanat alanında hem yetişkinler hem çocuklar için Deniz ve benim ortak hazırladığımız eserler var. Çizer bizden son hallerini bekliyor. İşin içine çizgi girince çocuk kitabıdır algısını yıkmak istiyoruz. Bu yüzden çizgisi hem yetişkine hem çocuklara hitap eden çizerlerle çalışmayı tercih ettik. Hazırladığımız bu kitaplar için hem metni hem görseli çok beğenip alsınlar istiyoruz.

Yıllardır devam eden “Çocuklarla Küçük Prens ile Felsefe” atölyeleriniz var. Küçük Prens hayatınıza ne zaman dahil oldu?

İlk okul birinci sınıftayım daha Cin Ali okuyoruz babam bana Küçük Prens’i verdi okuyayım diye. Kitapların içinde büyüdüm, kitaplara aşinayım ancak takdir edersiniz ki ilk okumaya başladığımda Küçük Prens’i anlamadım. Ertesi yıl tekrar babam bu kitabı oku diye geldi, “okudum onu ben, anlamıyorum” diye itiraz etsemde babam her yıl yeniden oku diye bana bu kitabı işaret ediyordu. Şimdiki aileleri çok iyi anlıyorum, çocuklar birşey anlamıyor diyorlar. Aslında aktarmak gerek, bir bölüm okutup bu bölüm üzerinden ne düşünüyorsun diye konuşmak gerek. Belki birinci, ikinci, üçüncü bölüm üzerinden konuşulursa sonrası metamatik öğrenmek gibi bir şey. Geri kalan matematiği çocuklar zaten çözüyorlar. Emin olalım ki bizden daha iyiler. Babamdan duyduğum Nazım’ın bir sözü var.

“Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim”

Siz ne derseniz deyin sizden daha ötesini düşünüyor olacaklar, siz sadece bir yol açmış olacaksınız. Ailelerin destek olmaları gerekiyor, bir kitabın nasıl okunabileceğini öğretmek çok önemli.

Lise yıllarımda Latife Tekin’in “Berci Kristin Çöp Masalları” ile başlayan toplumsal meselelerin yer aldığı farklı kitaplar okumamla birlikte, Küçük Prens’i anlamaya başladım.

Üniversite de Etik felsefesi dersi hocamız bize yıl boyu üzerinde çalışacağımız kitapları söylediğinde heyecandan yerimde duramamıştım . Küçük Prens, Martı ve Antigone.

Sonrasında derinlemesine okumaya başladım. Küçük Prens felsefesi üzerine yapılan şeylerle daha fazla ilgilenmeye başladım. Masallarla Felsefe atölyesi yapmak için araştırma yapıyordum. Bir arkadaşım Küçük Prens ile Felsefe atölyesi çok güzel olur neden olmasın ki dedi. Önce itiraz etmiştim ama iyi ki Küçük Prens’i seçmişim, çok keyifli bir atölye çalışması ortaya çıktı.

Ve böylece okullarda ve çeşitli mekanlarda 7-12 yaş Küçük Prens ile Felsefe Atölyeleri başlamış oldu.

Aynı zamanda Küçük Prens Koleksiyonerisiniz. Küçük Prens Müze Girişimi kurucuları ve Küçük Prens koleksiyonerleri ile nasıl tanıştınız ?


Yıldıray Bey’I (Yıldıray Lise) Ankara’dan tanışıyorduk, İstanbul’a geldiğim ilk dönemlerde Kazım Beyle de (Kazım İnal) tanışma fırsatım oldu. Kazım Bey bana iki Küçük Prens Kitabı hediye etmişti, koleksiyonerler arasına hoş geldin dedi.

Normalde koleksiyonerler kendi koleksiyon parçalarını paylaşmazlar. Küçük Prens Müze Girişiminin en sevdiğim özelliği, kendisinde varsa başkasında da olsun eylemi. Küçük Prens’in özüne de çok yakışan bir paylaşım ağı var. Hayata bakışımı bir kere daha güncelledim, güzel insanlar var, ortak felsefe ortak beğeniler var.

TED İstanbul koleji’nde Küçük Prens ve Felsefe Atölyesini birlikte yaptık. Oradan devam eden büyüyen bir bağımız var. 

Ben de koleksiyoner oldum. Her bulduğumda almaya, onun üzerine daha fazla şey okumaya başladım. Küçük Prens ile ilgilenen insanlarla daha başka bir sohbet ortamı var. Obje toplayıcılığı başka bir şey , o artık işin “Ben Küçük Prens’i seviyorum tarafı”, felsefesini bilen, seven insanların bir araya geldiği bir oluşum Müze Girişimi, çünkü orada olmak için kitaplarınızın kıymeti var. Hangi dilde ne çeviriler var dünyada ve Türkçede…

Dil teorisini çok seviyorum, dilin insanı çok fazla etkilediğini, düşünme sistemini değiştirdiğine de inanıyorum.  Küçük Prens dil serüveni ve felsefe serüveni benim hayata bakışımı, algımı etkilediği için derin bağlar kurduk.

