ONLİNE EĞİTİM

0 yorum
CORONA GÜNLÜKLERİ 4 /



23 Mart 2020 Pazartesi

Vaka sayısı 1.529
Ölüm sayısı 37
Moodle sistemi çöken okulların sayısı artışta

Bugün okulların online eğitime başladığı gün. Zaten bir haftadır lise son sınıfta olan oğlumun online dersleri devam ediyordu. Şimdi sıra evin küçüğünde, 7.sınıf öğrencisinde.

Bugüne kadar yollarda harcadıkları vakitleri düşününce, dersten on dakika önce yataktan kalkıp online ders için bilgisayarın başına geçmek muhteşem bir şey.

Anlaşılan yeni rutinler kazanma vakti geldi. Eskilerinden vaz geçmek biz yetişkinler için zor olacağa benziyor ama gençler adapte oldular bile.

Birde ikinci baharını yaşayan gençler var, onları da online yaşama alıştırmaya başlamak için biraz geç kaldık ama zararın neresinden dönersek kârdır.

Sabah annemle konuştum. 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı geldiği için birtakım tedbirler almamız gerekecek zira başka şehirlerde yaşıyoruz.

Bu yılın başında annem ile babamın hesaplarının olduğu banka şubesindeki müşteri temsilcisi internet bankacılığı açmış ama onlar kullanmıyorlardı. Onu aktif hale getirerek, otomatik ödeme talimatı ile fatura ödemelerini yapmayı planladık.

Ben bilgisayar başındayım annemden müşteri numarasını istiyorum bir de şifreyi. Annem deftere yazmıştım diyor ama bana verdiği bilgilerle ben giriş yapamıyorum. Uzun uğraşlardan sonra anlıyoruz ki babamın müşteri numarası, annemin şifresi ile giriş yapmaya çalışıyormuşuz.

Öğleden sonra babamın internet hesabına girmeye çalışıyorum bu sefer hazırlıklıyım babamın müşteri numarasını biliyorum. Babamla tam işleme başlıyoruz annemin sesi duyuluyor arkadan, sabah benzer işlemler yapıldığı için kendisi tecrübeli babama yol gösteriyor.

Ben hemen devreye giriyorum “Anne senin online eğitim sabahtandı, başarıyla tamamladın, şimdi sıra babamda!”

Sonunda işlemleri bitirdim otomatik ödemeye aldım faturaları.

“Anne” dedim, “Merakımdan soruyorum, bunca zaman niye otomatik ödemeye aldırmadınız gidip elden yatırıyorsunuz?”

Cevap çok manidardı.

“Şehre inmiş oluyoruz, gitmişken dolaşıyoruz, bankamız ve fatura ödediğimiz yerler lezzetini sevdiğimiz köfteciye çok yakın. Babanla orada köfte yiyoruz, deniz kenarında çay bahçesinde oturuyoruz sonra eve dönüyoruz. Bize değişiklik oluyor.”

Bildiğin günü birlik tur düzenlemişler kendilerine “Faturaları Ödeme Turu”

Kaldı ki, annem Türk Sanat Müziği korosunda, haftada üç gün provaları var, ayda bir yerel televizyonda canlı programa çıkıyorlar. Babam oturdukları ilçenin belediyesinde Kent Konseyinde başkanlık yapıyor, yeni projeler geliştiriyorlar. Arkadaş gurupları var, baharda çevre köyleri geziyorlar.

71 ve 75 yaşındaki bu iki insanın enerjisine hayranım, hâlâ daha kendilerini oyalayacak ek bir şeyler aramalarına şaşkınım.

Haberlerde izlediğim bankları kaldıran, dikenli telle çeviren belediyeleri gördüğümde ilk önce hak vermiştim biraz da gülmüştüm.

Ama şimdi düşünüyorum da insan yaş aldıkça hayat içindeki koşturması azalıyor, temas ettiği insan sayısı azalıyor. Yıllar içinde iş ve çocuklardan başka meşgalesi olmayanlar, yaş ilerlediğinde daha çok ilgiye ihtiyaç duyuyorlar.

Andrey Tarkovski’nin bir sözü geliyor aklıma “Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin.”

Ben onların yaşına geldiğimde nasıl olurum diye düşünmeden edemiyorum. Akşamüzeri çocuklarla birlikte anneanne ve dedeleriyle görüntülü konuşuyoruz. Konuşurken telefonu nasıl tutarlarsa hem ses hem de görüntü kalitesi en iyi olur bilgisiyle akşam online eğitimini de torunlardan alıyorlar.

Zor zamanlardan geçiyoruz. Hayatımızdaki insanların değerini anladığımız, sevgi ve emekle, fedakarlıkla tüm insanlık olarak bunun üstesinden geleceğimiz bir durumun içerisindeyiz. 

Hepimiz için yeni yaşam tarzlarının oluştuğu yeni ritüelleri hayatımıza sokma zamanı. Şanslıyız teknoloji elimizin altında. Belki de yeni bir çağ başlıyor zorunlu online çağı…

Bireysel eğitimler, toplumsal gelişimi sağlar. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı online eğitime devam.

Sevgiyle, sabırla, hoşgörüyle evde kalmaya devam.

Hüma Oktay

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.



Akşam Haberleri;

“Corona virüsün en çok görüldüğü ülke 81 bin vaka ile Çin. Çin'de yeni vaka bildirimi sayısında uzun zamandır önemli bir artış yaşanmıyor.

Çin'i, yaklaşık 64 bin vaka ile İtalya takip ediyor.

ABD, yeni vaka bildirimleri ile 46 bin 450 hastaya ulaştı.

İngiltere’de toplam coronavirüs vakası 6 bin 650’ye, hayatını kaybedenlerin sayısı ise 335’e ulaştı.”


“Kolombiya Ulusal Gıda ve İlaç İzleme Enstitüsünden (İNVİMA) yapılan açıklamada, Kovid-19 tanılarının daha hızlı tespit edilmesi için Türkiye'den pazar günü 26 bin testin ülkeye ulaştığını duyurdu.”

“Dünya genelinde vaka sayısını 307 bini aştığı virüste iyileşen vaka sayısı ise 92 bini geçti. Yani virüs bulaştıktan sonra tedavisi başlatılan neredeyse üç hastadan biri iyileşmiş durumda. Ancak yeni vaka sayısının artmasıyla birlikte farklı ülkelerden peş peşe ölüm haberleri de gelmeye devam ediyor. Virüsün Avrupa’daki merkezi olan İtalya 4 bin 825 can kaybı ile dünyada en fazla ölümün yaşandığı ülke oldu.”



Devamını Oku »

AMUDA KALKAN TENCERELER

0 yorum






CORONA GÜNLÜKLERİ 3 /



22 Mart 2020 Pazar

Vaka sayısı 1.236,
Ölüm sayısı 30,
Yasağa rağmen sokağa çıkan 65 yaş üstü insan sayısı milyonları buldu.


Bu sabah salonda koltukta oturan eşime dedim ki “Serpme kahvaltıya gidelim! Çok güzel waffle yapan bir yer biliyorum.”

Düne kadar evde oturun diye onları zapt etmeye çalışan ben, bugün kalkmış hadi gidelim diyorum. Onun yüzündeki şaşkın bakışları gördükçe oyunumu keyifle sürdürdüm.

“Hadi ama çok yakın. Salon kapısını göstererek “Bak bu kapıdan çıkacağız hemen sola dönüp yandaki kapıdan içeri gireceğiz Hüma Hanımın Mutfağı” dedim. Eşimin yüzündeki şaşkın ifade yerini endişeye bıraktı. Bu kadın yavaş yavaş deliriyor olabilir miydi?

Kim bilir belki de Mine Söğüt’ün dediği gibi “Deli olmayan kadın yoktur, henüz yeteri kadar delirtilmemiş kadın vardır.”

