Braşov


Okuduğum kitapların etkisinde kalıp anlatılan mekanları, şehirleri ziyaret ettiğim çok olmuştur. Bu sefer zamanlama süpriz oldu benim için, bu ziyaret beklediğimden erken geldi.

Gülşah Elikbank, Yalancılar ve Sevgililer basım aşamasındayken yaptığı bir söyleşide Romanya’da ki, Drakula efsanesinden bahsetmişti. Ben hafızamın gidilecek yerler listesi bölümüne bir not etmiştim. Kitabı okuduğumda ise emindim artık buraya gitmek istediğimden.

Merak, tesadüf, mucize, evren herşey benden yana, tabii birde iflah olmaz bir gezgin olan kızkardeşimin süpriz gezi planları…

Bu gezide, kızkardeşim ve üniversite arkadaşlarının yıllar sonraki buluşmalarına ben sonradan dahil oldum. Uluslararası bir buluşma oldu.

Herkes farklı şehir ve ülkelerden geldi İstanbul’a ve oradan Romanya’ya, bizi bekleyen dünya tatlısı sevgi dolu, konuksever ikiliyle buluşmaya…

Yılların verdiği dostluk, araya giren onca zamana karşı mesafeleri kısalttı, gönülleri bir yaptı.

Vampir efsanelerinin dilden dile dolaştığı, soğuk, kasvetli ama bir o kadar da bilmece gibi olan, kuşların bile zor ulaştığı dağın eteklerindeki şatolar kadar şaşırtıcı; 

Baharda yeşilin her tonunu görebileceğiniz, gökkuşağı rengi çiçeklerin yerlere serildiği, suların şırıltısı ve kuş sesleri arasında gezebileceğiniz kadar da doğal güzellikleri olan Transilvanya bölgesi, bu gezimizin konusu.

Drakula Şatosuna yada gerçek adıyla Bran Kalesi’ne ziyaret için gittiğimizde, girişten önce kurulan mini pazar tezgahları arasında dolaşırken, önce çığlıkları duydum sonrasında şapkam başımdan gitti. Arkamı döndüğümde bak, bak bitmeyen maskeli yaratık elinde benim şapkamı sallıyordu. Bizi, şatoya girmeden önce korku evine davet ediyormuş meğer.



13.yy inşa edilen Bran Kalesi stratejik bir konuma sahip, bir dönem gümrük olarak bile kullanılmış. 

Tarihi kaynaklara göre, Eflak hükümdarı Vlad Ţepeş'in (Kazıklı Voyvoda) bir kaç kere Bran geçidinden geçmişliği varmış (1448-1476 yılları arasında) ama bu kalenin tarihinde önemli bir rol oynamamış.  Bizim bu tarihe bir katkımız olsun dedik, hepimiz Drakula olduk, avluda toplandık.

1920 yılında kale Romanya Krallığı'nın resmi ikametgahı olmuş. İçeride Kraliçe Marie tarafından toplanan mobilya ve sanat eserleri sergileniyor. İçerisi labirent gibi merdiven in çık bir odaya gel, koridordan geç merdiven çık başka bir odaya gel. Güncel yaşamda yorucu tabii. Birde şatonun alt bahçesi yani büyük bir park alanı var. 1937 de Kraliçe Marie yorulmasın diye park ile şato arasına asansör konmuş.

Tüm bunlar biryana Kralice Marie’den çok, Abraham Bram Stoker’ın 1897 de yazdığı Drakula, bu şatoda daha çok ünlü. Hatta bu yaz etkinlikler arasında Drakula Müzik ve filmin galası var.

“Oscar'a Aday besteci Philip Glass ve Grammy Ödülü Kronos Quartet ‘ın sahne aldığı Drakula Müzik ve Filmin galası 2-5 Temmuz da Bran Kalesi 'nde.”

Bir zamanlar kuşların bile zor ulaştığı bu kale, manzarasıyla beni büyüledi. Gezi ekibi gurme olmasa ben yine yemek yemeği unutabilirdim.

Broşov da şehrin kalbinin attığı Piata Sfatului meydanındayız. Bu meydan sayısız restaurantlara, kafelere, büyük ve küçük otellere ev sahipliği yapıyor. Prato italyan mutfağının lezzetli yemeklerini damak tadınıza göre hazırlıyor, yemekler kadar tatlılarda muhteşem.

Sıradışı dekore edilmiş yerler, bana ilgi çekici gelir. Tavana kadar yükselen kütüphanenin yanındaki masada yemek yerken kendimi zaman tünelinden geçmiş gibi hissettiğim Festival 39 ve içeri girer girmez tavanda asılı sandalyeler ile dikkat çeken İtalyan mutfağından lezzetli makarnaları ile Trattorian Artisan Food ve sabahın serinliğinde bile turkuaz ve pembenin sıcaklığında kahvelerimizi yudumlarken mavi kadehlerde ışık oyunlarını seyrettiğimiz sevimli kış bahçesi Hirscher

Meydanda Braşov Tarih Müzesi ve saat kulesi (Muzeul de Istorie Brasov) var. Müzenin tam çaprazında ki sokak arasından Kara Kilise (Biserica Neagră ) göze çarpıyor. 

13. yy dan bu yana deprem ve yangınlar sonucu değişikliklerle günümüze kadar gelmiş olan bu kilisenin adının neden kara kilise olduğunu merak ediyorum doğrusu.

Öğrendiğime göre 1689 yılındaki büyük yangından sonra dış cephe duvarları kararınca kilisenin yeni adı Kara kilise olmuş. Daha birsürü efsane var ama inanın en gerçekçisi buydu. Kilise içinde ki org ve Osmanlı halıları dikkat çekici.


Yukarı doğru sokak aralarında dolaşmaya devam ederken daracık bir sokak (Strada Sforii) dikkatimizi çekiyor. Sokağın ortasında kollarımı iki yana açtığımda sanki kucaklar gibi duvara değebiliyorum. 120 cm eninde, 80 m uzunluğundaki bu sokağında bir hikayesi var elbet. 17.yy da itfaye çalışmalarına yardımcı olmak amacıyla açılmış ancak şimdilerde turistik bir mekan olmuş desek yalan olmaz. Fotoğraf çektirebilmek için sıra bekliyoruz.
 
Yola devam ederken Tiberiu Brediceanu Parkı'na çıkıyoruz. Karpat (Tâmpa) Dağlarının eteklerinden karınca misali yukarı çıkanları seyrederken azım açık kaldı. Neyseki yukarı teleferikle 3 dakikada çıkıldığını öğreniyorum. Içim rahat.

Braşov Karpat dağları arasında doğasıyla insanı büyüleyen harika bir yer. Çevrede çok fazla kayak merkezi var. Sinaia, Busteni, Azuga, Predeal ve Poiana Broasov bunlardan bir kaçı.

Baharda burası yeşilin binbir tonu ile çok güzel, eminim kışın her yer karla kaplıyken de yine güzel olur.

Çok yoğun bir o kadar da keyifli bir hafta sonu geçirdik. Ayrılık vakti geldiğinde sanki bir haftadır buradaymışız hissine kapıldım.

Gönlümden geçen yerlere gitmek için önce hayal etmem, istemem sonra niyet etmem gerekiyormuş daha sonrasında, zaman, yol, yöntem hepsi bir olup gerçekleşiyormuş yeterki gönüller bir olsun.

 
Braşov’da yeni kurulan dostluklara…

Sevgiyle …














0 yorum :