Mozaik, sanat ve yeni tatlar için Barselona…

Güneş, müzik, tutku ile dans…


Barselona dendiğinde ilk aklıma gelenler; seramik, cam ve mozaiğin Mimar Gaudi’nin ellerinde hayat bulması, maceraperest Kristof Kolomb (Christopher Columbus), ritim, tutku ve aşkla dans için Flamenko…

Bu yazımda Barselona’nın tarihi dokusu ile birlikte sokaklardaki neşeli hayatı sizlerle paylaşmak istedim.

Barselona, İspanya'da Katalonya Özerk Topluluğu ve Barselona ilinin merkezi. Ayrıca İspanya’nın Akdeniz kıyısındaki en önemli limanı, ticaret merkezi ve ikinci büyük kenti.

Kendine özgü kültürü ve güzelliğiyle ün yapan Barselona, Mimar Gaudi'nin başını çektiği modernizm akımından etkilenmiş. Bütün caddelerin denize paralel ve onları da kesen gene birbirine paralel caddeler olması alt yapısının muhteşemliğini gösteriyor. 1800’lü yıllarda şehri yapılandırırken bütün evlerin rüzgarı ve güneşi eşit görmesi ilkesi benimsenmiş.

Şehir içi ulaşım Metro ile çok kolay ve rahat. Otelimiz merkeze 10 km uzaklıkta idi, metro ile 15 dakikada merkeze ulaşabiliyorduk. Dört gün boyunca 40 defa bindik ve heryere rahat ulaşımın tadını çıkardık.

Genelde şehir gezilerinde raylı trenleri yada otobüsleri tercih etmek istesem de Metro’nun hızına hiçbiri yetişemiyor. Her turist şehrinde olduğu gibi kırmızı otobüsler burada da var ama Barselona’da metro ile gezmek vakitten kazandırıyor.

Yeme / İçme

İspanya’nın yemeklerini yerinde tatmak ayrı bir keyif, Paella, Tapas ve Sangria muhteşem üçlü…

Özellikle merkezde Rambla de Catalunya caddesi üzerinde en ünlü ve lezzetli Tapas restaurantları var.

Biz Ca la Merce’de yedik misafirperviliği diğerlerine göre çok iyiydi çünkü sahibi bir Türktü ve katalan olan karısın ismini vermişti restoranına.

Biz Paskalya’da gittiğimiz için şanslıydık heryerde kermes veya küçük pazarlar vardı. Santa Maria del Pi Kilisesinin önünde bulunan meydana kurulan panayır bunlardan biri. Ev yapımı ilginç tatlılar, peynirler vardı ve  değişik yöresel tatları denedik, muhteşemdi.

Kristof Kolomb

Sahilde Kristof Kolomb heykelinin olduğu alanda La Rambla caddesi üzerinde dizilmiş bir çok canlı heykel vardı. Herbiri birbirinden ilginç kostümleri makyajları ile sıralanmış tam bir görsel şölen.

Şüphesis içlerinde en çok ilgi çekeni Kristof Kolomb‘du. Onunla adaları keşfetmek çok eğlenceliydi.

 

La Rambla

Gün içinde taze meyve yemek için tarihi Mercat de Boqueria’ya uğradık. Hem ekonomik hem de en tazelerini bulduk. Mercat de la Boqueria 1217 yılında bu alanda kurulmaya başlayan ilk açık pazarmış. Zaman içinde mekanın adı değişse de, ufak tefek ilaveler yapılsa da uzun yıllar açık pazar niteliğini korumaya devam etmiş.

1835’de belediye ile anlaşma sağlıyarak resmi statü kazanmış ve bu binayı inşaa etmişler. 1911’den bu yana sebze, meyve, et ve balık pazarı olarak hizmet veriyor.

La Rambla Caddesi Barselona’nın en işlek, en turistik ve en eğlenceli caddesi. Her bir köşesi ayrı güzel ve süprizlerle dolu, Plaça Reial bunlardan yalnızca biri.

