Milano


Yıl 1893 yer La Scala Operası. Bu gece Verdi’nin, Shakespeare'in oyunlarından uyarlayarak hazırladığı son operası Falstaff’ın prömiyeri var. 

Alt salonda erkekler smokin, kadınlar uzun ve abartılı elbiseler giymişler, gösterinin başlamasını bekliyorlar. 

Biz ise bundan yaklaşık 120 yıl sonra salonda yerimizi aldık. Falstaff Operasının başlaması için sabırsızlanıyoruz. Bulunduğumuz yerden gördüklerime inanamıyorum. Gözlerim beni yanıltmıyorsa alt salonda smokin ve tuvalet giymiş seyirciler oturuyor. Yüzlerce yıl sonra bile gelenek değişmemiş.


İtalya’nın kuzeyinde, bir kültür şehri Milano’dayız. Milano’ya gitmeye karar verdiğimiz tarih aralıkları için uçak biletinden önce La Scala Opera biletlerimizi aldık. Teknolojiyi bu yüzden seviyorum uzaklar yakın oluyor.

Şehrin merkezinde bulunan İtalyan markalarının yer aldığı dükkanlar ve nefis kahvelerin yudumlandığı Galleria Vittorio Emanuelle II’nin hemen arkasında bulunan La Scala Opera binası, gece sergilediği gösterilerin dışında gündüz, gezilebilecek müze ve aynı zamanda değerli sanatçılar yetiştiren bir müzik okulu. Ama ben yine de salonda bir gösteri seyredin derim.

Duomo Meydanına kuş bakışı bakmak nasıl olur diye düşünürken, Avrupa'nın dördüncü büyük Katedrali’nin en tepesinde bulduk kendimizi. Gün batımı manzarası gerçekten de harika. Bu arada Katedralin dışı kadar içi de muhteşem.

 
Milano da Duomo meydanındaki Galleria Vittorio Emanuelle II, La Scala ve Duomo Katedral’i üçlemesinden sonra keyifle gezilecek yerler arasında Sforzesco Kalesini unutmamak gerek, içinde bir çok müze ve sergi alanı var. Hepsini gezmeye kalkınca ayaklarımıza karasular indi.

“Dinlenmek” düşüncesi bile güzel. Randevusunu aylar öncesinden aldığımız “Son Akşam Yemeği” için Santa Maria Dele Grazie de soluğu alıyoruz. Davinci’nin tablosunun gizemi kadar içeri girişimizde esrarengiz. 

İçeriye bir defada 15 kişiden fazla almıyorlar. İlk kapı açılıyor, herkes içeri girmeden ve o kapı kapanmadan diğeri açılmıyor. Böyle üç bölümden geçtik kapılar açıldı, kapandı, açıldı. Ben uzay üssüne mi giriyorum yoksa 500 yıl önce yapılmış bir duvar resmini mi görmeye giriyorum bilemedim. İçerideki oksijenin bile hesabı yapılıyor bizle beraber içeri giren sineğin vay haline…
Tahmin edileceği gibi içeride fotoğraf çekmek yasak. 


İçeride sıra sıra dizilmiş uzun banklar var, girer girmez önlerden bir yere oturduk, dinlenirken duvardaki Davinci’nin eserini inceliyoruz. Şimdi daha farklı bir gözle bakıyorum, bu resime. Masa örtüsünün, tabakların deseni, yiyecekler insanların yüzleri, elleri, bakışları herşey çok detaylı ve gerçekmiş gibi resmedilmiş. Renkler solmuş olsada detaylar gözden kaçmıyor.


14. yy da Leonardo da Vinci Kıbrıs adasını ziyareti sırasında Larnaka bölgesinden aldığı Lefkara işi masa örtüsünü Milano Katadreline hediye ettiğine pişman olduğu için onu son akşam yemeğine resmetmiş olabilir mi? Niye olmasın? 

 Peki masadaki tabaklar oturanların ellerinin her bir duruşu her detay bize mesaj veriyor olabilir mi? Da Vinci’nin bunları resmederken aklından neler geçtiğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz. 

Bu duvar resmi bir çok kereler restaurasyondan geçirilsede ilk günkü gizemli mesajını korumaya devam ediyor.

Gün bitti gibi gözüksede yeni yerler için hazırlıklar devam ediyor. Ertesi gün Bologna'yı gezebilmek için tren saatini kontrol ediyorum. Yeni  yerler, yeni heyecanlar...







0 yorum :