Vezüv'ün Gölgesindeki Kent
Vezüv Yanardağın Gölgesinde ki Napoli
Napoli dendiğinde ilk akla gelen Vezüv Yanardağı ve 1800 yıldan fazla zamandır onun lavlarının altında katılaşmış olarak bekleyen gizli kent Pompei...POMPEİ
Pompei 20 bin kişinin yaşadığı şarap ve balık ihraç eden bir şehirmiş, Ağustos 79 yılındaki patlamada, yakınındaki şehirler Stabiae, Pompei ve Herculaneum lavların altında kalmış.
Bu şehirlerde yapılan kazılarda, yağmalanmaktan kurtulmuş çok iyi durumda muhafaza edilmiş tarihi eserler bulunmuş. Arkeologlar lav tabakasını kaldırırken belli yerlerde boşluklar olduğunu görünce, o boşluklara alçı enjekte ettiklerinde şaşırtıcı gerçekle karşılaşmışlar. Boşluklar, insan ve hayvan şeklinde ortaya çıkmış. Vücudun yüzde 75’i sudan oluştuğundan, yılların ardından geriye sadece insanların vücut şekillerinin boşlukları kalmış, bir de kemikler...
Şehir görülmeye değer özellikle rehber eşliğinde gezmenizi tavsiye ederim.
Şehirdeki meydanlar, tapınaklar, tiyatro, hamam, çeşmeler, zengin Romalıların villaları zamanın yıpratıcı etkilerinden çok iyi korunmuş. Mekanlarda duvar resimleri ve mozaikler bulunuyor. Bunların bir çoğu korunmaya alınmış ve Museo Archeologico Nazionale (Arkeoloji Müzesi) ‘inde sergileniyor.
Bilim insanları Napoli Körfezi’ne tepeden bakan 1,281 metrelik Vezüv’ün 2 bin yıldan bu yana her yüz yılda bir kez patladığını söylüyor, son patlama 1944’de olmuş. Patlama anında lavların hızının saatte 80 kilometreye ulaştığı gözlenmiş. Napoli’den yaklaşık 25 km. uzaklıktaki Pompei antik kenti Nisan’dan Ekim’e saat 09.00-18.00 arası, diğer zamanlarda da 15.30’a kadar açık.
Napoli'de yakın çevrede ki yerleri gezmekten, şehrin merkezini gezmeye son gün fırsat yaratabildik. Bu arada şehri en kolay gezmenin yolu kırmızı otobüsler.
Her daim kalabalık olan, Garibaldi Meydanı ile Via Toledo arasındaki bölge şehrin Centro Storico diye geçen nam-ı diğer eski şehir. Burada ki Via dei Tribunali ve Via San Biagio dei Librai caddeleri ise avlulu ve pasajlı binalarla dolu, keyifle gezilebilecek yerler arasında.
Via dei Tribunali caddesinde 324’te yapılan, şehrin en eski kilisesi Santa Restituta var. Şehrin en gözde yeri Spaccanapoli ise biraz ileride. Burası aynı zamanda mimari eserlerin en zengin olduğu bölgeymiş.
Kraliyet Sarayı: Dönemin ünlü mimarı Domenico Fontana tarafından 17. yüzyılda yapılmış. Bina, bir yangının ardından 19. yüzyılda yeniden inşa edilmiş. Ciddi hasarlara yol açan II. Dünya Savaşı’nın ardından ise sarayın restorasyonu yapılmış. Giriş katında değişik hanedanlardan sekiz krala ait heykeller var. Saray, Bourbon dönemine ait mobilyaları, tabloları ve heykelleriyle öne çıkıyor.
Castel Nuovo:
Piazza del Municipio olarak geçen ve sahile uzanan Belediye Meydanı’nın üzerindeki görkemli kale 1282 yılında Angevinler tarafından yapılmış, 15. yüzyılda Aragonlar tarafından yeniden inşa edilmiş. Bu binanın girişindeki zafer takı türünün en güzel örneklerinden. Kaledeki müzenin (Museo Civico) 14 ile 19. yüzyıl heykel, mozaik, tablo koleksiyonu göz alıcı.