Plaça Reial girişte dar bir sokak gibi gözükse de içeri doğru genişleyen kocaman bir meydan. İster havuz başında oturun ister çevredeki kafelerde yine de sizi bekleyen bir süpriz çıkabilir bu eğlenceli caddede. Pembe tütü içinde görmeye alışık olmadığımız bu balerinde sokağın neşelerinden…

Flamenko 


Barselona’nın olmazsa olmazlarından Flamenko gösterisi. 14.yy ezilen halk, acılarını, sıkıntılarını ve haksızlıklara karşı kendini ifade etmek için dansın ve ritmin uyumunu kullanmışlar.

Şehir de birçok yerde sergilenen Flamenko gösterisi var. Biz tarihi opera binası Palau de la Musica Catalana’da sergilenen Flamenko gösterisinde sanatçıların nasıl tutkuyla dans edişlerini keyifle ve hayranlıkla izledik.

Flamenko gösterisini tarihi opera binasında bir buçuk saat izlemek ruhumuza iyi geldi.


Mimar Antoni Gaudi ve Eseleri

Doğadaki objelerden esinlenerek yaptığı eserleri ile şehrin her yerinde Mimar Gaudi ‘den izlere rastlamak müthiş bir duygu…

La Sagrata Familia, Casa Mila, Casa Batllo, ve Park Güell bunlardan yalnızca bir kaçı.

Mimar Gaudi’nin 1900-1914 yılları arasında Güell ailesi adına yaptığı eşsiz bir eser Park Güell. 

Parka giden yol boyu, yokuşlara sıra sıra yürüyen merdivenler koymuşlar.


Sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları, resimlerini sergileyen sanatçılar, kafeler... Sokak cıvıl cıvıl ve rengarenk.

Yüreyen merdivenlerin yanı başında dizilmiş vitray desenli resimler gözümüze çarptı. 
Her biri ayrı güzel bu eserlerin yaratıcısı aynı zamanda hediyelik eşya dükkanının sahibi Nadel, yüzünde kocaman gülümsemesi ile eserlerini tek tek bize tanıttı.

Poble Espanyol 

İspanyol kültürünü tanımak için eski sarayın
hemen yanında bulunan Poble Espanyol'a gittik.

Tarihi ve kültürel yapıları, yaşayan medeniyetlerden izleri barındıran mimari yapılardan örneklerle kurulmuş küçük bir İspanyol Köyü burası.

İçerisindeki her bina İspanya'nın bölgelerinde bulunan tarihi binaların küçük birer kopyası.

İki saat gibi kısa bir süre içersinde İspanya mimari kültürü hakkında  bilgi edinmek için doğru adres Poble Espanyol.

İçerideki örnek yapıların hepsi dükkan olarak kullanılıyor, el sanatları satışı hakim, yöresel yemekler mevcut.


Gümüş çatal, kaşıklardan yapılan bilezikler, el işi süslemeli İspanyol etekleri, yelpazeler, ev yapımı çikolatalar bunlardan sadece bir kaçı. 

Sanat dolu bu şehirde insanın yaratıcılığı artıyor, her an yeni fikirler doğuyor.

Biz de sanatsal fotoğraflar çektik. Sanat şehrinde sanat aşkına geldik…









La Sagrata Familia (Bitmeyen Kilise)

Mimar Antonio Gaudi tarafından 1882 yılında yapılmaya başlanan La Sagrata Familia (Kutsal Aile) bazilikası halk arasında bitmeyen kilise diye adlandırılıyor.

Mimar Gaudi’nin ölümünün ardından, onun projeleri doğrultusunda öğrencileri tarafından ve halkın maddi yardımlarıyla yarım kalan bazalikanın yapımına hala devam edililiyor.


La Sagrata Familia’nın giriş
cephesinde küçük heykellerle tasvir edilen ölüm hikayesi, binanın çıkış cephesinde yerini doğuma bırakıyor.

İçerisi en az dışarısı kadar ilgi çekici. Gaudi doğal hayatta gördüğü nesnelerden esinlenerek tasarlamış. Sütunlar ağaç dallarını, tavandaki figürler çiçekleri andırıyor. Vitray süslemeleri her kilisede görülen klişeleşmiş desenlerden çok farklı.

