ALTI BARDAKTA DÜNYA TARİHİ


Sohbet bahane, kahve şahane!



Taze kavrulmuş kahvenin sıcacık kokusuyla beyin hücrelerimi harekete geçiren, sinir uçlarıma kadar yayılan enerji ve ruhumu kaplayan mutluluk hissi ile gülümseyerek güne başlıyorum.

Sabah ayılmak için, yemekten sonra keyif için, gün içerisinde dedikodu eşliğinde, iş, dost, eş ve arkadaşlarla kahve içmeyi kim istemez ki?

Sohbet bahane, kahve şahane!

Gün geçtikçe sosyal medyada yayılan kitap ile kahve fotoğrafları yavaş yavaş yerini kitap kafelerde çekilen fotoğraflara bıraktı. Tarihte kahvenin yollarının kitaplarla buluşması on yedinci yüzyıl ortalarına kadar gidiyormuş meğer yeni öğrendim.

Benim asıl merak ettiğim küçücük kahve çekirdeğinden oluşan bu lezzetin tüm dünyayı nasıl sardığı?


Son zamanlarda keyifle okuduğum Tom Standage’nin yazdığı “Altı Bardakta Dünya Tarihi” ;
Mezopotamya ve Mısır’da keşfedilen “Bira” ile başlayıp, Yunanistan ve Roma’dan tüm ülkelere ticareti yapılan statü simgesi ve asillerin en popüler içkisi “Şarap” ile devam ederken, Arap dünyasından bir kimyacının buluşu olan “Damıtık içkiler” in  ekonomik mala dönüşmesi, tüm dünyaya yayılması sonucu vergilendirme, siyasi güç ve yasakların gelmesiyle gücünü Avrupalıların peşine düştüğü, entelektüellerin içeceği “Kahve”ye bırakanve ardından Çin’den sonra tüm dünyayı fetheden “Çay” ve kapitalizmin simgesi haline gelen “Cola”yı anlatıyor.

Sonuçta başladığımız yere geri döndürüyor bizi. Her şeyin temeli, ana maddesi “Su”…

Bir fincan kahvenin kokusunu içime çekerken tarihte bir kahve çekirdeği için nasıl bir savaş verildiğini okuyorum.

Dünyanın kahve macerası ilk olarak 1470 yılında Yemen’de başlamış. Mekke’den sonra Mısır ve Filistin’e kadar yayılan kahve sevdası keşifler çağının başlamasıyla on yedinci yüzyılın başında Avrupalı gezginler aracılığıyla ve Papa VIII Clenmens’in onayıyla başta Hollanda, Fransa ve İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılıyor. Çok popüler olan kahve ve beraberinde açılan kahvehaneler sayesinde Avrupalı kahve çekirdeğini yetiştirmenin peşine düşüyor.

Kim istemez ki dünyaya egemen olan bir kahve tedarikçisi olmayı?



Veee savaş başlıyor. Yüz yıla yakın bir süre gemilere yüklemeden önce kahve çekirdeklerini kavurarak ve yabancıları kahve üretim merkezlerinden uzak tutarak önlem almaya çalışan Arap’ların bu yasaklarını ilk delen Hollandalı Denizciler olmuş. Arap kahve ağaçlarından gizlice kopardıkları bir dal ile başlayan Hollanda’nın kahve macerası kendine uygun toprak bulana kadar sömürü devletlerde dolaşmış.

Veee mutlu son, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Brezilya, dünyaya egemen kahve tedarikçisi oluyor.

Her şeyin bir ilki vardır



1650 yılında Batı Avrupa’da ilk kahvehane’nin bir üniversite kenti olan Oxford’da açılması ve kahvehanelerin çoğalıp popülerleşmesiyle ilk tepkiler de tabi ki üniversite yetkililerinden gelmiş.

“Öğrencilerimiz kahvehanelere kaçtı, derslere gelmiyorlar.”

Sadece öğrenciler mi?

Kısa sürede kahvehaneler benimsenip kitap, şiir, felsefe, bilim hatta akademik tartışma alanlarına dönüşünce, bir fincan kahve fiyatına (1-2 peni) içeri girip birçok şey öğrenmeye yardımcı olduğu için “Peni Üniversiteleri” bile denmiş.

İç mekanın ev gibi dekore edilmesi, rahat koltuklar, kitaplarla dolu raflar, devamlı müşterilerin varlığı ve sıcak kahve sayesinde ev rahatlığı sağlayan kahvehanelerin girişinde sosyal farklılıklar da kapıda bırakılırmış.

“On yedinci yüzyılda Avrupalı bir iş adamı en son ticari haberleri duymak, mal fiyatlarını izlemek, siyasal dedikodulara yetişmek, başka insanların yeni bir kitap hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ya da en son bilimsel gelişmelerden haberdar olmak istediğinde, yapması gereken tek şey bir kahvehaneye uğramaktı.

Avrupa’nın kahvehaneleri bilim insanları, iş adamları, yazarlar ve politikacılar için bilgi borsası işlevi görüyordu.” 

Kahvehanelerin siyasi dedikoduların yapıldığı, devrimci heyecanların merkezi haline geldiği zamanlarda olmuş. Ancak tüm yasaklamalar ve baskılar ne kahveden vaz geçirmiş ne de kahvehanelerdeki bilgi akışını bozmuş.

Londra’daki bazı kahvehanelerin denizcilik, matematik ve astronomi derslerinin verildiği yerler olması girişimciler ve bilim insanlarının sanayi devrimini başlatmasına vesile olması şaşırtmıyor beni. Bu kahvehanelerin iyi yanı, bir de ayrımcılığa sahip olması gibi kötü bir yanı var. O dönemde Londra’da ki kahvehanelere kadınların girmesi yasak.

Yirmi birinci yüzyıla gelindiğinde sanat, bilim ve iş dünyası internet üzerine taşınmış oldu. Açık ofis sistemine geçilmesiyle de diz üstü bilgisayarını alan insanlar yeni nesil kahvehanelerde, kitap kafelerde işlerini internet aracılığıyla kahve eşliğinde dünyaya açılarak yapıyorlar. Zaman zaman kitap sohbetleri de bazı kitap kafelerde devam ediyor.

Kahvenin zihinsel yeteneğinin keşfedilmesinden bu yana, masa başında oturarak zihinsel iş yapan, bilim insanlarının, entelektüellerin, tüccarların ve öğrencilerin tercihi kahve, hayatımızda ki en önemli yerini aldı.

“Bugünkü kahve kültürünün ve Starbucks kahvehane zincirinin merkezi olan Seattle kentinin aynı zamanda dünyanın en büyük yazılım ve internet firmalarından bazılarının üssü olması şaşırtıcı değil mi? Kahvenin yenilikçilikle, akılla ve ağ oluşturmayla -artı bir tutam devrimci coşkuyla- ilişkinin uzun bir geçmişi vardır.”





Kahve zihin açar, enerji verir.

Kırk yıl hatırı vardır.

Köpüğü bol, tadı yerinde olsun

Afiyet olsun

Hüma



Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.
































0 yorum :