Deli Kadın Hikayeleri
“Bırak evi bok götürsün!” dedi. Ben söz dinleyen biriyim, bıraktım gitti.
Çarşafların ütüsüz serilmeyeceği, havluların ve iç çamaşırların ütülenmesi bilgisini de, üzerime yapışan köle etiketinide bir kenara bıraktım. Bu gazla greve bile gidebilirim.
Kadınlığın hallerini düşündüren yazar Mine Söğüt her köşe yazısında beni biraz daha derinlere götürüyor. Düşünmenin ötesinde eyleme geçme isteği uyandırıyor.
Mine Söğüt’ün kaleminden “Deli Kadın Hikayeleri”, köşe yazıları kadar düşündürürken gülümseten cinsten değil ne yazıkki. Daha derin, daha da derin içine çekiyor, düşündürüyor, üzüyor, yaralara tuz basıyor.
İlk okuduğum hikaye iki tokat patlattı, uykum kaçtı.
Ben kitaplarımı ya akşam yatarken yada gün içerisinde bekleme eylemi içindeyken okurum. Bazı kitaplar vardır kalabalığın içinde bile rahatlıkla okunur. Onlar benim yolculuk kitaplarımdır. Çantamda dolaşırlar, şehir içi, şehir dışı, ülke dışı…
Bazı kitaplar vardır okuması keyiflidir ama her an elimden bırakabilirim, onlar bekleme kitaplarımdır. Doktor sırası beklerim, çocukların aktivitesinin bitmesini beklerim, okuldan gelmelerini beklerim.
“Deli Kadın Hikayeleri”ni kendi hayatımda hiçbir katagoride sınıflandıramadım. Okurken ağlamam gerekebilir mesela, bağırmam da gerekebilir. Kitabı fırlatıp bu düzene bir küfür patlatasım gelebilir. Sonra oturup bir daha, bir daha ama bir daha okurum. Çünkü rahatım kaçtı birkere… Korunaklı kabuğumdan başımı çıkarıp gerçek dünya ile yüzleştim birkere… Gerçekler canımı yaktı.
“Deli Kadın Hikayeleri” ile tanıştım. Ama nasıl tanışmak … Her bir hikaye birbirinden gerçek, birbirinden etkili. Günümüzün hikayeleri, geçmişin hikayeleri, hiçbirşey yapmadan devam edersek geleceğin hikayeleri de olmaya devam edecek.
Belki de yazılanlardan birinin bile gerçek olma olasılığını düşünmek beni korkuttu. Üzdü, hemde çok üzdü… Ben böyle düşünürken Mine Söğüt ile yapılan röportajlardan biri gözüme çarptı. Cevap hazır…
-Soru ; Sizin için yapılan gerçeküstücü yazar tanımına katılıyor musunuz?
-M. Söğüt ; Ben son derece gerçekçi yazarım. Tam tersine belki can sıkıcı gerçekçiliğe sahip bile olabilirim. Tamam hepsi masallar, efsaneler ama onların masal, efsane ve inanç olduğunun altı çizilerek yer alıyor üç kitabımda da. Ve bütün bunların gerçek hayatlar, gerçek karakterler, dokunabileceğiniz, kafanızı çevirirseniz yanınızda görebileceğiniz kadar tanıdık insanların hikayeleri ve üstümde bıraktıkları etkilerden yararlanarak yazılıyor. Kanatlı, ayakları yere basmayan şeyler değil. Hepsi tam tersine gerçekçi romanlar. (Mine Söğüt ile Röportaj Radikal gazetesi 15/5/2007)
Evet gerçekçi hikayeler, gerçek romanlar. Hemde can acıtan cinsten.
Kitapdaşım Didem Pektok der ki “Deli Kadın Hikayeleri'ni okuyacak hiçbir kadın eski aklı ile kalmayacak”
Değişime hazır mısınız?
Kadınlığın hallerini düşündüren yazar Mine Söğüt her köşe yazısında beni biraz daha derinlere götürüyor. Düşünmenin ötesinde eyleme geçme isteği uyandırıyor.
Mine Söğüt’ün kaleminden “Deli Kadın Hikayeleri”, köşe yazıları kadar düşündürürken gülümseten cinsten değil ne yazıkki. Daha derin, daha da derin içine çekiyor, düşündürüyor, üzüyor, yaralara tuz basıyor.
İlk okuduğum hikaye iki tokat patlattı, uykum kaçtı.
Ben kitaplarımı ya akşam yatarken yada gün içerisinde bekleme eylemi içindeyken okurum. Bazı kitaplar vardır kalabalığın içinde bile rahatlıkla okunur. Onlar benim yolculuk kitaplarımdır. Çantamda dolaşırlar, şehir içi, şehir dışı, ülke dışı…
Bazı kitaplar vardır okuması keyiflidir ama her an elimden bırakabilirim, onlar bekleme kitaplarımdır. Doktor sırası beklerim, çocukların aktivitesinin bitmesini beklerim, okuldan gelmelerini beklerim.
“Deli Kadın Hikayeleri”ni kendi hayatımda hiçbir katagoride sınıflandıramadım. Okurken ağlamam gerekebilir mesela, bağırmam da gerekebilir. Kitabı fırlatıp bu düzene bir küfür patlatasım gelebilir. Sonra oturup bir daha, bir daha ama bir daha okurum. Çünkü rahatım kaçtı birkere… Korunaklı kabuğumdan başımı çıkarıp gerçek dünya ile yüzleştim birkere… Gerçekler canımı yaktı.
“Deli Kadın Hikayeleri” ile tanıştım. Ama nasıl tanışmak … Her bir hikaye birbirinden gerçek, birbirinden etkili. Günümüzün hikayeleri, geçmişin hikayeleri, hiçbirşey yapmadan devam edersek geleceğin hikayeleri de olmaya devam edecek.
Belki de yazılanlardan birinin bile gerçek olma olasılığını düşünmek beni korkuttu. Üzdü, hemde çok üzdü… Ben böyle düşünürken Mine Söğüt ile yapılan röportajlardan biri gözüme çarptı. Cevap hazır…
-Soru ; Sizin için yapılan gerçeküstücü yazar tanımına katılıyor musunuz?
-M. Söğüt ; Ben son derece gerçekçi yazarım. Tam tersine belki can sıkıcı gerçekçiliğe sahip bile olabilirim. Tamam hepsi masallar, efsaneler ama onların masal, efsane ve inanç olduğunun altı çizilerek yer alıyor üç kitabımda da. Ve bütün bunların gerçek hayatlar, gerçek karakterler, dokunabileceğiniz, kafanızı çevirirseniz yanınızda görebileceğiniz kadar tanıdık insanların hikayeleri ve üstümde bıraktıkları etkilerden yararlanarak yazılıyor. Kanatlı, ayakları yere basmayan şeyler değil. Hepsi tam tersine gerçekçi romanlar. (Mine Söğüt ile Röportaj Radikal gazetesi 15/5/2007)
Evet gerçekçi hikayeler, gerçek romanlar. Hemde can acıtan cinsten.
Kitapdaşım Didem Pektok der ki “Deli Kadın Hikayeleri'ni okuyacak hiçbir kadın eski aklı ile kalmayacak”
Değişime hazır mısınız?
Bu yazı Martı Dergisi'nde yayınlanmıştır.
0 yorum :