Birlikte mutfağa girip kahvaltı hazırladık. Akşamdan çalıştırdığım bulaşık makinesindeki temizleri yerlerine yerleştirmişler. Mutfağa benden başka birilerinin de girip bir şeyler yapması oldum olası hoşuma gitmiştir. Bazen aradığımı bulamıyorum bazen de mutfak eşyaları amuda kalkmış oluyor ama olsun ben yine de mutluyum.

Günün tek öğününde de olsa çocuklarla birlikte sofraya oturabilmek bana iyi geldi. Uzun zamandan beri ilk defa dördümüz kahvaltı yaptık. Hafta sonları bile olsa dershaneler, kurslar, çocukların spor aktiviteleri derken dört kişilik çekirdek aile bir araya gelemiyorduk. Bir de şunu fark ettim. Çocuklar çok büyümüş mutfak masamızı genişletmek gerekecek yan yana oturunca sığamıyoruz. 

Bu dönem bize yeni alışkanlıklar, yeni farkındalıklar kazandıracak belli oldu.

Gün içinde online dersler devam etti. Küçük oğlanın okul bu cumartesi pazar deneme dersleri yaptı, artık pazartesiden itibaren gerçek dersler başlıyor. 

Bugün elimdekilerin kıymetini daha iyi anladım. Kendim ve ailem için şükür ederken her gün dışarıda çalışmak zorunda olan emekçiler için dua ettim. 

Hastanelerde çok yoğun çalışan sağlık personelini de düşününce hâlâ daha umursamaz bir şekilde sokakta dolaşan onca kalabalık, beni daha da endişelendiriyor.

Bireyden bütüne doğru düşününce zincirin halkaları gibiyiz. Varsın tencereler amuda kalksın,  bütünün hayrı için bireysel sorumluluklarımızı yerine getirelim.

Sevgiyle kalın
Hüma

Akşam Haberleri;

Çin’de coronavirüs (covid-19) salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 3 bin 261’e çıktı.

İtalya'da ise ölü sayısı 4825'e ulaştı.
İran'da 1685, 
İspanya'da 1753, 
Fransa'da 562, 
İngiltere'de 243, 
Güney Kore'de ise 104 kişi hayatını kaybetti.

Dünyada toplamda 13,674 kişi virüsten hayatını kaybetti.




Devamını Oku »

CORONA HABERLER

0 yorum


CORONA GÜNLÜKLERİ 2 /

CORONA HABERLER BAŞLANGIÇTAN BUGÜNE ÖZET

A B D merkezli Johns Hopkins Üniversitesi tarafından Corona Virüsü haritası 3 Şubat 2020 

27 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentindeki bir hastaneye ağır pnömoni tanısıyla üç hasta yatırılmış. İlk hastalardan alınan örneklerde Yarasa SARS-CoV virüsüne yüzde 85 oranında benzerlik gösteren yeni bir Coronavirus (2019-nCoV) tanımlanmış. Virüsün damlacık ve yakın temas ile bulaştığı tespit edilmiş ve 1 Ocak 2020 tarihinde virüsün çıkış yeri olduğu düşünülen Wuhan'daki hayvan pazarı kapatılmış.

23 Ocak 2020 
Çin’in Wuhan şehrinin Hubei eyaletinde toplamda 444 vaka ve 17 ölüm gerçekleşmiş bulunuyor. Koronavirüsün yayılmasını engellemek amacıyla Wuhan kentinin karantina altına alındığı açıklandı.


10 Mart 2020 Salı 
İtalya bütün ülkeyi karantina alanı ilan etti.
İtaya Başbakanı Conte, Corona virüsü nedeniyle 463 ölümün yaşandığı İtalya’da önlemlerin bütün ülkeye yayıldığını duyurdu. Conte, 3 Nisan’a kadar ülkedeki bütün okul ve üniversitelerin kapatılacağını açıkadı.


A B D merkezli Johns Hopkins Üniversitesi tarafından Corona Virüsü haritası 24 Mart 2020






11 Mart 2020 Çarşamba
Vaka sayısı 1
Marketleri talan eden sayısı ile paranoyaklık derecesinde dünyanın sonunun geldiğini söyleyen sayısı berabere.

Akşam Haberleri;
11 Mart’ta Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü coronavirusü “pandemi” (salgın) olarak ilan etti. Dünya çapında coronavirus görülenlerin sayısı 185 bini aştı, virüsün yol açtığı Covid-19 hastalığı yüzünden ölenlerin sayısı ise 7 bin 330 olarak gerçekleşti. İyileşenlerin sayısı ise 80 binden fazla.

12 Mart 2020 Perşembe
Vaka sayısı 2
Bana bir şey olmaz diyerek dolaşan sayısı sınırsız. Bu arada dün marketleri yağmalayanlar rahatladı şimdi dışarıda geziyorlar.

Akşam Haberleri;
“Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Sururi Çorabatır, corona virüsü nedeniyle Türkiye'deki turizm bölgelerinde nisan ayı başında açılacak otellerin açılışlarını nisan sonuna ertelediğini açıkladı.”
“ABD Başkanı Donald Trump koronavirüs nedeniyle ülke olarak aldıkları tedbirler ile ilgili ulusa seslendi. Trump, AB'den ABD'ye 30 günlük süre boyunca seyahatleri yasakladığını duyururken,kararın cuma günü itibariyle yürürlüğe gireceğini ve Türkiye ile İngiltere'nin yasaktan muaf olacağını belirtti. ABD Başkanı Trump ayrıca Avrupa Birliği'nin gerekli önlemleri almada başarısız olduğunu da söyledi.”


13 Mart 2020 Cuma
Vaka sayı 5
Kolonya ve dezenfektan fiyatlarında artış 100 de 100
Her televizyon kanalında uzman görüşü için röportaj yayınlama yarışı devam ediyor.

Akşam Haberleri;
“Türkiye’de coronavirus vaka sayısı 5’e yükseldi; ek önlemler geldi. Türkiye 13 Mart’ta 9 Avrupa ülkesine yönelik uçuşlarını askıya alma kararı aldı.”


14 Mart 2020 Cumartesi
Vaka sayısı 6
Yasakları, uyarıları umursayan sayısı 0
Hava güneşli, sahillerde dolaşan balık tutan sayısı milyonlar

Akşam haberleri;
“Covid-19 önlemleri kapsamında, 9 Avrupa ülkesiyle uçuşların durdurulmasıyla Türkiye'nin kapılarını kapattığı ülke sayısı 14'e ulaştı.”

“Almanya, Fransa, İspanya, Norveç, Danimarka, Belçika, Avusturya, İsveç ve Hollanda'ya uçuşlar, bugün sabah 08.00'den itibaren 17 Nisan'a kadar durduruldu.”


15 Mart 2020 Pazar
Vaka sayısı 18
Dünkü uyarılara rağmen hâlâ daha sokakta dolaşan sayısı evde oturanların iki katı.
Halkın bir kısmı panik duygusunu yitirmemiş marketler yine talan edilmiş.

Akşam Haberleri;
“Koronavirüs: İspanya, Hollanda ve Fransa'da geniş kapsamlı kısıtlamalar

Avrupa Birliği'nin en büyük ülkelerinden ikisi olan Fransa ve İspanya, koronavirüs salgınının yayılmasını önlemek için acil önlemler açıkladı.”
“Gelen son dakika haberine göre; Umre amacıyla Suudi Arabistan'da bulunan vatandaşlar, Türkiye'ye dönmelerinin ardından 14 günlük karantina süreleri için Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı Ankara ve Konya’daki yurtlara yerleştirildi.”


16 Mart 2020 Pazartesi
Vaka sayısı 47
Sokaklardaki insan sayısı zorunlu çalışan insan sayısından daha fazla

Akşam haberleri;
Fransa da karantina ilan etti. Çekya, Lübnan ve Peru'da, yeni tip koronavirüs nedeniyle olağanüstü hâl ilan edildi.

