Likya Yollarında...

Kısacık bir zamanda yüzyılları aşıp, tarihin kokusunu içimize sindirme mutluğunu yaşadık. 

Bayram tatilini de fırsat bilerek Ekim ayında Fethiye’den yola çıkıp, altı gün gibi kısacık bir zamanda yüzyılları aşıp, tarihin kokusunu içimize sindirme mutluğunu yaşadık.  Çocuklarla gezeceğimiz için gelecek sorulara karşı tedbirliyim, dersimi önceden çalıştım. Çocuklarla keyifli bir geziydi ve Müze Kart'ımızı doya doya kullandık. 

Kayaköy (Müze kart ile giriş ücretsiz)

Aşağı Kilise            
Bugün hayalet köy diye anılan Kayaköy çok geniş bir alana yayılmış. Bir ucu ölü denize kadar uzanıyor. Içeride iki adet kilise var Yukarı kilise, yerleşimin ortasına yakın hakim bir tepenin üzerine kurulmuş. Yüksek duvarlarla çevrili atrium, siyah-beyaz çakıl taşlarının oluşturduğu geometrik desenli mozaik döşeme ile kaplıdır. 

Yerleşimin batı sınırında bulunan orijinal adı Panayia Pirgiotissa olan Aşağı Kilise, günümüze daha iyi korunarak ulaşmıştır. Korunmasında ki en önemli etken, yapının 1960'lı yıllara kadar camii olarak kullanılmasında saklı.

Kayaköyde kaldığımız pansiyon “Kayamisafirevi” taş binalardan oluşuyor. Dolayısı ile içerisi serin, dekorasyonu ile bir o kadar sıcak , samimi.

Ölüdeniz 

Ölüdeniz, adı gibi durgun bir göl niteliğinde. En fırtınalı günlerde bile diğer sahiller dalgalarla boğuşurken Ölüdeniz'de sadece çırpıntılar meydana geliyor.

Ancak durgun gibi gözüken Ölüdeniz, gözle görünmeyen üç nedenle kendini hemen her gün yenilemektedir. Bunlardan ilki, Ölüdeniz'de mevcut yoğun kaynak suyu çıkışları, dipte içeriden açıkdenize doğru bir akıntı yaratmaktadır. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açıkdenizden içeriye ve dışarıya devamlı bir sirkülasyon oluşmasıdır. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile iki-üç günde bir deniz ortalama yarım metre yükselir ve alçalır. Bu da büyük miktarda deniz suyu giriş ve çıkışı sağlamaktadır. Sahilin çakıltaşlı olması denize gişiri zorlaştırsa da ölüdenize girmek ve deniz bisikleti kiralamak çok zevkli.

Letoon Antik Kent (Müze kart ile giriş ücretsiz)


1988 yılında Unesco'nun, dünya mirası listesine aldığı antik kentlerden biri. Kentte en eski yerleşim izleri M.Ö. 7. Yüzyıla kadar gider. Kalıntılar ve ele geçen kitabeler buranın dinsel ve politik bir alan olduğunu göstermektedir Kentte üç ayrı tapınak bulunuyor. Bunlardan en kuzeydeki Leton, ortadaki Artemis güneyindeki Apollon'a adanmış. Tapınakların güneybatısında bir çeşme, hemen doğusunda kilise yer almaktadır.

Kentin kuzeyinde Stoa ile arkasını kısmen doğal yamaca dayamış  Helenistik Döneme  ait tiyatro bulunmaktadır. Sahnesi olmayan oldukça büyük grek planlı bu tiyatro girişte sizi karşılıyor.

Yeraltı su seviyesinin yüksek olması kazıları zorlaştırdığı gibi kazılan bölgelerin bir sure sonra takrar su altında kalmasına engel olunmamaktadır.

Patara Antik Kenti (Müze kart ile giriş ücretsiz )
Patara Zafer Takı

Patara antik kentinde yer alan en görkemli yapılardan olan Roma Zafer Takı (Metius Modestus) girişte sizi karşılayacaktır. Zafer takının M.S. 1. Yüzyıl sonlarına doğru yapıldığı bilinmektedir. Antik kente tepeye doğru kutsal alanlar, tiyatro, Bizans bazilikası yer almakta olup Tiyatro tepenin eteklerinde ve arkası tepeye yaslanmış konumdadır.