San Carlo Operası: İtalya’nın en büyük opera binası. 1727’de yapılmış. Napolitan müzik hayatının merkezi haline gelmiş hemen. Kraliyet ailesine ait bölüm, 184 loca ve dev fresk çok etkileyici. Halk "Milano’da La Scala varsa, bizde de San Carlo var" diye övünüyormuş, haklılar da. Hafta sonu 14.00-16.00 arası rehberle geziliyor.
Arkeoloji Müzesi : (Museo Archeologico Nazionale) Via Toledo’nun devamındaki müzede Roma şehirleri Pompei ve Herculaneum’dan, Lazio, Campania antik kentinden objeler sergileniyor. Mozikler müthiş...
Palazzo di Capodimonte: Şehrin önemli müzelerinden biri. Napoli’nin arkasındaki tepede. 1738’de inşa edilmiş, daha önce Bourbon Kralı III. Charles’ın sarayı olarak kullanılmış. Müzede, Rönesans dönemine ait muhteşem tabloları görebilirsiniz.
Vomero ve Posillipo ; Bu iki semt en büyüleyici Napoli manzaralarına da ev sahipliği yapıyor. Eski şehrin hemen üstünde ki Montesanto füniküleri ile çıkılıyor. Napoli’nin en yüksek noktasında ise Castel Sant’Elmo var, önde liman yanda görkemli Vezüv yanardağı manzara muhteşem....
CAPRİ
Capri adası dünyaca ünlü film oyuncusu, şarkıcı, politikacı ve jet sosyetenin göz bebeği. Adaya ulaşım, Napoli ve Sorrento’dan deniz otobüsleriyle yapılıyor. Capri merkezinden 45 dakikalık bir yürüyüşle ulaştığımız Napoli Körfezi manzaralı villalarda akla ilk gelen bir İtalyan atasözü oldu: "Napoli’yi gör ve öl." Bugün okul olarak kullanılan Chartreuse Manastırı da Roma İmparatoru Tiberius’un villarından birinin üzerine 1371’de inşaa edilmiş.
Adanın en yüksek noktası Solaro Dağı’na (589 m.) çıkmak için merkezden minibüslerle Anacapri’ye, daha sonra telesiyej ile en yukarıya çıktık, manzara mükemmel. Anacapri adanın merkezine göre daha sakin. Napoli de olduğu gibi Adada da dev limonlardan yapılan limonçello isimli bir likör var.
SORRENTO
Sorrento Yarımadası’ndaki bu kasaba limon ve portakal bahçeleri arasında. Kasabanın merkezi Piazza Tasso’daki Sorrento City Train‘e bindik. Yürümeden, yorulmadan bütün sokakları hem dolaşıp hemde tarhi binaları görmüş olduk. Trene binerken memurdan aldığımız hem kuallaklıktan hemde haritadan her tarihi binanın açıklamasını takip etmek, hem keyifli hemde hemde dinlendiriciydi.
Arta kalan zamanda 15. yüzyıldan kalma Palazzo (Saray) Correale’yi ziyaret ettik. Koleksiyonda 17 ve 19. yüzyıllar arasında yapılmış porselen, cam objeler, tablolar vardı. Sorrento’da bulunan 14. yüzyıl yapımı katedral görülecek diğer yerlerden biriydi bence, içinde Napoliten Okulu sanatçılarının resimleri vardı.
AMALFİ SAHİLİ
"Uçurumun kenarına kurulmuş cennet" diye de anlatabiliriz Amalfi’yi. Napoli turumuzu PRONTOTOUR ile yaptığımızdan dolayı Amalfi sahillerinede tur otobüsü
ile gittik.
Seramikleriyle ünlü bu sahil kasabasına, döne döne virajları geçerken uçurumu seyrederek sahile indik. Dükkanlar, çeşme ve kilisenin bulunduğu küçük bir meydandan oluşuyor. Sanki tüm dar sokaklar bu meydana çıkıyor. Manzara muhteşemdi.
0 yorum :