İçişleri Bakanlığı, 81 İl Valiliğine “Coronavirüs Tedbirleri” konulu ek bir genelge daha gönderdi. Genelge ile bugün saat 24.00 itibariyle tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulacak


17 Mart 2020 Salı
Vaka sayısı 98
Türkiye de corona virüsünden ilk ölüm haberi geldi.

Akşam Haberleri;
“UEFA, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın (EURO 2020) 11 Haziran-11 Temmuz 2021'e ertelendiğini duyurdu.”

“Johns Hopkins Üniversitesinin açıkladığı verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde Covid-19 vakalarının sayısı 4 bin 661'e çıktı. Covid-19 kaynaklı ölümlerin 85'e ulaştığı ABD'de 17 kişi iyileşti.”

“Umreden dönen 263 yolcu ve 12 mürettebattan oluşan kafile, yeni tip Corona Virüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında gözlem altında tutulacakları Eskişehir'deki yurda yerleştirildi.”


18 Mart 2020 Çarşamba
Vaka sayısı 191
Ölüm sayısı 2

Akşam haberleri;
AB virüs nedeniyle dünyaya kapıları kapattı. Şimdilik 30 gün için geçerli olacak uygulama ile AB’ye sadece birlik vatandaşları giriş yapabilecek.

Seyahat yasağı, hava, kara ve deniz üzerinden yapılan bütün seyahatleri kapsarken, AB ülkeleri içinde devamlı ikamet hakkı bulunanların uygulama dışı tutulduğu vurgulandı.


19 Mart 2020 Perşembe
Vaka sayısı 359
Ölü sayısı 4
Virüsten korunmak için saf alkol içip ölenlerin sayısı 20

Akşam haberleri;
“Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu, corona virüs salgını nedeniyle futbol, basketbol, voleybol ve hentbolda liglerin ertelendiğini açıkladı.”

“Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, TBMM'de milletvekillerini koronavirüse ilişkin bilgilendirdi. Bakan Koca yaptığı açıklamada en rasyonel tedbirlerin alındığını vurgulayarak, "Önümüzdeki 1-2 gün içinde hızlı tanı kiti devreye girecek. Bütün illerimize vererek planlama yaptığımızı buradan müjdelemek istiyorum. 10 bini aşkın test yaptık. Önümüzdeki günlerde bu sayıyı çok artıracağız. Hedefimiz günde 15 bin kişiyi taramak" dedi

Yeni tip koronavirüse karşı alınan önlemlere ilişkin açıklamalarda bulunan İçişleri Bakanı Soylu, Umre'den dönenler dahil 9 bin 800 kişiye karantina uygulandığını açıkladı. Soylu, "Umre dahil 9 bin 800 kişiye karantina uygulamamız var. Kıbrıs'a transfer olacak şahıs Türkiye´de karantina altında." diye konuştu.



20 Mart 2020 Cuma
Vaka sayısı 670
Ölü sayısı 9

Akşam haberleri;
“Sağlık Bakanı twitterdan bildirdi vaka sayısı 670, ölüm sayısı 9. ölenlerin tamamı 60 yaş üzeri”

“İngiltere’de koronavirüs önlemleri kapsamında bu geceden geçerli olmak üzere restoran, bar, cafe, sinema ve tiyatroların kapatılmasına karar verildi.”


21 Mart 2020 Cumartesi
Vaka sayısı 947
Ölüm sayısı 21
Sokakta dolaşan sayısı milyonlar


Akşam haberleri;
“Corona virüsü salgını ülkemizde yaygınlaşmaya devam ederken, İçişleri Bakanlığı'ndan son dakika açıklaması geldi. 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan vatandaşların evlerinden dışarı çıkmaları, park, bahçe gibi açık alanlarda dolaşmaları sınırlandırıldı.”

“Edirne'de, dün öğle saatlerinde koronavirüse karşı alınan önlemler kapsamında 'evde kal' çağrısına uymayan yaşlı vatandaşlar için Belediye Başkan Yardımcısı doktor Ertuğrul Tanrıkulu, merkezdeki meydanı dolaşıp, uyarılarda bulundu. Vatandaşların bazıları Tanrıkulu'nun uyarılarını dinlemeyip, oturmayı sürdürünce bankların etrafına tel çekilerek, 'Evinde kal Edirne. Dışarı çıkma, şansını zorlama' yazısı asıldı.”



22 Mart 2020 Pazar
Vaka sayısı 1.236, ölüm sayısı 30
Evde kalma gün sayısı 11
Bana delirip delirmediğimi soran ev ahalisi sayısı 3

“Eşimin yüzündeki şaşkın ifade yerini endişeye bıraktı. Bu kadın yavaş yavaş deliriyor olabilir miydi? Kim bilir belki de Mine Söğüt’ün dediği gibi “Deli olmayan kadın yoktur, henüz yeteri kadar delirtilmemiş kadın vardır.”


Akşam Haberleri;
Çin’de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 3 bin 261’e çıktı.

İtalya'da ise ölü sayısı 4825'e ulaştı.
İran'da 1685, İspanya'da 1753, Fransa'da 562, İngiltere'de 243, Güney Kore'de ise 104 kişi hayatını kaybetti. Dünyada toplamda 13,674 kişi virüsten hayatını kaybettti.


Not: Haberler gazete ve televizyonların web sayfalarından alınarak derlenmiştir.

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır. 

Devamını Oku »

SONUNDA TEMİZ TEMİZ DELİRDİM

0 yorum


CORONA GÜNLÜKLERİ 1 /

Bundan on gün önce bana, çamaşır suyu ile bu kadar haşır neşir olacağım söylense katıla katıla gülerdim.

Her şey 11 Mart sabahında "Türkiye’de corona virüsü vakasına rastlandı" haberleriyle başladı. O güne kadar uzaktan uzağa biraz endişe ile takip ettiğimiz Çin, İran, Kore, İtalya, Fransa ve ABD ‘de yaşananların bir gün gelip de bizde, bizim ülkemizde olabileceğini hesaba katmamış mıydık?

11 Mart sabahında marketlerin talan edilmesiyle başlayan panik olgusu, televizyonlarda ve sosyal medyada ellerimizi nasıl yıkayacağımızı gösteren videolar, çamaşır suyunu kaç ölçü kullanacağımızı anlatan uzmanlarla hayatımıza hızla giriş yaptı COVID-19

Çamaşır suyunu sadece tuvaletlerin temizliğinde kullanan ben, artık yerleri, kapı kollarını, ayakkabıların altını da çamaşır suyu koyduğum suyla siliyorum. Asansörde tek başıma çıkmaya, düğmelerle minimumda temas etmeye çalışıyorum. Dışardan gelince üzerimdeki mont, pantolon hatta kolumdaki çanta bile düşmanımmış gibi muamele görüyor. Onları önce silip sonra kurutma makinesinin 12 dakikalık havalandırma programında çalıştırıyorum. Diğer kıyafetlerimden ayrı olarak bir daha ki market alışverişinde giyilmek üzere kenarda bekliyorlar. Tabi bu işlemden sonra kurutma makinesinin içini sabunlu bezle siliyorum.

Kapıya gelen market çalışanı, kargo elemanı, damacana su getiren kişilere öyle etkili bir bakış atıyorum ki sanki elimde silah varmış gibi paketleri yavaşça yere koyup arkalarına bakmadan kaçıp gidiyorlar.

Ben elimde eldivenlerle, bir elimde kovam bir elimde bezim gelen ürünleri silip içeri alıyorum. En son marketten gelen alış verişin önce poşetlerini sonra içlerindeki paketli gıdaların hepsini tek tek sildim. Ama onları evdeki diğer erzakların yanına koymaya gönlüm elvermedi. Yoksa paranoyaklığım mı tuttu demeliydim?

Pakettekileri açıp kavanozlara yerleştirdim ve paketleri attım. Sonra da bir güzel 1/99 ölçüde çamaşır suyu kattığım kovayı hazırlayıp kapının önünü ve mutfağın yerlerini silmeye başladım.