Kilisenin çıkışında hemen sağ tarafta Gaudi Natura adlı sergi salonu var. Burada Mimar Gaudi’nin doğal hayatta nelerden esinlendiğini ve bunların eskiz çalışmaları sergileniyor.

Kilise’nin alt katı aynı zamanda Mimar Gaudi’nin çalışma atölyesi, kilise ile ilgili eskiz çalışmaları ve minyatürler burada sergileniyor.

Girona

Merkeze yakın, gezilebilecek şehirlerden biri Girona, Barselona'nın kuzeyinde bir şehir.

Barselona’ya uzaklığı 105 km yaklaşık 1 saat. Şehir, Onyar nehri üzerinde üçgen biçiminde kurulmuş.

Nehirin üzerindeki köprüler eski ve yeni şehiri birbirine bağlıyor. Eyfel kulesini yapan kişilerce yapılan bir köprüye de eyfel köprüsü adı verilmiş.

Şehrin dar sokaklarını, neşeli vitrinler süslüyor. Fırınlardan gelen taze ekmek kokuları bizi kendine çekti. Değişik ekmeklerin tadına baktık.
Ünlü bir dondurmacısı varmış ancak biz oradayken kapalıydı.



Eski Şehrin merkezinde bulunan kale ve katedrali gezdik.

Bir rivayete göre şehri kuran Aziz’in mezarından çıkan sinekler, sıtma mikrobu yayarak kuşatma sırasında kapıya dayanan düşman askerlerini etkisiz hale getirmiş. Girona’yı gezerken her yerde sinek figürü görebilirsiniz. Vızzz Vızzzz


15.yy savaş zamanı şehri kötü niyetlilerden korumak için halk kendi içinde bir parola hazırlamış. Bu paraloya göre şehrin kapıları açılmadan önce kenarda bulunan aslan heykelinin poposunu öpen, şehri bilen zararsız biridir. Ona kapılar açılır. Şimdilerde ise bu aslan heykelinin poposunu öpen Grinoya tekrar gelecek demektir. Biz de tekrar gelmek isteriz Grinoya…


Deli Dahi Dali...

Barselona’ya 2.5 saat uzaklıkta, Salvador Dali’nin yaşadığı şehir Figueres.

Salvador Dali, bir zamanlar yaşadığı evi, henüz hayatta iken müze haline getirmiş ve öldükten sonra da evin alt bölümünde bulunan odaya kendisi için yaptığı yere gömülmüş.

Evin içi kadar en az dışıda ilgi çekici. Dış yüzünde duvarlarda ekmek figürleri var, duvarların tepesinde ise yumurtalar…

“Madde kesinlikle göründüğü gibi değildir” demiş Dali…

İçeride her odada sizi süprizler bekliyor. “Mae West Room” burundan şömine, dudaktan koltuk ve “Palace of the Wind” tavanda kendisi ve eşi Gala’nın göğe yükselişini tasvir ettiği tavan resmi.

Merdivenlerden alt kata inerken Dali’nin fırça kullanmadan eliyle ve ayakkabısı ile yaptığı Bethoven’nın resmi…

Sadece yağlı boya tabloların olduğu bir müze değil, dolayısıyla her girdiğiniz odadan şaşırarak çıkıyorsunuz. Bazı tablolarda optik ilizyon var, fotoğraf makinelerinin objektifinden baktığınızda gerçek halini görebiliyorsunuz.

Ama hiç bir zaman gözünüzün gördüğü elinizdeki makinede olmuyor. Anlatılmaz yaşanır kelimeleri tam burası için ideal…



Barselona gezimiz sırasında Kristof Kolomb ile yeni adalar keşfettik, sokakta bale yaptık, Paella ve Sangria eşliğinde keyifli anlar yaşadık.

Ayrılırken arkamızda silinmeyecek anılarımız birde ezberlediğimiz Metro haritası vardı.



2014





0 yorum :