Son olarak bize Kendisi Bir Mekan’da yapmayı planladığınız yakın dönemde yeni projelerden bahseder misiniz?

Deniz, tiyatro kökenli ama edebiyat ve felsefeyle çok ilgili ve düşünme pratikleri çok iyi. Disiplinler arası atölye çalışmalarında başarılı performansları, güzel fikirleri var. Ben de disiplinler arası çalışmaya inanıyorum. Kuşaklar arası çalışmalar yapmayı istiyorum.

Disiplinler arası çalışmak hem dünyayı, ötekini, toplumu anlamak için çok fazla yardımcı oluyor. Bir branşla, örneğin sosyoloji ile sinemayı birleştiriyoruz ve ortaya analizde çok güzel şeyler çıkıyor. Sonra birde dönüyorsun kuşaklar arası çalışmaya. Bir dede, nine ile torun aynı anda bir etkinliğe katılabiliyorsa –ki neden olmasın?- o iş gerçekten iyi bir seçkidir.

Birlikte olmak güzel, neden ayrışalım. İşte Kendisi Bir Mekan’da, hem kuşaklar birleşsin çocuklarla yetişkinler beraber kitaplara baksın hem beraber atölyelere katılsın hemde disiplinler arası çalışmalar yapılsın. Alt metinleri hazır, üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Bir de masal ve felsefeyi birleştirmek istiyorum. Ama masallar istediğim düzlemde değil. Necdet Nedim hocayla bu konuda çalışmalarım var.

Mart ayından itibaren yapmayı planladığımız her aya bir dosya projemiz var. Her ay için bir kelime seçip, bizim algımızda ki bir kelime, bu bir mesele aslında alt başlığı neyle doldurursanız o kadar çok açılıp ilerleyecek.

Bir mesele seçip sonra onun altında felsefe mi, sinema mı, edebiyat mı hangi disiplinler de bir araya getireceğiz ay ay buna çalışacağız..



Röportaj : Hüma Oktay
Ocak 2019

Röportaj Martı Dergisi'inde yayınlanmıştır.





















Devamını Oku »

Medusa'nın Pusulası

0 yorum


Birbirinden gizleyecek şeyleri olan  ama bir o akadar da sır saklayamayan, birlikte hareket ederek, birbirlerini kollayarak bir bağ kurmuş dört afacan çocuğun maceraları.

Ellerine geçen bir fırsat, bir hazine haritası  ve Yerebatan Sarnıcı’nda başlayan yolculuk  tarihin  derinliklerine,  yer altı dünyasına kadar  devam ediyor.
Canlanan heykeller mi istersiniz, yer altına açılan gizli geçitler mi?  Satır aralarına saklanmış daha nice süprizler sizi bekliyor.

Fantastik bir maceraya açılan bu hikayeyi soluk soluğa okuduk. Okuduk diyorum çünkü çocuklarla birlikte okumayı seviyorum. Birlikte aynı heyacanı paylaşıyoruz.

Bazen kitabı okumaya ben başlarım onlar dinler, bazen onlar okur ben dinlerim. Ama macera çok sararsa işte o zaman kitap benim elimden uçar gider onlar okur bitirirler. Bana da sonradan okumak kalır. İşte bu kitapta elimden uçup gidenlerdendi. Bir solukta, merakla okundu ve bitti. 

Medusa’nın Pusulası; Cem , Gizem, Ayşe ve Mert’in  dostluk, dayanışma, sevgi ve macera dolu hikayesinin ilk kitabı. Onların maceraları  Mitolojik Efsaneler Okulu’nda devam edeceğe benziyor,  büyük bir merakla  bekliyoruz.





Devamını Oku »

MOMO

0 yorum
“Bütün yaşam bir hikayedir ve biz de onun içindeyiz.”


“Üç kardeşler, otururlar bir evde

Hiç benzemez birbirine üçü de.

Sen onları ayırt edeyim derken,

Dönüşürler çabucak birbirlerine.

Birinci evde yoktur, gelecek.

İkincisi çıkmış gitmiş, dönmeyecek.

Üçünden en küçüğü evdedir.

O olmazsa her ikisi ne edecek?”



Hep bir telaş içindeyiz, oradan oraya yetişme telaşı… Zaman sınırımız var 24 saat yetmiyor.
Sokaklar asık suratlı, mutsuz hatta ilk fırsatta birbirini öldürecekmişcesine nefret dolu bakan insanlarla dolu.
Hiç istemedikleri işlerde çalışıp, istemedikleri hayatları yaşıyorlar.
Hayal kurmaya vakitleri yok.
Sevinmeyi, sevindirmeyi ve heyacanlanmayı unutmuşlar.
Zamansızlık içinde sıkışıp kalmış herşeyi yapmaya çalışan ama hiçbirşeyi yapamayan insanlar, zamanınızı kim çalıyor dersiniz?

Tabiki Zaman Tasarruf Şirketi adına çalışan Duman Adamlar!