Daha iki gün öncesine kadar ateşler içinde yanan influenza B teşhisi konan oğlumun şaşkın bakışlarıyla mutfak kapısında göz göze geldik.

Bir an dünya durdu benim için, aklımdan deli sorular geçiyor. Oğlumun üzerindeki, temiz kalmasını istediğim dışarıda bir yere giderken giyilecek kıyafetlerden biri var ve gözüme batıyor. Normal bir zamanda evde giymesin, leke yapmasın diye hemen çıkarmasını isterim. İki gün öncesinde yaşadıklarımız hastane, test süreci, ateş, benim eczane eczane dolanarak zar zor bulduğum antibiyotiği de düşününce yaşamımızda neyi niçin erteliyoruz sorusuyla beraber, ben ne yaşıyorum sorusu takılı kaldı aklımda. Bugün varım, yarın kim bilir neredeyim? Ölsem cenazeme kimse gelemeyecek.
Kesin olan bir şey var, en azından temiz temiz deliriyorum. Oh mis!


BÜTÜNÜ DÜŞÜNMEK…

Sabah erken vakitte ekmek almaya markete gittiğimde içeride müşteriden çok personel vardı. Boşalan reyonlara yeni ürünleri yerleştiriyorlardı. Reyondan aldığım ekmek, makarna veya herhangi bir ürün için bu markette zorunlu çalışan mağaza içi personel, depo personeli, bu mağazaya mal gönderen tedarikçiler, ana depodan mağazaya mal gönderen personel ve bu nakliyeyi sağlayan şoförler, hepsi de bizler mağazalardan alışveriş yapabilelim diye risk alıp çalışıyorlar.

Bu virüsün yayılma hızına bakılırsa yasakların daha da uzayacağını tahmin ediyorum. Günlük yevmiye ile çalışanların işlerini yapamadıklarında para alamayacaklarını, sokakta geri dönüşüm çöp toplayanları, bunları toplayamadıklarında yaşamlarını idare ettiremeyeceklerini düşündükçe üzülüyorum. Kapanan bir sürü otel ve restaurant var. Çalışan personelden tutun, onlara mal veren tedarikçiye kadar birçok insan çalışıyor. Ve birbirinden besleniyorlar. Müşteri yoksa kazanç da yok. Kazanç yoksa personele maaş yok.

Domino taşı gibi olduk, biri düştü mü hepimiz dağılırız.

Yağmurda ıslanan bir köpeğin silkelenerek üzerinden suyu atması gibi dünyada insanları teker teker üzerinden silkeliyor. Suyunu kirlettik, havasını kirlettik, üzerinde yaşayan canlılara zarar verdik. Ekolojik döngüyü mahvettik. Ülkeler arası uçuşlarla, kargolarla karbon salınımını arttırdık. Dünya SOS vermeye başladı. Anlamak istemedik, sonunda dünya isyan etti. Hem bireysel hem bütünsel aynı dertle boğuşuyoruz. Zengin fakir ya da Avrupalı Asyalı yok birbirimizden farkımız.

Hızla akan bir yaşam döngüsünün içindeydik. Dostlukları, aile bağlarını, akrabalığı unuttuğumuz bir dönemde yeniden bir olma, birlik olma bilinci bizimle. Tüm dünya aynı anda faaliyeti durdurdu. Venedik’te sular, Çin’de hava temizlendi. Bu daha başlangıç, daha nelerle karşılaşacağımızı, insanlığı neyin beklediğini bilmiyoruz.

Sadece bu günümüz var ve bugün yaptıklarımız yarınımızı şekillendiriyor.

Bizler için çalışan
sağlık ekipleri,
polis,
asker,
belediyenin sokakta çalışan ekibi,
eczaneler,
marketler için,
bizlere haber ulaştıran televizyonların haber kanalları,
kameraman,
ışıkçı,
teknisyen için,
şu zor günleri atlatabilmek için
EVDE KAL Dünya.

Kendini dinle, dünyayı dinle…


Sevgiyle Kalın
Hüma Oktay
21.03.2020  

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.




















Devamını Oku »

BUNA HAKKIN VAR

0 yorum



-Bugün okulda olanlar hakkında konuşmak ister misin?

-Bu konuda susma hakkımı kullanıyorum.


-Ödevlerini yaptın mı?

-Cevap vermeme özgürlüğüm var.


Özgürlükler, haklar ve sorumluluklar…

Çocuklar ne kadarını biliyor? Biz hangi yaşta, ne öğretmeliyiz?


Çocuklarımıza, yaşadıkları dünyayı sorgulayan ve doğru analiz edebilecek zihinsel alışkanlıklar kazandırmak ve onları, çeşitli etkileri kendi başlarına değerlendirecek bir zihne sahip olmaları için donatmak biz anne-babaların ve öğretmenlerin görevi.

Çocuklara, sırf kendilerinden küçük ve savunmasız oldukları için hükmetme gücü gören yetişkinlerin -bu ister anne-baba olsun ister öğretmen ister komşu, akraba- karşısında kendilerini nasıl savunacaklarını, neye hakları olduğunu nasıl anlatabiliriz?

Çocuklar, okullarda öğretmenleriyle ya da idari kadro ile yaşadıkları sorunları çözebilmek adına, Çocuk Hakları Bildirgesi’nin “Okul disiplininin çocukların onuruna saygı duyması gerekir” maddesini hiç duydular mı?

Bu maddenin içeriğini, tam olarak ne anlama geldiğini biliyorlar mı?

İşte tam da burada elimde tuttuğum “Buna Hakkın Var” kitabının daha çok çocuğa ulaşmasını diliyorum.



Sınıf öğretmeni Bahar Sarıkaya’nın, hak ve özgürlük kavramlarından yola çıkarak hazırladığı, “Buna Hakkın Var” Haklar ve Sorumluluklar Etkinlik Kitabı, Çocuk Hakları Bildirgesi’nin maddelerini ele alarak, onlara haklarını anlatan ve “hakkın varsa sorumluluğunda vardır” ilkesiyle onlara sorumluluklarını hatırlatan, etkinliklerle öğreten bir el kitabı. 





Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiş olan Çocuk Hakları Sözleşmesinin en temel maddesi “her çocuğun yaşam hakkı” vardır.

Sözleşmenin maddelerinden bazıları;

*Her çocuk ülkesinde özgürce yaşama ve gelişme hakkına sahiptir.

*Okul disiplini çocuğun insan olarak taşıdığı saygınlıkla bağdaşır biçimde kuralları uygular, gerekli olan önlemleri alır.

*Her çocuğun eğitim hakkı vardır. Bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinden sürdürülebilir olması devletin görevidir.

*Çocukların ekonomik sömürüye alet edilmeleri ve her türlü işte çalıştırılması yasaktır. Korunma altına alınmalıdırlar.

*Hiç kimse çocukları dövemez

*Çocuklar ailelerinin ve devletin koruması altındadır.


Bu maddeleri okuyunca her şey yolunda diye düşünebiliriz. Ancak hâlâ daha,

-10 yaşındaki çocukların fabrikalarda çalıştığı ülkeler var.

-Dünyanın her yerinde çocuklarını döven anne babalar var.

-10-12 yaşındaki kız çocuklarının, kendilerinden büyük adamlarla evlendirildiği ülkeler var…

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi, yüzden fazla ülke tarafından onay görmüş imzalanmış. Bu hakların tamamını o ülkeler tam olarak uygulayabilmiş mi? O konu kocaman bir soru işareti.

Değiştirme enerjisi, mücadele etme gücü...

Bize dokunan, sadece bizim çocuğumuzu ilgilendiren sorunlardan söz etmiyorum. Tüm dünya çocuklarının tamamı için, bütün gelecek nesiller için, var olması gereken bir adaletten söz ediyorum.