Patara, Likya Birliğinin başkentliğini yapmıştır. Likya birliğinin üç oy hakkına sahip altı kentinden biri ve belki de en önemlisidir.

Antik kenti gezdikten sonra caretta caretta’ların yumurtalarını bıraktığı o eşsiz sahile varıyoruz. Dalgaların dövdüğü, İncecik kumlardan oluşan sahilin tadını çıkarmak çok keyifli. Sahilde yiyecek, içecek için bir büfe ve ayrıca duş ve tuvalet mevcut. Eğer müze kartınız varsa  sahil girişi içinde ücret ödemiyorsunuz.

Antiphellos Antik Tiyatro (Kaş)

4000 kişilik kapasitesi olan ve 26 basamaktan oluşan tiyatro, M.S. 2. yy da onarım görmüştür. Sahnesi olmayan tiyatronun en önemli özelliği denize cephesi açık olan bir tiyatro olmasıdır.

Bu gün şehrin içine sıkışıp kalmış olan bu tiyatronun en üst basamağından görülen gün batımı manzarası çok ünlü. Hele bir de sahnede arya söyleyen birine rastlarsanız keyfini çıkarın derim. arya görüntülerini buradan izleyebilirsiniz

Arkeolojik çalışmalar, M.Ö. 6 bin yıllarında da burada yerleşim olduğunu göstermekte.

Kral Mezarı

Halk arasında Kral Mezarı olarak bilinen Uzun Çarşı’daki Likya yazıtlı Anıt Mezar ( M.Ö 4.yy) günümüze ulaşan en güzel ve görkemli lahitlerden biridir.

Kekova

Kaş’a 35 dakika mesafede Üçağız Köyü, Kekova (batıkkent) için teknelerin kalkış noktası. Buradan kalkan tekneler ilk once Kaleköy (symena) koyuna uğrarlar. denizden ulaşımın olduğu bir köy. Tekne bir saatlik bir mola ile bizim kaleye tırmanmamıza fırsat tanıdı. Kale M.S. 2yy yapılmış. Manzara muhteşem kalenin sağında ve solunda bir çok lahit mezar mevcut. Sahilde yarısı suya gömülü lahitin çevresinde rengarenk kanoları seyretmek çok zevkliydi.

KaleKöy (Üçağız/ Kekova)
Turkuaz rengi denizde ilerlemeye devam ediyoruz ikinci durağımız Burç Koyu, Osmanlılardan kalma kale ve top var. 

Üçüncü durağımız Gökkaya koyu , denize girmek için ideal. Biz ekim ayında gittiğimiz için şanslıydık yazın bu koyda yer bulmak çok zormuş. 

Tersanekoyu / Kekova



Sonraki durağımız Korsan Mağarası bu koyda yüzülebilecek güzel yerlerden biri. Mağara önceleri Fok balıkların ve yarasaların uğrak yeriymiş. Şimdilerde sadece yarasalar kalmış.

Bir sonra ki durağımız Kekova adası, ada M.Ö. 3yy'daki depremler sonucu ana karadan ayrılmış ve üzerindeki şehirle birlikte sular altına gömülmüş. Gezi teknelerinin çoğunun altında penvcereler var. Adaya yaklaşarak dolaşırken altta ki pencerelreden batık şehrin anforalarını seyredebilirsiniz. 
Kekova’nın denize girilebilen tek koyu Tersane koyu. Sahilinde bir kilise kalıntısı var. Tekne gezimizin son durağı akvaryum koyu 

Üçağız köyü ve Kekova bölgesi görülmeye değer doğal güzellikleri ve tekneleri ile ziyaretçilerini bekler. 

Meis adası (Kastelorizo)
 
Eğer vizeniz varsa Kaş‘tan bir gün önceden herhangi bir acentaya pasaportlarınızı ve feribot bilet ücretinizi bırakmanız yeterli. Ertesi sabah feribot saatinden 15 dakika önce gidebilirsiniz. 

20 dakikalık bir mesafede, şirin bir sahil kasabası. Adada bir cami, bir kilise ve bir adet de müze bulunuyor. Sahilde deniz taksiler var, sizi Mavi mağaraya götürüyorlar. Gidiş dönüş 45 dakika sürüyor. Kişi başı 10 Euro, Tekne 6 kişilik mağara girişinde herkes kaptan dahil teknede yere yatıyor, giriş çok alçak. Fakat içeri girdiğinizde müthiş bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. 