Çok güç bir iş, onlarınkisi. İnsanların tasarruf ettiği saatleri, dakikaları, saniyeleri çalmak... İnsanlar için büyük kayıp, Duman Adamlar içinse kazanç.

“… Onları biriktiriyoruz… Ah zamanınızın ne değerli olduğunu sizler bilmezsiniz… Ama biz… Biz iyi biliriz… Sizleri kemiklerinize kadar sömürürüz… Hep daha fazlasını… Daha, daha fazlasını…”

Bu zaman hırsızlarının çaldığı zamanı insanlara geri getiren çocuğun, MOMO’nun öyküsü.  Zaman içinde sıkışıp kalmış insanları anlatan bu kitap 1973 yılında yazılmasına rağmen okurken şu anı yaşatıyor bize, herşey o kadar tanıdık ki.

Alman fantastik çocuk kitapları yazarı olan Michael Ende 1974 yılında, bu kitabıyla Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nü almış. Ayrıca Avrupa Gençlik Kitap Ödülü Şeref Listesine giren kitap 38 dile çevrilmiş.

Çocuk/ Gençlik kitabı dediğime bakmayın içinde büyüklere nasihatlar var. Ama zaman, zaman hırsızlarının elinde olduğu sürece bu anlatılanları yalnız çocuklar anlayabilir. Çocuklar hala daha hayal kurmaya, sevinmeye ve heyecanlanmaya devam ediyorlar.

“Çocukları zaman tasarrufuna alıştırmak büyük insanları alıştırmaktan daha güçtür. Bu yüzden en sert yasalarımızdan biri şudur: Er geç sıra çocuklara gelir. Bu yasadan haberiniz var mıydı?”

İçinizdeki çocuğu yaşatmanız dileğiyle…












Devamını Oku »

Annem Neden Çıldırdı?

0 yorum
Diyelim ki evde salyangoz beslemeye karar verdiniz yada parkta bulduğunuz ilginç böcekleri kolleksiyon yapmak için kutuda saklamaya.

Sevdiğiniz içeceklerin boşalmış teneke kutularını biriktiriyor da olabilirsiniz yadaaaa yediğiniz balıkların gözlerini kolye yapmak için saklamaya karar verdiniz.

Biz iki kız kardeş çocukken ve benim çocuklarımda dahil hepsini yaptık. Farketmiyor, kolleksiyon yapmaya karar verdiğiniz şey her ne olursa olsun inanın bana anneniz kesin çıldırıyor.  Küçük bir kız çocuğuyken tüm bunları yapmış olsa bile...

“Annem Neden Çıldırdı?” Çocukların hayatlarındaki normal şeylerin biz yetişkinleri nasıl çıldırttığını gösteren, günlük yaşam içindeki komik olaylar dizisinden oluşuyor.

Aytül Akal’ın kaleminden “Annem Neden Çıldırdı?” Uçanbalık Yayınevi aracılığıyla hem çocuklara hemde içimizdeki çocuğu korumaya devam eden biz yetişkinlere keyifli anlar yaşatmaya devam ediyor.

Kitabı satın almak isteyeneler buradan ulaşabilirler.




Devamını Oku »

İstanbul Semt Öyküleri

0 yorum


Taş Beşik mi? Beşiktaş mı?  Tahte’l –Kale nasıl Tahtakale oldu?
Laleli’nin  Lale kokan hikayesini mi dinlemek istersiniz  yoksa  Cibali’nin garip efsanesini mi?

Caddebostan’ın eskiden bostanlık bağlık bahçelik olduğunu biliyor muydunuz? Ya adının Cadı Bostan’ı olduğunu?

Cihangir’in ve Nişantaşı’ın ormanlık olduğunu padişahların, sultanların  buraya avlanmaya ve ok atmaya geldiğini biliyor muydunuz? 

İstanbul'un dilden dile söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan semt efsanelerinden derlenmiş bu kitabı elimden bırakamadım. Merak tüm kapıları aralar...

Sara Gürbüz Özeren’in kaleminden İstanbul Semt Öyküleri.  Genç Damla Yayınevi aracılığı ile  her yaştan okuyucuyla buluşmaya devam ediyor.


Kitabı satın almak isteyenler buradan ulaşabilirler 

Devamını Oku »

Büyülü Parmak

0 yorum
Onun, doğayı korumayı ilke edinmiş iyiliklerle dolu dünyasında kötü niyetlilere yer yok.


 Kitabımızın kahramanı sihirli parmaklara sahip küçük bir kız. O parmaklarını iyilik için kullanıyor mesela kuşları avcılardan koruyabiliyor.

Aslında yok olan doğal güzellikleri korumak için hepimize düşen görevler var.  Sadece içimizdeki sihiri ortaya çıkararacak yüreklere ihtiyacımız var.

Roald Dahl'ın eğlenceli ve eğitici kaleminden "Büyülü Parmak" Can Çocuk yayınları ile çocuklarla buluşmaya devam ediyor.
Çeviri  Gönül Çapan  ve Resimleyen Quentin Blake.

Kitabı satın almak isteyenler buradan ulaşabilirler.


Devamını Oku »