Hâlâ daha okul çağındaki çocukların trafikte dolaşıp arabaların camlarını sildiğini, kâğıt mendil sattığını, bir lira için dilendiğini, küçücük kız çocuklarının koca koca adamlarla evlendirildiğini görünce Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kim, ne amaçla kullanıyor, nerede, hangi uygulamada hata yaptı diye düşünmeden edemiyorum.


Haksızlıkları gördükçe, adaletsizlik içinizde bir öfke oluşturur ya, bir de beraberinde şiddeti getirir. Bu kadar çok haksızlık dayanılmaz hal alınca şiddette, savaşta kaçınılmaz olurmuş…

Ancak haksızlığın insanların içine yerleştirdiği öfke, şiddetten başka bir şeye de dönüştürülebilir. Değiştirme enerjisine, mücadele etme gücüne...

Çocuk Hakları Bildirgesi’ni 8-10 yaş için okulda etkinliklerle anlatan Sınıf Öğretmeni Bahar Sarıkaya, tüm çocuklar öğrensin, bilinçlensin diye etkinlikleri kitap haline dönüştürmüş.

Her anne-baba ve çocuğun baştan sona keyifle eğlenerek öğreneceği etkinliklerle dolu bir kitap, “Buna Hakkın Var” Haklar ve Sorumluluklar Etkinlik Kitabı.

Haklarını, yasayı bilen, neyin adil olup olmadığını analiz edebilen farkındalığı yüksek, bilinçli çocuklar yetiştirdikçe, kendilerini savunan ve adalet talep eden bir nesil yetiştirmiş oluruz.

Daha iyi bir dünya, daha iyi bir gelecek için elele…

Sevgiyle kalın




“Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız.”

Mustafa Kemal Atatürk



Çocuk Hakları Sözleşmesinin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.
Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.












Devamını Oku »

BİR TANIŞMA HİKAYESİ

0 yorum


Anne, yazar gerçekten pilot muymuş? 
...

Hikayede geçen olay gerçekten de gerçek miymiş? 

...

Küçük oğlumla birlikte okuyoruz kitabı, daha yedi yaşında.

Zaman zaman hikayeden uzaklaşıyor, kafasında soru işaretleri var farkındayım. Ben ise adeta hikayenin içinde dans ediyorum. Bir yandan da şaşkınım daha önce bir kaç kez okumama rağmen beni niye bu kadar etkilemedi diye. Zamanı mı değildi yoksa ruhuma iyi gelecek bir çevirmen mi bulamamıştım… Kim bilir?

“İnsan ancak yüreğiyle görür. Aslolan göze görünmez.”

Satır aralarında gezindikçe çocuklara yazıldığını sandığım bu kitabın aslında büyüklere yazılmış olduğunu anlıyorum. Ben oğluma okurken Küçük Prens’i, onun aracılığıyla kendime okuyormuşum meğer!

“Büyükler hiçbir şeyi kendi başlarına anlayamazlar; dolayısıyla sürekli olarak onlara açıklamalar yapmak çocuklar için yorucu bir iş oluyor.”

Meraklı sorular giderek artmaya başlayınca Antoine de Saint-Exupéry’i hakkında daha detaylı bilgi edinmek için birlikte araştırma yaptık. Yazarın gerçek hayatta da pilot olması ve uçağının bir çöle düşmesi oğluma ilginç geldi.

Bana ilginç gelen ise bu kitabın yer yüzündeki tüm dillere ve lehçelere çevrilmiş olmasıydı.

O an düşündüm, dünyanın her hangi bir kıtasında bir ülkede, bir kentte hatta bir köyde bile olabilir, benimle aynı hikayeyi okuyan birileri var…

“Onlardan birinde ben yaşıyorum ve gülüyorum diye, geceleyin gökyüzüne baktığında, senin için bütün yıldızlar gülüyor olacak. Yalnızca senin gülmeyi bilen yıldızların olacak!”

Daha önce bir kitabın 5-6 dile çevrilerek başka ülkelerde de okunması fikrine hayran kaldığım olmuştu lakin 420 dil ve lehçe ile tek bir yerde kalmayarak tüm evrende var olma düşüncesi beni büyüledi doğrusu.

Eskiden, seyehatlerimde gittiğim ülkenin, şehrin özelliğini yansıtan kitapçıları ve kütüphanelerini gezerdim. Nerden bilebilirdim ki yıllar sonra dilini bilmediğim ama içeriğini bildiğim bir kitabı arıyor olabileceğimi?

Çok şanslıyım…

Benimle aynı heyecanı paylaşan dostlarım, arkadaşlarım sayesinde, hiç görmediğim ülkelerden, Japonya’dan, Çin’den Malezya’dan, Kore’den, İran’dan ve Sırbıstan’dan birer birer Küçük Prens’ler kitaplığımda yerlerini almaya başladılar.

 


“Herkes gerçek bir arkadaşa sahip olamaz. Arkadaşımı unutursam, rakamlardan başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen büyükler gibi olurum.”


Kısacık bir zamanda muhteşem bir kitabın koleksiyoneri olarak buldum kendimi. Şu anda 48 adet Küçük Prens kitabım var. Bunlardan, çevirmen ve yayınevi farkıyla 11 tanesi Türkçe.

Küçük Prens sayesinde yeni edindiğim dostlarımın sayısı, koleksiyonumdaki kitap sayısından daha hızlı artış gösterdi.

Her yeni kitap, her yeni dil benim için yenilikler demek, hayatımdaki yeni dostlar demek.

Hatta Küçük Prens Müze girişimi aracılığıyla gerçekleşen “Küçük Prens’in Dil Serüveni” söyleşisi sayesinde bu evrende yalnız olmadığımı, benim gibi gökyüzünden yıldızlar toplayan bir sürü insanın olduğunu öğrendim.

“Gülünü büyütmek için harcadığın zaman, onu senin için önemli kılıyor,” dedi tilki.

Herkesin Küçük Prensle bir tanışma hikayesi var. Bu hikaye her ne kadar farklı dillerde de olsa; duygu, anlam, verilen mesajlar ve hissedilen duygular ortak.

Farklıyız lakin ortak bir noktada buluşuyoruz.

Umarım yaşamı sevmeyi, bu dünyada kendimize, başkalarına ve bu evrene karşı sorumluluklarımız olduğu gerçeğini unutmadan; dünyaya, doğaya ve geleceğin yıldızları çocuklara sahip çıkmayı bir an olsun yüreğimizden ve aklımızdan çıkarmayız.

Tıpkı Küçük Prens’in yaptığı gibi…

Sevgiyle kalın

Hüma Oktay


Kısa bir kaç not:
*Eskişehir Anadolu Lisesi’nde, Küçük Prens severlerin maddi, manevi destekleriyle “Küçük Prens Kitap Müzesi” yakında açılıyor.
*Küçük Prens kitabının, çevrilen dil ve lehçeler hakkında daha detay bilgiye koleksiyonerlerden Yıldıray Lise'nin yazılarından ulaşabilirsiniz.

Mutluluk paylaşınca çoğalırmış…

Sevgiyle Kalın
Hüma 
Ocak 2020

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlandı.








Devamını Oku »

GÖKKUŞAĞI RENGİNDE BLOKLAR

0 yorum

Hayatım rengarenk 

Kırmızı, mavi, turuncu… Ahşap blokları üst üstte diziyorum öyle oyun olsun diye değil, sevgiyle, sabırla, özenle… Yeşil, mor, sarı, turkuaz… Metrobüsteki teyze, okuldaki öğretmen, mahalledeki arkadaş, marketteki yaşlı adam, her seferinde biri - bazen yeni karşılaştığım, bazen tanıdığım çok yakınım- dizdiğim bloklara bir yenisini ekliyor yada bir fiske vuruyor…

Her devrilen blok yeniden yerine konuyor ama, bazen ağır hasar almış, tamir edilse de izi kalmış olarak, bazen de hasarsız ama daha güçlenerek…

Şimdi ben diyebilir miyim ki bu blokları sadece ben dizdim? Mahallemdeki bakkalın da, okulda ki öğretmenin de katkısı büyük, kimisi yeni bir blok koydu kimisi var olanı devirdi…

Mavi, yeşil, kırmızı, turuncu, pembe, sarı, mor… Dürüstlük, hoşgörü, sorumluluk, saygı/ öz saygı, empati, sabır, alçak gönüllülük, vicdan, adalet, nezaket, anlayış, sevgi...