12 m yükseklik (sudan yukarı) ve 15m derinlik güneşin sudan yansıyan ışınları mağarayı mavi ışıkla aydınlatmış. Muhteşem büyüleyici bir görüntü. 

Meis
Adada ayrıca yüzmek isterseniz feribottan inince solda camii’nin yakınında denize giriliyor. Yada deniz taksilerle Island Beach‘e gitmek mümkün. Eğer günübirlik gittiyseniz plajlarda duş imkanı kısıtlı. Sahilde kilise den sonra kafeler ve pansiyonlar var. “Remezzo Cafe” yi tavsiye ederim. 

Kaş’tan akşam yemeği için Meis‘e 18.00 de kalkıp 23.00 de dönen bir feribot var. Avea ve Turkcell adanın heryerinden çekiyor rahat rahat çektiğiniz fotoğrafları anında internete yükleyebilirsiniz.

Myra Antik kenti (Demre) (Müze kart ile giriş ücretsiz)

Myra Kaya mezarları
Kaya mezarları, Likya yazılı kitabeler ve sikkeler, Myra’nın en azından M.Ö. 5. yy’dan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösteriyor.

Likya Birliği’nin metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmış.
 

Bizans döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olup günümüze dek ününü Aziz Nicholas’ın M.S. 4. yy.’da şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçlu. 
Myra Antik Tiyatro


Myra, 7. yy.’dan itibaren gerek deprem, su baskını ve Myros çayının getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12. yy.’da köy hüviyetine dönüşmüştür.

Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur. 

Snt Nicholas

Olympos Antik Kenti

Doğudan Akdeniz’e açılan Olympos Antik Kenti, ortasından geçen Akçay (Olympos Çayı) ile ikiye bölünüyor. Bu konumuyla tarih boyunca liman kenti olma özelliği taşıyan Olympos, günümüze gelen antik kentler arasında farklı bir yapı sergiliyor. 

Kentin kesin kuruluş tarihi bilinmemekle beraber, tarih sahnesinde Likya Birliği için bastığı sikkelerle MÖ 168-78 yıllarında ilk kez görülür. 



Olympos Antik kente Çıralı sahilden de giriş mevcut. Kente girerken iki anıt mezar ve Kaptan Eudemos’un lahiti size selamlıyor.

Çıralı sahilinde kaldığımız pansiyon, Yıldız Pansiyon.
Pansiyon bahçesi, Portakal, nar, avakado ağaçları ile dolu. Bu ağaçlar arasında serpiştirilmiş ahşap evler var. Çok huzurlu, rahat ve keyifliydi. 

Ağaçların arasında odamıza giderken tavuklar bize eşlik ediyordu. Küçük oğlumun “Anne ilk defa canlı tavuk görüyorum“ demesi aklımızdan çıkmayan güzel anılardan sadece biriydi. 

Denize yürüme mesafesinde olan bu pansiyonun tek dez avantajı sıcak suyu güneş enerjisiyle sağlamaları. Tabi bizim gibi Ekim ayında gidip bir de yağmura yakalanınca güneşi dört gözle bekliyorsunuz. Neyseki Güneş ertesi gün yüzünü gösterdi, denize de girebildik duş da aldık. 

Chimaira (Yanartaş ) 


Çıralı sahilden yola devam ediyoruz. Tabelalar bizi doğruca Yanartaşa çıkarıyor. Arabadan inip zorlu tırmanışa başlıyoruz. Ekim ayında gittiğimiz için yukarı tırmanışı gündüz rahatlıkla yapabiliyoruz. 

Yaz aylarında neden gece ziyaretçisinin çok olduğunu yukarı çıkınca anladım. Kayaların aralarından çıkan alevler muhteşem bir görüntü oluşturuyorlardı. 

Sağda solda bulduğumuz dal parçalarını yanan ateşte tutuşturduk ve her hangi iki kayanın arasına uzattık, parlayan ateşle yandığını izlemek çok keyifliydi. Burada en çok eğlenenler çocuklardı. Keyifle ateş yaktılar. 




0 yorum :