Sönen Mumumlar
Sevmek için çok geç, ölmek içinse çok erkendir.
Her sönen mumda geleceğin ışığını arar dururuz. Bir yaş daha büyümenin yada yaşlanmanın aslında üflediğimiz mumlarla ilgisi yoktur. Her geçen günün, hatta her geçen yılın ardından öğrendiğimiz bilgi, edindiğimiz tecrübe bizim kendimizi tanımamıza yeter.Geçen yıllar bize, ya bozuk para gibi harcadığımız zamanı, ya da geçmek bilmeyen, akıp gitmeyen zamanı hatırlatır. Ama her yaşın, her yılın ayrı bir güzelliği, ayrı bir tadı vardır.
İlk onlu yaşlardayken hayat sadece oyundan ibarettir. Anne ve babalarımızın bize verdiği öğütler bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar. Hele bir 18 yaşımızı dolduralım, sanki tüm güçler bizim elimizde olacakmış gibi davranırız. 18 yaş, ehliyet almanın, oy kullanmanın, hapse girmenin, şahit olmanın, mal mülk sahibi olmanın, sigortalı olmanın ve kısacası sorumlulukların hakların hükümlerin başlangıcı, oyunlar oynamanın, hayaller kurmanın sonu.
Yirmili yaşlara gelindiğinde hayattaki her şeyin yanlış olduğunu ve dünyayı da değiştirebileceğimizi düşünürüz. İnanılmaz bir enerjimiz ve hayal gücümüz vardır.
Otuzlara gelindiğinde hayatımızı yanlış yada eksik yönlendirdiğimizi net olarak görebiliriz. Ancak dünyayı değiştirebilme enerjimiz ve isteğimiz kalmamıştır. Hele birde elimizde kartvizitimiz bile yoksa kendimizi çırpındıkça batan bir bataklığın içinde gibi hissederiz.
Ya kırklı yaşlar, yeni bir hayata başlamak için çok geç ama varolan hayatı sürdürmekte bir eziyetse, yolun yarısına tığ teber gelmekten dolayı mutsuz oluruz. Hayatta atılımlar yapmanın, büyük değişimler yaşamanın en zor olduğu zamandır.
Ya ellili yaşlar, nasıl demeli bilinmez ama kimisine göre iş bitti, kimisine göre teneşir paklar. Sevmek için çok geç, ölmek içinse çok erkendir.
Altmışlar, hayatta son vuruşu yapmak için iyi bir zamanlama. Emekli olduklarını işlerinden tamamen koptuklarını düşünürken yine çalışma ortamında bulurlar kendilerini, ya tecrübelerini yazıp kitap çıkarırlar ya gezgin olup seyahatname. Bu yazılar geçmişin dersleri ve geleceğin düşleriyle birlikte süslenir. Ve bu yaş hayatın, yaşamakta olduğumuz bir andan ibaret olduğunun kabul edildiği bir yaştır.
Her yeni bir yaş bize hayatı, hayatın yaşanmaya değer olduğunu hatırlatır. Her yeni bir yaş yepyeni umutları, taptaze sevinçleri hatırlatır. Her yeni bir yaş, çiçeği, böceği, toprağı, suyu, havayı, insanları... her şeyi ama her şeyi sevmeyi hatırlatır, daha çok sevmek....
Her yaşın ayrı bir güzelliği, ayrı bir yüreği vardır. Hiç yaşlanmayanlara ve yaşlanmayacaklara.......
Sevgiyle Kalın
Hüma Oktay
2004 yılında İclal Aydın'la Gülümse adlı derginin ekim sayısında ki yazı "Sönen Mumlar"
0 yorum :