İlk dizmeye başladığım bloklarım mavinin tonlarıydı. Kırmızı, sarı hatta pembe mümkün değil zinhar olmaz. Toplum koyu renkleri uygun görmüş oğlan çocuğuna. Biz anne babalar çocuklarımıza her ne kadar iyi birer İNSAN olma özelliklerini benimsetmeye çalışsakta, sağdan soldan ERKEK yada KADIN olma özellikleri itina ile öne çıkarılıyor.

Okuldan eve geldiğinde “anne erkekler nasıl ip atlar?” diye soran 9 yaşındaki oğluma ip atlamanın cinsiyeti olmadığını anlatmam epey zamanımı almıştı.

“Ama öğretmenim dedi ‘kız gibi atlama’ diye!…”

Oğullarım büyürken “kız gibi niye ağlıyorsun?” ithamı ile her karşılaştıklarında, duyguları ifade etmenin, acılardan kaçmak değil acıların içinden geçmek olduğunu tekrar tekrar hatırlatmam gerekti. Ama çevreden gelen fısıltılar…

Kız gibi ağlama!

Erkek gibi güçlü ol!

Bloklar üst üste sıralanırken bir bakmışım boyuma gelmiş. Zaman su gibi akıp geçiyor. Daha dün çocuktular dediklerimiz bu gün birer yetişkin olma yolunda ilerliyorlar.

Hayat, ahşap bloklarla yaptığımız yap bozu andıran bir oyun gibi… Yıkılmasın, sallansa da çabuk toparlansın istiyorsak temeli sağlamlaştıralım.

Dizilen blokların aslında cinsiyetsiz olduğunu–Kadın ya da Erkek- her insanın temelinin aynı olduğunu farkeden bireyler olduğumuz sürece, çocuklarımızı, gelecekteki toplumu iyileştirmek, güzelleştirmek bizlerin elinde.

Mavi, yeşil, kırmızı, turuncu, pembe, sarı, mor… Dürüstlük, hoşgörü, sorumluluk, saygı/ öz saygı, nezaket, empati, sabır, alçak gönüllülük, anlayış, vicdan, adalet ve  sevgi, sevgi, sevgi...

Dünyayı sevgi kurtaracak…

Sevgiyle kalın daima…

Hüma Oktay
Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır. 

Devamını Oku »

ANNELER ÇILDIRMIŞ OLMALI!

0 yorum


Her günkü gibi sıradan bir gün...

“Öğretmenim, tuvalete gitmek için ve yemek yemek için tenefüs var da neden anne görmek için tenefüs yok?”

“Öğretmenim ölülerin arkasından konuşmak günah değil mi? Niye tarihi konuşuyoruz?”

Ah bu çocuklar!

Biz anne ve babalar ömrü hayatımızda ya bir yada iki kere ilkokul öğrencisinin velisi oluyoruz ve bu minikler çabucak büyüyorlar peki ya öğretmenler? Hayatlarında kaç minik öğrencinin öğretmeni oluyorlar dersiniz?

Bahar Sarıkaya’nın hem anne hem de öğretmen olarak yaşadığı deneyimlerden yola çıkıp hazırladığı anaokulu ve ilkokul veli kılavuz kitabı “Anneler Çıldırmış Olmalı” da bazı konu başlıklarını okurken “oniki yıl önce bana böyle bir kılavuz kaptan lazımdı” dedim. Ve tabii ardı arkası kesilmeyen isteklerden oluşan anıları da tebessümle okudum.

“Okula başlamadan önce çocuklara kazandırılması gereken 30 davranış alışkanlığı” ile başlayan, “Anne -babalara-öğretmenlere okuma-yazma öğrenen çocuklar için hikaye kitapları ve çalışma önerileri” ile devam eden, “Başarının püf noktaları” ve “Okulun ilk günleri için 20 altın öneri” ile taçlanan özenle seçilmiş konular ve daha bir çok öneri listesi “Eğitim evde başlar” felsefesiyle içselleştirilerek yazılmış bu kitapta. Ve tabii başarılı, vicdanlı ve mutlu çocuklar için sağlam temellerle desteklenmiş eğitimin olmazsa olmazı Öğretmen –Aile- Öğrenci üçgeni de detaylarıyla öne çıkmış.

Aileler iyi öğretmen arayışındalar;  bilseler ki biz öğretmenler de iyi aile arayışındayız.
Çünkü ailenin eğitemediğini eğitmek çok zor.

Ve bazen sorgularız…

“Türk anne-babaya sahip, izlediği tüm televizyon kanalları Türkçe olan, tüm arkadaşlarıyla Türkçe konuşan çocuklarının günde 2, haftada 10 saat ve sadece okulda görmüş olduğu ingilizce ile nasıl olur da şakır şakır İngilizce konuşamadığı konusunda öğretmenden cevap bekler.”

Ya da

“Okul çağına kadar hiç koşmayan, basketbol, futbol oynamayan, topa bir kez bile dokunmamış çocuklarının nasıl olup da okulda top sürmeyi öğrenemediğini anlamak istemez.”

Ve bazen ardı arkası kesilmeyen istekler gelir…

“Sırtındaki tülbenti kontrol edin, sınıfın ısısına göre kıyafetlerini giydirin veya çıkarın”

“Rozet alamamış, bu hafta ona da rozet taksanız, çok üzüldü.”

“Hocam sesli mesaj gönderir misiniz? Yatmasını söyleyin, geç yatıyor benim çocuk.”

Ah bu veliler!

Bahar Sarıkaya’nın kaleminden “Anneler Çıldırmış Olmalı” ; okurken not almak isteyeceğiniz, gülerken düşünüp, düşünürken öğreneceğiniz, “Çocuklarınızla bunları yaptınız mı?” Başlığındaki 222 maddeyi okuyunca hepsini yapmak isteyeceğiniz bir kitap.


Keyifli okumalar
Sevgiyle kalın

Hüma
Kasım 20019

Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.


Devamını Oku »

WASHINGTON

0 yorum

Yalnızca fil ve ben vardık, saniyeler içinde müze kalabalıklaştı… 




Nefesimi tutmuş şaşkın şaşkın yukarı doğru uzanan devasa file bakıyorum. Heyecanla karışık mutluluktan ağzım kulaklarımda. Birlikte müzeye girdiğim aile bireyleri ve diğer ziyaretçiler yanımda mı değil mi umursamadan, salonun ortasında sadece devasa fil ve ben varız.

Kısa süren şaşkınlıkla karışık heyecanım, yerini yavaş yavaş hayranlığa bırakırken, öğretmenleriyle birlikte 15-20 çocuğun yanımdan geçmekte olduğunu gördüğüm an mantığım devreye girdi.

Küçük oğluma kalabalık yerlere girerken fosforlu, canlı renlerde tişörtler giydirim ki uzaktan da takip etmem kolay olsun. -Tipik kontrollü anne modeli- Bu gün ona çok canlı bir yeşil renkte tişört giydirmiştim. Gayet huzurluydum, takiii yanımdan geçen öğrenci gurubu çocukların tişörtlerinin rengini görene kadar…

Yalnızca fil ve ben vardık, saniyeler içinde müze kalabalıklaştı…

Bu gün Washington’da Doğa Tarih Müzesini geziyoruz. Ben, sergilenen herşeyin altındaki mini bilgi yazılarını tercüme yapacağımı sanırken, oğlum gördüğü her hayvanı tanıyıp onun hakkında bildiği tüm incelikleri bana aktarırken buldum kendimi.

Ornitorenkler, lemurlar, aslan denizanasının zehirli oluşu, Gerçek Balina (right whale) ile Mavi Balina arasındaki benzerlikler derken annesi tarafından müzeye getirilmiş çocuk gibi dinledim onu.

Böceklerin olduğu bölümden bir türlü ayrılamadık. Canlı cansız bir çok böcek türü var. Kara dul, tarantula, dev çekirge ….

Benim ilgimi çeken ise baş döndüren güzellikte irili ufaklı, rengarenk kelebekler. Elinize, omzunuza konmak için adeta havada dans ediyorlar. Kelebeklerin olduğu camlı bölüm için ciddi sıra beklemem gerekse de her anına değer doğrusu…

Başınızın üzerinde uçuşan kelebekler, düşünsenize sizce de muhteşem değil mi?
Böcekler dünyasından, mumyalara, dinozorlara, oradan okyanus canlılarına, doğal taşlar, mücevherler derken tüm günümüzü aldı bu gezi.


Ertesi günü Hava ve Uzay Müzesini gezerken, bu kez küçük oğlum için turuncu renkte tişört seçtim -sanırsın kontrol bende-.

“Ya bir kerede tutsun şu renk
be kardeşim! ”


Önümüzden bir gurup yaz okulu öğrencisi tutuncu tişörtlü çocuk geçti. Birbirmizi kaybedersek nerede nasıl buluşalım planını yaptıktan sonra müzeyi gezmeye devam ettik. Ben, bilgi dağarcığımın daha çok hava kısmında kaldığını anladım. Benim için havacılık tarihinin unutulmaz isimleri Wright Kardeşler ve Atlas Okyanusu'nu uçakla tek başına geçen ilk kadın pilot Amelia Earhart.

Oğullarım için uzay, gezegenler, uydular, atmosferin dışına çıkan tüm araçlar, uzay mekiği, gönderilen uydular, Woyager II , Marsa giden ama dönemeyen araçlar Criocity…


Hepsi hakkında detay bilgi anlatabiliyorlar ve ben dinliyorum. Uzay mekiğinde nasıl yemek yenir, ne yenir, nasıl banyo yapılır öğrenmiş bulunuyorum.

Bir de müzenin içinde uzay ve havacılık konulu 25-30 dakikalık kısa filmlerin izlendiği IMAX 3D sinema ve hediyelik eşya satan mini mağzalar var.
İşte size müzeden ayrılmamak için bir sebep daha… 

“Çocuğum bu ne?”

“Astronot dondurması”

“Nasıl yani? ”

“Kurutulmuş dondurma! Sen hiç yemedin mi?”



Başka ülkelerde, farklı deneyimler yaşamak, neyle karşılaşacağını bilememek zaman zaman ürkütse de yolda olmak, yeni şeyler deneyimlemek fikri halen daha çekiciliğini korumaya devam ediyor benim için.

Washington Milli Park (National Mall) alanında bulunan bir çok müze var. Her güne bir müze gezisi dersek 10 gün oralardan ayrılamayız. Biz ortak ilgi alanlarımıza göre bir kaç müze ve anıt seçtik. Özellikle ‘Müzede Bir Gece’ filminden aklımızda kalan Doğa Tarih Müzesi, Uzay ve Havacılık Müzesi ve Lincoln Anıtı, listemizin başındaydı.

Amerikan Kongre Binası ve en son Beyaz Saray önünde de bir hatıra fotoğrafı ile –korumalara rağmen- gezimizi sonlandırdık. Otelimiz merkeze yakın Arlington bölgesinde olduğu için hem şehir merkezini hemde şehrin gürültüsünden uzak sakin yerleri de keşfetmiş olduk.

Yolculuk başlarken kilometreyi mile, santigrat dereceyi fahrenayta çevirmek zor gelse de, kaldırımdan daha yola inmeden arabaların yüz metre ötede durup benim yola inmemi karşıya geçmemi beklemelerini çok sevdim. 38 derece sıcağa rağmen bir günde 14 km yol yürümüş olmak bile yüzümdeki tebessümü silemedi.

Gezilecek yerler daha bitmedi, Georgetown Üniversitesi, Sheridan Circle Parkta Atatürk anıtı derken kalbim Washinton’da kaldı.

Bir sonraki durağımız Niagara Şelaleri için yola çıktık. Sahi kaç mil yolumuz var?


Haziran 2018

Devamını Oku »

NEW YORK

0 yorum



Merdivenlerden inerken, her basamağında daha da ağarlaşan, insanın genzini yakan o keskin koku ve bunaltıcı sıcak hava adımlarımı yavaşlatıyor, düşüncelerimi sıklaştırıyordu ki “Acaba geri dönsek mi?” hissi içinde tereddüt ederken ben, oğlum heyecanla atıldı.

“Yaşasın fare göreceğiz! Biliyor musun anne? New York metrosundaki fare sayısı New York şehrinde yaşayanlardan daha fazlaymış!”

Bir sonraki sahneyi tahmin edersiniz, sıcağa rağmen şehri yürüyerek bazen de trafiğe rağmen taksiye binerek gezdik. Bilin bakalım en çok kim üzüldü? Tabiki fareleri göremeyen 11 yaşındaki oğlum!



Amerika gezimizin Niyagara’dan sonraki durağı New York.

Kiraladığımız arabayı teslim ettiğimize göre artık km –mil hesabı yapmayacağız demektir.

İlk gideceğimiz yer çocukların da ortak seçimi 2004 yapımı “Yarından Sonra” (The Day After Tomorrow ) filminin çekildiği –ayrıca daha bir çok filme konu olmuş- New York Halk Kütüphanesi (New York Public Library)

İçeriyi gezerken filmin sahnelerini gözümüzde canlandırarak, bu salonda şu sahne çekilmişti, koridordaki sahne için burayı kullanmışlar, şurada da bu sahne çekilmişti derken ilk defa bir kütüphaneyi müze gezer gibi gezdiğimizi farkettim.

Neyse ki New york Halk kütüphanesi buna alışık. Gün içerisinde ağırladığı turist sayısı kütüphaneyi kullanmak isteyenlerden daha fazlaymış…

New York’un belli başlı en güzel yerlerini hep filmlerde gördüğümüz için aklımızda kalan film karelerinden yola çıkarak gezimize devam ettik. Her gittiğim yeri sanki daha önce görmüşüm orada bulunmuşum hissi ile gezdim.


Ah bu filmler! Uzakları yakın, görünmezi görünür yaptı bize…

Hiç aklımızdan çıkmayan Müzede Bir Gece filminin mekanı Doğa Tarih Müzesi (American Museum of Natural History) ve dünyanın en büyük tren garı binası ünvanını almış taaa buharlı lokomotiflerin sefer yaptığı dönemden bu yana çeşitli filmlerde gözüken, insanların buluşma noktası Tren İstasyonunu (Grant Central Terminal), Central Park, Liberty adasındaki Özgürlük Anıtı, bir zamanların en yüksek binası Empire State, yıkılan ikiz kuleler ve daha nice gezilecek yer film karelerinden çıkıp gerçek halleriyle gözüktüler bize.



Tabi bazen hayal kırıklıkları da oldu haliyle. Daha geniş olarak hayal ettiğim Times Meydanı, bu dar haliyle, çok ışıklı haraketli tabelalarıyla, etrafta sürekli telefonları ile fotoğraf çeken omuz omuza insan kalabılığıyla, trafiğin yavaş akmasını bir yana bıraktım, kontağı kapatmış bekleyen arabalarla filmlerin aksine bir görüntü sergilemesi kimi hayal kırıklığına uğratmazdı ki?

Hele Çin Mahallesindeki yemek kokuları! Film karelerine sığmayan, yansımayan daha niceleri…



Bir şey daha anladım bazı şehirler daha az kalabalık olduğu mevsim dışı zamanlarda gezilmeliymiş. New York’ta kaldığımız 6 gün boyunca sokaklarda sıcaktan pişip, dükkanlarda üşümekten öte donduğumuz; her gittiğimiz yerde insan kalabalığını aşmaya çalışma çabamıza bakılırsa anlaşılan Temmuz’un ilk haftası New York için yanlış zamanmış…

Belki borsa için uygun zamandır!
New York borsasına doğru yol alırken ünlü Boğa heykelinin de (Charging Bull) fotoğrafını çekelim dedik. Ne mümkün!

Çevresini sarmış insan kalabığını aşmak yetmiyor, bir de yeni modaymış bu, Boğanın arkasında uzun bir kuyruk oluşturmuş insan kalabalığı var. Sırası gelen boğanın kuyruğunun altına geçip elini değdiriyor ve fotoğraf çektiriyor.

Boğa heykeli heykel olalı böyle zulüm görmedi.

Heykeltraş Arturo Di Modica ‘nın 2 yılda sabırla yaptığı bronz boğa heykeli 1986 yılında Wall Street’in çökmesine karşı bir güç gösterisi olarak yapılmış olsa da şimdilerde önünde duran Korkusuz Kız heykeli sayesinde güç kaybediyor gibi gözüküyor. Korkusuz kız ve Boğa heykelininin birlikte çekilmiş bir fotoğrafını anca internetten bulabildim, yoksa ikisini bir arada yalnız yakalamak mümküm değil. (Federica Valabrega adweek.com)



Kalabalık ve sıcağın dışında gezimizin iyi yanlarıda oldu tabi ki. Yorulduğumuzda oturabileceğimiz yeşil alan sayısı fazlaydı. İçinden her geçişimizde başka bir etkinliğe rastladığımız bazen yoga, bazen dans, bazen de çimlerde güneşlenen insanların olduğu, tertemiz tuvaletleri ile Bryant Park benim favorilerim arasında yerini aldı. Çevredeki her parkın bir web sitesinin olduğunu ve etkinlik takvimlerini buradan yayınladıklarını son gün keşfettim maalesef. Çölün ortasındaki vaha gibiydi…



Sokaklarda ve dükkanlarda şifresiz internet sayesinde birbirimizden ayrılsak da haberleşmemiz kesilmedi. 4 Temmuz kutlamalarında atılan havai fişek gösterilerini yakinen izleme şansımız oldu. Central Park girişlerinde bisiklet kiralama yerlerinin olması parkı keyifle gezmemizi sağladı. Sincaplara hiç bu kadar yakın olmamıştık!

Grant Central Terminal‘in en ücra köşelerine kadar girip gezebileceğimiz rehberli turlarının olduğunu öğrendik.

Uzun soluklu seyahatlerde, çocuklarla gezmenin avantaj ve dezavantajlarını deneyimlemiş olduk. Bu ayrı bir yazı konusu olur. Detayları bende saklı kalsın…

New York ‘da başlayan Washington  - Niagaradan sonra New York’ta biten yaklaşık 15 günlük gezimiz boyunca araba ile toplamda 1.800 km yol gitmenin, yaya olarak günde 10-14 km yürümenin yorgunluğu üzerimizde, her seyahat sonrası olduğu gibi “evim evim güzel evim” diyerek geri döndük.
Eve dönüş yolunda kendime not :
Bir dahaki seyahat rotasını, havası 23-25 C derece olan yerlere göre ayarla ve süreyi kısa tut!


Temmuz 2018






Devamını Oku »

NİAGARA

0 yorum




Su dalgalandıkça sallanan bir teknede çığlık atan insanların sesini kanıksadım artık, yüzüme vuran su damlalarını keyifle karşılıyorum, hatta giderek ıslanıyor olmaktanda şikayetçi değilim. Zira Kuzey Amerika’nın en büyük şelalesi’ne bakıyorum, yaklaşabildiğim en yakın mesafeden…

Her saniye Niagara’dan 3160 ton su dökülüyormuş. Şelalenin yüksekliğine, akış hızına bakıp, sadece doğa harikası muhteşem bir manzara diye seyreden biz ziyaretçilerden daha farklı düşüncelerle bakan biri- birileri matematiksel hesapla bu doğa harikasını fırsata çevirmiş bile.

1890 yılında Nikola Tesla Niagara Şelalesinden elektrik elde edebilmek için hidroelektrik santrali kurmuş ve halen Amerika ve Kanada bu bölgede şelaleden üretilen elektiriği kullanıyorlarmış.




Bir gün önce Washington’dan yola çıkıp 12 saatlik bir yolculuk sonucu gece karanlıkta geldiğimiz Niagara Şelaleri Parkı bu sabah mavi yağmurluklarımızla bindiğimiz bot turuyla keyifli bir hal aldı. 

Bizim bindiğimiz bot şelaleye yaklaşabildiği en uygun yerde karşı kıyıdan Kanada tarafından kalkan kırmızı yağmurluklularla dolu botu selamlıyor ve turunu tamamlıyor. 




Bot turunun hemen ardından çıktığımız muhteşem manzaralı seyir terasından iki ülke arasındaki geçişi sağlayan Gökkuşağı Köprüsünü (Rainbow Bridge) seyretme şansımız oldu. Uzaktan seçebildiğim kadarı ile kayalara tırmanan sarı yağmurluklu bir gurup insan kayalıklardaki mini mağralara gire çıka şelaleye karadan yaklaşmaya çalışıyorlardı. Seyrederken ben yoruldum. Bu da hafızama performansı yüksek bir etkinlik olarak kaydedildi.


Bizim bir sonraki hedefimiz büyük bir yeşillik alana sahip Keçi Adası (Goat Island) ve Üç Kız
Kardeş Adasına (Three Sisters Island) gitmek. 

Niagara Falls State Park ‘ın içinden yürüyerek geçtiğimiz mini köprülerle birbirine bağlı adalar muhteşem manzaralarıyla adeta görsel bir şölen oluşturuyorlar, her birinde yeşilin binbir tonu var. İsteyen mini bir trenle de burayı gezebiliyor ama biz yürümeyi tercih ettik. İyi ki de yürümüşüz parkın her bir köşesinden şelalenin görünümü farklı, bir o kadar da seyretmesi keyifli. 


Bu kadar büyük bir park alanı olur da içerisinde yemek yeme yerleri olmaz mı? Yemek molası için durduğumuz alanda sandiviçilerimizi yemek için bulduğumuz bir masaya oturmuş gayri ihtiyari ellerinde yemekleri ile gelenleri izliyorum. 


Dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerin akınına uğrayan bu parkın doğal ziyaretçileri olan martılar da paylarını almak için hedefe kitlenmiş yukarıdan izliyorlarmış meğer.

Yiyeceğini alıp binadan çıkıp park alanına doğru gelen insanların tepelerinden aniden pike yapıp onları korkutarak ellerindekini yere düşürmelerini sağlamak asıl görevleriymiş, gerisi kolay yere düşen sosisliyi kap!

Heyecan ve eğlence dolu sahneler yaşandı oturduğumuz süre boyunca. Martılar daha sonra insanların onlara attığı ekmekleri, pizza dilimlerini aldılar. Anladım ki dünyanın her yerinde Martıların yeme alışkanlıklarını biz insanlar değiştiriyoruz. İstanbul Martıları simit yiyor diye üzülüyordum…

Gün boyu parkın içinde dolaşmak ve farklı bakış açılarıyla şelaleyi seyretmek hem huzurlu hem de keyifliydi. Akşam yemeğinden sonra Şelalenin Parkın içindeki seyir terasından havai fişek gösterisini izleme şansını yakaladık. Her bir fişeğin patlamasıyla ortaya çıkan ışık hüzmesi sayesinde aydınlanan şelalenin görüntüsü hafızamın unutulmayacak manzaralar ve bu gezi ileride çocuklarla tekrar tekrar anılacak hikayeler  bölümüne kaydedildi bile…



Keyifli bir gün daha bitti yarın yolculuk New York’a doğru, yol üstünde Binghamton’da konaklayıp devam edeceğiz.












Haziran 2018






















Devamını Oku »